jonathan franzen unplugged

İlk defa Jonathan Franzen okuyorum. Epey geciktiğim randevuya son kitabı Freedom’la başladım. Yarattığı his: Gecikmişim gerçekten…

Time, geçen sene Franzen’ı kapağa çıkardı. Freedom yayımlanmadan hemen önce. Dergi, çoklarından esirgediği bir tanımı onun için kullanmıştı: Büyük Amerikan yazarı...

Yazarın çalışma odasının fotoğraflarını da içeren o uzun makaledeki bir ayrıntıyı Kaya’yla (Genç) konuştuğumuzu hayal meyal anımsıyorum. Franzen çalışırken hiçbir dış etkene maruz kalmak istemiyordu ve odası da zaten neredeyse bomboştu. En büyük düşman internet ise tek bir hamlede saf dışı bırakılmıştı. Laptopunun kablosuz bağlantı kartını çıkartmakla kalmamış; ethernet girişini de imha etmişti: “Yapmanız gereken ethernet kablosunu bilgisayara zamkla monte etmek; sonra da kafasını koparıp atmak.”

Bunları neden yazdım? Sebep belli; aynı sorun bende de var. Herkeste var. İyi iş çıkarmak için dünyadan kopmak elzem. Ama zamk? Burada hiçbir şey görmezseniz kullandım demektir.

taşra kütüphanesi

Kaybolup gitmesin istedim. "Kitaplar tamamen mi ölüyor"a gelen bir yorum. Radikal'in Likos isimli okurundan:
Benim calistigim devlet kutuphanesinin tek bir okuyucusu var di ve o da koyun delisiydi.Sabah erkenden gelir ve bazan kapanincaya kadar siir kitaplari okurdu.okumayi hafif sesle yapar ve okurken masa da degil dizlerinin uzerine cokerek oturup okurdu genelde.bir eilinde sigarasi,bir eilde kitap ve yerde cay bardagi yanindan hic eksik olmazdi...Bir ara onu gormeyince meraklandim ve sorup ogrendim nere de diye.Devlet onu baska bir kasabada koruma altina almisti.Koruma altina alinmasina sevinirken kutuphanenin tek okuyucusunu kaybetmek beni uzmustu.Cok okudugu icin ona deli diyen koyluler ise kutuphanenin yolunu ancak kisin usuduklerinde beles isinmak ve film izlemek icin buluyordular...Raflarda kuflenmis ve yillarca pislik icinde terk edilmis yuzlerce kitap ise onlara dokunacak sicak ir beli bekliyordular...Okuyucusu olmasa da kutuphanenin kahvehaneye donusmesi ise cok aci vericiydi....

sığınak

Amsterdam Şehir Kütüphanesi'ni daha önce Newsweek Türkiye için yazmıştım; bu hafta çıkan Radikal yazısında da ondan bahsettim. İşsiz günlerimin sığınağı... Biraz büyükçe bir sığınak gerçi. Kelimeler bazen yetmez, görmek isteyeniniz varsa videoya buyursun. Altyazılar İngilizce.

çelişkiler keskinleşsin diye...



Şimdi ben bunları masamda yazıyorum. Müzik açık. İlgilenen varsa "The Heart of Saturday Night" çalıyor. İçerisi serin.

Evdeki masamda olmasaydım, gazetedeki/dergideki masamda olurdum (işsizlik işte!) Masa da masaymış ha, sadece beni değil, hepimizi alırdı. Birbirimize laf atardık; arada sigara içerdik; birkaç cümle yazar, beğenmeyip silerdik.

Haber için şartların olgunlaşmasını beklerdik.

Şartlar hiç olgunlaşmayacak.

Olgunlaştığı yerlerde koşturup duruyor insanlar. Buyurun işte, yukarıdaki videoda var. Daha binlercesinde var. Vatandaş gazeteciliği denilen mesele hani, bu işte onun saf hali... Kıskanmıyorum desem yalan ama masa da çekici tabii çoğu zaman. Kıyaslamak gerekli mi, onu da bilmiyorum aslında.

Her neyse, video Suriye'den. Çatışmaların sürdüğü Talbisa'dan. Kaydı alan Suriyeli'de küfür kıyamet; askerlere fena sallıyor. Ateş edenleri görüntülüyor. Bir yandan da kurşun deliklerini, afişleri, duvar yazılarını... Namlular ondan tarafa çevrilince kirişi kırıyor hemen. Can tatlı...

Ama dakika üç buçuktan sonra (denk gelmiş!) kaçtığı o sokağa tekrar girmek de yürek ister. Bu adam giriyor.

Masamdan alkışlarımı gönderiyorum.

Videoda konuşulanların ingilizce kaydı için buraya.






anna politkovskaya boşuna mı öldü?


Putin ile Medvedev, ülke değil sirk yönetimine talip olduklarını andıran neşeli fotoğraflar çektirip dururken, gazeteci Anna Politkovskaya'nın katlinin bitmek bilmez davası da devam ediyor.

Bildiğimiz bir başka ülkeye ve onun ilerlemeyen davalarına fena halde benzeyen bu hikayede dün nihayet bir aşamaya gelindi.

7 Ocak 2006'da apartmanındaki asansörde vurup öldürmüşlerdi. Demek ki beş yıl olmuş. Bu beş yıl içinde şüpheliler kaçtı; kanıtlar muhtemelen temizlendi. Ama yoğun kamuoyu baskısı azıcık da olsa sonuç verdi. Mahkemede tanık olarak dinlenen polislerden biri artık "şüpheli."

Politkovskaya'nın gazetesi (ülkenin nadir muhalif seslerinden) Novaya Gazeta bunu hep söylüyordu. Başkalarına da işaret ediyordu ayrıca. O başkaları artık piyasada değil tabii.

Politkovskaya'nın canına mal olan Çeçen davası da tedavülden kalktı zaten. Rusya'nın Çeçen savaşındaki kirli işlerini araştırken defalarca ölüm tehdidi almıştı Politkovskaya. Dinlemedi. Sonunda öldürdüler. Şimdi Putin'in has adamı Ramazan Kadirov Çeçenistan'ın başında. Ruud Gullit'i ülkesine transfer edip sonra kovmasından, bir de Roberto Carlos'la top oynamasından hatırlarsınız. Böyle işlerle uğraşılıyor artık Çeçenistan'da. Kimse de dönüp bakmıyor orada neler oluyor diye.

Boşuna ölmüş Politkovskaya. Bari faillerini bulsalar.

eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...