don draper'a göre topçu kışlası

Yılan hikâyesine döndü ama görünen o ki Taksim Gezi Parkı gidecek yerine Topçu Kışlası gelecek.

Kışla sözcüğü tabii biraz kafa karıştırıcı. Erdoğan'ın kendi ifadesiyle murat edilen şu: "Kışlanın bir bölümü müze olabilir, ortası yeşil alan. Diğer bölümünde İstiklal Caddesi’nin devamı niteliğinde alışveriş merkezi. Üstü rezidans ve otel. Yap işlet devret modelini düşünüyoruz."

Bu iş ya olacak ya olacak. Başbakan öyle istiyor. Aradaki kurullarla falan oyalanıp duruyoruz sadece. İtirazlar sonuç alacak gibi olduğunda, konu değişecek ve biz bir başka şeyi tartışacağız. Sonra da unutup gideceğiz ve nihayet bir bakacağız ki, yeni alışveriş merkezi Taksim'in tam ortasında müşterilerle dolup taşıyor.

Tarihten benzer bir örnek için, bir kurgu karaktere, Mad Men'in yetenekli reklamcısı Don Draper'a bağlanalım.

Önce özetler... Üçüncü sezon ikinci bölümdeyiz (Love Among The Ruins). Draper, New York'un sembollerinden birini, Pennsylvania İstasyonu'nu yıkıp yerine bir eğlence merkezi yapmak isteyen iş adamı Edgar Raffit'le yemekte. Aşağıda fotoğrafını gördüğünüz istasyon, mimari bir şahaser olarak kabul edildiğinden ciddi tepki var. Gazeteler gün aşırı işadamına yükleniyor; halk söylenip duruyor. Draper'a düşen bu meselenin altından nasıl kalkılacağını anlatmak. Bir yemek masasında bağlanan tarihi planlara buyurun:

Don Draper: Zaman kazanmak adına, Penn İstasyonu'nu yıkmak istiyorsunuz ve New York da bundan nefret ediyor, öyle mi?
Edgar Raffit: New York'un tümü değil, sadece sesi çok çıkan bir azınlık.
Draper: Peki durdurabilirler mi?
Raffit: Şey, bütün bu şamata tatsızlık yaratıyor...
Draper: Onu boşverin, durdurabilirler mi?
Raffit: Sizin bizimle zorunuz ne? Neden illa kötü adammış gibi görünmemizi istiyorsunuz?
Draper: Kamuoyu hakkındaki endişeniz vicdan azabınızı gösteriyor. Peki her şey istediğiniz gibi olacaksa bunun size yararı ne?
Raffit: Diyelim ki vicdan azabım falan yok...
Draper: Güzel. Madem öyle, değişim iyi veya kötüdür demeye de gerek yok. Değişim değişimdir. Dehşetle de karşılanabilir, neşeyle de. "Hiç değişmesin daha iyi" de denebilir, "bakın yeni bir şey" de.
Raffit: Bu tepkiler yüzde elli yüzde elli olacak diyebilir misin?
Draper: Hiç de öyle bir şey demiyorum. PR'cılar bunu bilir ama bir türlü uygulayamaz. Konuşulanları beğenmiyorsan, konuyu değiştir yeter.

Raffit: Yeni konu ne o zaman?
Draper: Bakın, ben California'daydım. Her şey taze ve ferahtı. İnsanlar umut doluydu. New York ise çöküşte. İşte bu yüzden Madison Square Garden yeni bir şehrin başlangıcı olacak. 


İstasyon tabii ki yıkıldı. Yerinde şu an Raffit'in Madison Square Garden'ı yükseliyor. NBA maçlarının, büyük konserlerin mekânı...

Konu değişince, insanların dikkati dağılır. Ardından da unutur. Draper da iyi biliyor bunu, Başbakan da...



o günlere dönebilsek


Benim gazetem diyebileceğim bir yayın: International Herald Tribune. Bilen biliyor zaten, New York Times'ın küresel edisyonudur, Batı'da 'highbrow' denilen türden. Gündelik tartışmaya pek girmeden, büyük resmi toparlamaya çalışır.

Şimdi ismini değiştiriyor: The International New York Times oluyor. Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz Breathless karesine, eski günlere dönüş... Godard'ın filminde Jean Seberg ile Jean-Paul Belmondo büyük oynar. Tatlı tatlı akıp giden Yeni Dalga... Güzelim Seberg'i ilk gördüğümüz sahnede gazete dağıtıyordur. Hangi gazete olduğunu biliyorsunuz.

O günlere de dönebilsek...  

maçtan sonra

İngiltere'deki Kupa finali bitmiş, Bradford'lu oyuncular soyunma odasında... Maç 5-0 sonuçlanınca, ne yapsınlar, gardları düşmüş, pizza yiyorlar. İnsanın "önce beş yediler sonra da pizza" diye başlık atası geliyor ama dokunmayalım, güzel bir an.

oyuncuların federer'i

Belçika gazetesi De Morgen, En İyi Oyuncu Oscar'ını üçüncü defa evine götüren Daniel Day Lewis için "oyuncuların Roger Federer'i" demiş. Doğrudur. Mütevazılık, meslek aşkı, ultra profesyonellik ve spotlardan kaçma hali ikisinde de mevcut. Tabii benzetme tersine doğru da işleyebilir.

Ben Lewis'i çok severim. Son filmlerine diyecek yok ama fotoğraftaki uzun saçlı dönemini ayrı tutarım. Yine Oscar aldığı Sol Ayağım, Son Mohikan ve özellikle de uçlarından beş parmak aldırdığı günlerdeki Babam İçin...  Büyük filmdir Babam İçin; acı hikâyedir. Pete Postlethwaite'yle karşılıklı döktürürler. De Morgen'ın fotoğrafı vesile olsun, hem filmi hem de bir diğer sevdiğimi, müteveffa Pete Abi'yi aşağıdaki trailer'la analım.


devrim kayıtta



Bugüne dair önemli bir film. Nihayet çekilebildi. Mısır kökenli Amerikan yönetmen Jehane Noujaim'in 'The Square' ı, sokaktaki insanların  Tahrir Meydanı'ndan dünyaya nasıl görüntü geçtiğini belgeliyor.

Film Sundance'te gösterildi. Şimdi dünya vizyonuna girmek için yolunu Kickstarter'da arıyor.

"Size hikâyenin nasıl başladığını anlatayım. Her şey bir avuç genç cesur Mısırlı'yla başladı. Hayatları boyunca birbirlerini arıyorlardı. Devrim onları bir araya getirdi ve kendilerini de öyle buldular."

kickstarter video low resolution
from Jehane Noujaim on Vimeo.

eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...