şaka yaptım vurmayın

Haber takibi yapalım...

Dün şurada BBC'deki Top Gear programının sunucusu Jeremy Clarkson'un İngiltere'deki greve katılanlar için "bunları ailelerinin gözü önünde vuracaksın" dediğini yazmıştım. Beyin bedava elbette ama bugün çığ gibi büyüyen tepkiden yılmış, şaka yaptığını söylüyor efendi. Fenası, onun ardına sığınıp grevcilere laf sokan Daily Star gazetesi de özrü (ya da şaka itirafını) manşetten bildiriyor. Bakın bizim ilgimiz yok, hesabı. Sonuçta gazete için amaç hasıl oldu; söyleyeceklerini söylediler. Clarkson'u da kullanıp attılar.

Aynı zeka düzeyinin bizdeki temsilcilerinden biri de "kadın istemezse kimse ona tecavüz edemez" buyurmuş. Yarın çıkıp o da şaka yaptım, der. Ya da demez. Türkiye ile İngiltere'nin farkı da bu işte.

size birkaç sorumuz olacak, sayın başbakan


Bunu nasıl ıskaladık, aklım almıyor.

Yukarıda gördüğünüz 26 Kasım tarihli Guardian Weekly kapağı (harika bir iş bu arada) ve o kapağın taşıdığı haber son zamanlarda okuduğum en dolu dolu, keyifli ve kafa açıcı gazetecilik ürünü. Guardian, Başbakan David Cameron'u ikna etmiş ve sanat, edebiyat, eğlence, siyaset alanlarından onlarca ismin doğrudan sorularına cevap almayı başarmış. Soranlar arasında kim var demeyin, kim yok ki! Benim için özel önem taşıyan yazar Ian McEwan var, Eurovision gecelerinin vazgeçilmez sunucusu Terry Wogan var, eskinin İngiliz GQ Yayın Yönetmeni, şimdinin CNN anchorman'i Piers Morgan var... Salman Rushdie, Richard Dawkins, Steve Coogan, Rio Ferdinand, Mike Leigh, Jemima Khan, Jamie Oliver, uzayıp gidiyor liste...

Birkaç nazik örneği ayırırsak, sert sormuşlar. Hesap sormuşlar. Özel hayata girmişler. Laf sokmuşlar. Yalan yok, Cameron da hepsine cevap vermiş. Bir kısmı, evet, uyduruk cevaplar; ama yüzleşmiş hepsiyle. Bütün bunlar yayımlanmış (Bizim coğrafyada garip geliyor diye, vurguyu uzatıp duruyorum)

Sorulara birkaç örnek aşağıda:

David Mitchell (komedyen): Biraz daha az beyzade olmak ister miydiniz? (Mitchell aslında "posh" diyor; tam Türkçe karşılığı yok, Eton Koleji geçmişine falan vuruyor burada)
Hilary Mantel (yazar): Nelerden utanıyorsunuz? (Elcevap: Geçmişte yaptığım ve şimdi size söylemeyeceğim birkaç şey)
Mike Leigh (yönetmen): Devletin bedava eğitim sağlamaması ve öğrenci harçlarının varlığı için ahlaki gerekçeniz nedir? Ve burada ahlaki olanı duymak istiyorum, ekonomik, siyasi ve tarihi bir bahaneyi değil! (Canımsın Mike Leigh)
Jemima Khan (yazar ve kampanyacı): Telefonunuzun News of the World tarafından hacklendiğinin farkında mısınız? (Cameron: Şimdi sizden duydum; hiçbir fikrim yok, kimse bana söylemedi.)
Tracy Emin (sanatçı): Sevgili başbakan, benim işlerimi sevdiğinizi biliyorum. Ama aldığım o müthiş sanat eğitimini almasaydım, nerede olurdum, bir fikriniz var mı? (Eleştiriyi anlamazdan gelen Cameron burada sanat eğitimini ne kadar sevdiği yönünde bir cevap veriyor.)
Simon Hattenstone (gazeteci /Guardian): Eton'da esrar içerken yakalandığınızda, anne babanız ne tepki gösterdi? (Cameron: İyi denemeydi!)


Şimdi yer vermediğim daha ağır sorular ve hatta suçlamalar da var. Zevzekçe dalga geçmeler de... Başbakan'ı öyle böyle değil, gerçekten köşeye kıstırmışlar. Guardian bastırmış, puan almış.

Bu sorulara, tekrara girmek pahasına, bir iki post'ta daha devam edeceğim. Mesele kıskançlık verici; benim elimden gelense ancak bu.



rich get richer

Üslûp farklı ama herkesin derdi aynı: Üç gün içinde üç gazete aynı manşette pişti oldu. İkisi New York'tan biri Londra'dan... Independent'ın bu manşeti atması normal, siyasi görüşü ortada. Peki New York'un sağcıları neden bu kadar bozuldu? Occupy'cıların tek tek derdest edildiğini yazmaktan kaçtılar ama yüzde 99'un baskısından kaçamıyorlar demek. Yazık, onlar da Wall Street'in jöleli çocuklarına vuruyor; bu dünyanın bütün günahları onlara yazılabilir nasılsa.


oy pusulalarını ve seçimleri bırak

Gülü çiğdemi filan bırak
Sardunyayı karidesi filan bırak
Acıyı ve ölümleri bırak
Oy pusulalarını ve seçimleri bırak
Evet
Seçimleri özellikle bırak
Çünkü açlık çoğunluktadır


Turgut Uyar

Demokratik Kongo Cumhuriyeti seçimleri...  Hükümet sandıkta kendi çalıp kendi oynuyor.

sallandıracaksın bunları taksim meydanı'nda


Grev oldu mu, siyasi iktidar hep aynı şeyi söyler. 2009-2010 kışı Tekel İşçileri Açlık Grevi'nde Başbakan Erdoğan, "onlar Tekel'i temsil etmiyor"a getirmişti lafı. Aynısını şimdi Cameron da söylüyor. Başbakan, "Beni Tekel iktidar yapmadı" da demişti. İngiltere'ye paralel çizelim: Cameron, greve katılanlara "hayal kırıklığı" diye bakıyor.

Mesele bu da değil aslında; dünyanın her tarafında aynı terane. Emeklilik yaşı yükseliyor; primler artıyor, emeklilik maaşları düşüyor. Her krizde hedef belli, sabit gelirliler... Eh, onlar da greve gitti işte... Ya ne yapsalardı? "Hiçbir şey yapmasınlar, otursunlar oturdukları yerde" diyen var. Üstelik İngiltere'de bu, Türkiye'dekinden daha da yüksek perdede söyleniyor. İngiltere'nin umutsuz ev kadınlarına hitap eden (şaka değil, hedef kitlesi tam olarak bu) orta sınıf gazetesi Daily Mail "yapmayın kuzum" derken sözünün vekaletini Maliye Bakanı George Osborne'a veriyor: "Memleket bu haldeyken grev yapmak doğru mu?" Dokuz sütuna manşeti de aşmışlar; bütün sayfa neredeyse bu tek sorudan ibaret.

Daha fenası, dünyanın embesil gazeteleri liginde ilk beşe ferah ferah girecek Daily Star'ın yaptığı. O da sözü Top Gear programının sunucusu Jeremy Clarkson'a vermiş, kendisi arkaya saklanıyor: "Bütün grevciler vurulmalı; hem de ailelerinin gözü önünde."

"Sallandıracaksın bunları Taksim Meydanı'nda" hesabı... Hadi gazetenin tuttuğu saf belli, okuru belli diyelim ama bunu diyen adam, yani Jeremy Clarkson, "benim gibi yaşamını kazanmak için çalışmak zorunda olanlara çok koyuyor bu grev" diye devam ediyor sözlerine. Geçimden kastı, haftada bir araba test ederek ve konuklarına sulu şakalar yaparak yılda bir milyon pound kazanmak.

Aynı çizgi Türkiye'ye de uzanıyor elbette. Yine de bunca açıktan oynayan basınımız olmadığı için şükredebiliriz. Bizdekiler halen mahcup; hâlâ kendilerini saklamaya çalışıyorlar. Dışarıya baksalar, gerek olmadığını görecekler. Rahatlayacaklar. Biz de daha çok gerileceğiz.  



eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...