long live kozmik



Her kurumun sırları vardır, ee bizim de öyle. (Foto: Çetin Akdeniz'den hırsızlama. Best regards, Çeto.)

emret bakanım

Emret Bakanım dizisini hatırlayan var mı? Gösterilirken çocuktum; pek bir şenlikliydi diye kalmış aklımda. Bakan’la müsteşarı, danışmanları vs. bir aşağı bir yukarı gidiyor, birbirlerine laf sokup duruyorlardı. Ana mesele şuydu: Bakanlar çaylaktır, gelip geçicidir; esas olan, devletin bütün kurnazlıklarını bilen bürokratlardır. Adamlar bakana ders verirken, her işi kendi istedikleri gibi yapıyorlardı.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hâlâ taze bakan sayılır. Görevine, bir süre başbakan danışmanlığı yapıp geldi. Orada bir şeyler öğrenmişse de, devletin –hem de dışişleri teşkilâtı gibi katı kuralcı bir devletin- işleyişine ayak uydurmak onu zorlamıştır. Ama bir artısı olduğunu biliyorum. İyi ve işine hakim bir ekibi var. Bu ekip olmasaydı, geçen haftasonu olduğu gibi Sırbistan’la Bosna-Hersek’i İstanbul’da bir araya getiremezdi. Az iş sayılmaz…

Gelelim tekrar Emret Bakanım’a. Ankara’daki bakan danışmanlarının birbirlerine bakanlarını çekiştirmekten, sızlanmaktan ve boy ölçüştürmekten –benimki çok çalışyor, seninki az!- iş yapmaya pek vakitlerinin kalmadığını söylemek mümkün. Kendi bakanlarına çamur atanları, başka bakanlığa geçme planı yapanları da bu hesaba ekleyin. Yani evet, İstanbul’daki herkesin düşündüğü gibi, Ankara sıkıcı bir yer, ama bakanlık koridorlarında dönen muhabbetler sit-com’u aratmaz. O yüzden işini azıcık iyi yapan hemen öne çıkıyor. Ekibini iyi kuran da, çaylak muamelesi görmeden, yürüyüp geçiyor, devlette sivriliyor işte.

taksim gezi’de zincirleme iş bağlantıları

Ne verimli mekânmış. Geçen hafta Taksim Gezi Pastanesi’nde hemen her sabah kahve içtim, gazete okudum. Bu arada yan masalarda dünyalar kuruldu, hesaplar çatıldı.

Mahsul şöyle:

1) Bir belgesel projesi (İstanbul’da başlayacak, Beyrut’ta bitecek. Ama çok para lazım.)
2) Bir söyleşi kitabı. (“Röportajı sen yapar mısın, ben de sonradan elden geçiririm.”)
3) Bir dizi lansmanı ama Mısır’da. (“Bak gör Kıvanç'ı görünce ne yapacak adamlar? –Tuba olmaz mı? –Bilmem, o da olur belki. – Şimdi ne yapıyor? –Boktan bir dizide oynuyor.”)
4) Bir reklam. (“Storyboard’u kare kare çalışmana gerek yok.” Nasıl yani?)

Bense hep gazete okuyordum.

taşra, tren, iyi geceler


İşimizin güzel yanı çoğu kez taşrada ortaya çıkıyor. Sonuçta bizim dinlememiz, onların anlatması gerekiyor. Orada anlatacak vakit de heves de iştah da bol. Randevu almak yok; herkes, her zaman yerli yerinde.

**
Ne demiş Necati Cumalı, taşrayı güzellerken, benimkisi de o hesap biraz belki:

Tren küçük bir istasyonda
Durduğu zaman
Memurun karısı ya da baldızı
Bana bütün kadınlardan güzel görünür


**

Günün sözü, gecenin geç vakti CHP Milletvekili Mustafa Özyürek’ten geldi. TV8’de anayasa değişikliği konuşuluyordu, sonra Özyürek birden bıktı ve dedi ki “Bu saatte yapılan tartışmayı halk anlamaz.”

Peki vekilim, biz şimdi yatıp uyuyoruz, sabaha salim kafayla dinleriz sizi. İyi geceler…

Anayasa 101

Bu oyunu oynamak güzel, yani her şeyden anlıyormuş gibi yapmak. Ama anlamıyoruz. Üstelik epey dikkat ve birikim gerektiren teknik konuları hiç anlamıyoruz. Meclis anayasa değişikliği maddelerini oylamaya başladı; milletvekillerinin çoğunun neyi oyladığından haberi yok. Yarın referandumda halk detayları bilmeyecek. Üstelik bu konuda iri puntolu yazılar döşenen gazeteciler de, elbette, konuya uzak.

Olayı bilenler: Burhan Kuzu, birkaç hukukçu milletvekili daha, birkaç akademisyen, ee hadi birkaç da gazeteci… Gerisi yarım yamalak.

Buna yabancı gazeteciler de dahil. Misal Reuters haberi şöyle geçti: Öngörülen değişiklik TBMM’ye yüksek yargıçların atanmasında söz hakkı verecek. Cumhurbaşkanı’na değil yani!

Bu saatten sonra kimsenin sıfırdan hukuk dersi alacağı yok, bir de yazmak zorunda kalınmasa.

eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...