bir rüya gördüm sanki



Sesler… Yüzler… Haller...

‘Maestro’ Kamil Sönmez’in her zaman sımsıcak neşesi. 

Osman Yağmurdereli ile Tanju Okan'ın parçanın sonundaki havalı girişi. 

Rüyaydı sanki. 

bu sizin iyiliğiniz için

Bugün Ralph Keyes’in Hakikat Sonrası Çağ’ında nefis bir cümle okudum. Kulaklara küpe. Net düstur. Basit. 

"Birisi herhangi bir eylem hakkında, “Bu sizin iyiliğiniz için” dediğinde, bu genelde sözü söyleyenin kendi iyiliği içindir."  (Çeviren: Deniz Özçetin)

*
Ama hadi günü tek bir cümleyle kapatmayayım; tamamen sizin iyiliğiniz için bir link paylaşmak isterim: Cabinet Magazine.

Ciao.

kahve, berber ve gazete

Canım Wim Wenders’in nefis filmi Berlin Üzerinde Gökyüzü’nde (Der Himmel Uber Berlin), insan olmak isteyen melek (Bruno Ganz) diğer meleğe (Otto Sander), isteği gerçekleşirse ilk gün yapmak istediklerini anlatıyor:

Kahve içmek, bir Türk berberine gitmek ve parmakları mürekkepten kararıncaya kadar gazete okumak…  

Beni bulursa, arkadaş oluruz. 

üçümüz de öküzlerin yanında durduk

Halide Edib Adıvar’ın Ateşten Gömlek’ini okuyorum. Çocukken okuduğumu sanıyordum, okumamışım. Türk’ün Ateşle İmtihanı’yla karıştırdım besbelli. 

Bu yaz Vurun Kahpeye’yi de ilk defa okumuş; hayal kırıklığına uğramıştım. Şöhretinin arkasında bir eser. Ama Ateşten Gömlek başka; çok iyi yazılmış. İçinde şu eski usul ama capcanlı, benim hep sevdiğim tarzda pasajlardan bolca var. Halide Edib, 1922'de tefrika edilen kitabı, Kurtuluş Savaşı'nın harareti içinde, takır takır yazmış. Okudukça okuyası geliyor insanın. 

Kandıra’da üçümüz de öküzlerin yanında durduk, denize son defa baktık. İzmit Koyu iki tarafın yumuşak, zeytunî yeşillikleri ortasında mavi ve mesut kıvrılıp beyaz İstanbul’a gidiyordu. Bunu gözlerimizle takip ederken Seyfi ve ben ağladık. Onun gözleri kuru ve ateşli idi. Ben ilk defa bu memleket ıstırapları içinde İzmir’den evvel İstanbul’u görüyordum. Gözümüzle küçük, dar denizi selamladık, öptük, ayrıldık. 

bir sosyal medya gazetesi kurulur mu?

Herkesin kafası farklı çalışır. Yazarken de okurken de. Şunu artık anladım; internet sitelerinden ya da sosyal medyadan haber okumak bana çok yaramıyor. Zihnimi alıştığım gibi çalıştırmıyor. Bana gazete lazım. Maalesef alıp okuyacak çok fazla örnek de kalmadı artık.

Her neyse, bir süredir Gazete Pencere okuyorum. İyi de geldi doğrusu. Düzgün bir alternatif. Tavsiye ederim.

Bir dileğim var. Hayata geçebilecek bir dilek mi bilemem ama yine de var. Sosyal medyadan yıldım ama iş icabı, ‘nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsa’, memleketi, hayatı takip etmem lazım. Sadece iş değil, merak da var. Sevdiğim, saydığım insanların düşündüklerini, paylaştıklarını görmek istiyorum ama Twitter’da, Instagram’da, keçiboynuzu misali, azıcık lezzet için bin türlü hoyratlığa, densizliğe, gereksizliğe de katlanmak artık zor geliyor. 

Talebime dönersek… Merak ettiğim hesaplardan günün düzgün, komik, ilginç vs paylaşımlarını ‘bir gazete formatında’ (evet, önemli kısmı burası; gazete formatında) okumak isterdim. İyi, kafama göre bir kürasyon yani. Tamam, yüzde yüz kafama göre olmasa da olur; keşiflere de açık kalsın… 

Kısacası, sosyal medyaya girmeden, sosyal medyanın ilgilendiğim taraflarını bir gazete formatında görmek istiyorum. Evet.

Sanırım zamanın ruhuna epey aykırı, biraz naftalin kokan bir şey yazdım. Dilekçeyle ya da telgrafla da başvursam olurmuş. 

Ne yapayım, böyle. 

eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...