z raporu 4 - acı veren bir bakan


Günün (dünün) haberi bu defa matrak bir olay. Fransız Kültür Bakanı Frederic Mitterrand, ödül töreninde oyuncu Marion Cotillard'ı (Bilen onu Çocuk Oyunu'ndan bilir, son Edith Piaf olarak tanıyanlar da var) şişledi. Kötü bir niyeti yoktu; sadece ödül verecekti ama karşısındaki güzel kadın ellerini biraz titretmiş olabilir. Olay Youtube'da şu şekilde mevcut.

Yukarıdaki el titreme tezini hemen çürütelim. Bizim kültür bakanı Ertuğrul Günay'ın, Mitterrand ile aylar önceki muhabbetine buyurun.

istanbul hatırası


Hanımlar, Beyler!
Veda etme durumunda kaldığımız, benim idrakimce kültür ve sanat alanında, tarih boyunca ve bütün dünyada, bizi en iyi temsil etmiş ve en çok şereflendirmiş olan adamdır. Kıymetini bildiğimizi, kendisine pek de bildiremediğimiz biri. Hatırası önünde saygıyla eğilip, öylece kalma durumundayız.
Hakkı Devrim

milli idman

Diyarbakır – Bursa maçından sonra gündem harlandı. Bu ülkede yazanın da söyleyenin de tepki topladığı belalı bir konuyu, maçlardan önceki zorunlu İstiklal Marşı’nı, Radikal’den Bener Onar, Taraf’tan da Fikret Doğan yazmış.

Onar, yazısında Kadıköy'deki olaylı Türkiye - İsviçre maçını da anıyor:
İsviçre maçı çok gerilerde kaldı ama ben dahil bir grup spor gazetecisi zaman zaman o noktaya takılıyoruz. Takılmakta da haklıyız gibi geliyor. O gece yaşananların muhasebesini iyi yapamadığımız için bazı noktalarda aksaklıklar yaşanıyor. Bir kez daha geriye dönüp baktığımda Alpay Özalan’ın vahşi okuma stili (!), taraftarların gaza gelişi bu otorite eliyle düzenlenen marş töreniyle ilintili. Haftada iki kez okulda, bazen bir kereden fazla maçta ‘Milli marş’ idmanı yapan bir gürühun zıvanadan çıkması olarak da görülebilir Saracoğlu Meydan Muharebesi!

z raporu 3 - Stockholm sendromu

Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini destekleyen ülkelerin başında İsveç geliyor ama bu durum, bugün parlamentolarından Türkiye aleyhine bir karar geçirmelerini engellemedi. Geçen sene gündeme gelen bir tasarı (Türkler’in 1915’te Ermenilerin yanı sıra Asurilere, Süryanilere, Keldanilere, Pontus Rumlarına ve diğer Hristiyan azınlıklara karşı soykırım yaptığını iddia ediyor) bugün İsveç parlamentosunda, bir oy farkla yasalaştı.

Amerikan Kongresi
’nde de bir oy fark vardı; bu herhalde artık bir gelenek. Esas sorun şu ki, komşularla sıfır sorun derken mangalda kül bırakmayan Türk dış politikası bu tasarı meselesini yönetmeyi beceremedi. Yapabildikleri tek şey ilgili büyükelçileri tek tek geri çağırmak. Washington Büyükelçiliği görevine henüz başlamış olan Namık Tan bir süredir Ankara’da. Ne zaman geri döneceği de belirsiz. Stockholm Büyükelçisi Zergun Korutürk de istişareler için Ankara’ya çağrıldı. Belli ki onu da bir süreliğine merkezde tutacaklar. Çözüm geri çağırmadan geçseydi, Toyota çoktan başarılı olurdu. Esas sürekli geri çağırıyorsan bir sorun var demektir.

Günün sözü de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den gelsin o halde. Gül tasarının geçmesinden sonra şunları söyledi:
Geçen Amerikan Kongresiyle ilgili söylediklerimi burada da tekrarlamak isterim. Sorsanız 3 kelime konuşamazlar. Esasen çok küçük motivasyonlarla hareket eden insanlar. Tarihe yaptıkları saygısızlık açısından üzüntü verici. Hiçbir itibarı yok. Bunları da çok büyütmeyin açıkçası. Çok fazla büyütülecek bir konu da değil. Çünkü itibar etmediğimiz konuları da büyütmememiz gerekir.

Hükümet böyle düşünmüyor olsa gerek ki, her oylamadan sonra Ankara’nın nüfusu bir kişi artıyor.

norveç'in ağacı meşhur


Haruki Murakami’nin Türkiye’de artık epey okuru var. Doğan Kitapçılık (DK) neredeyse bütün kitaplarını bastı. Bu yüzden yazarla ilgili gelişmeler artık burada da haber statüsünde. Ama tembel kültür sanat servisleri, kendileri kadar tembel ajanslardan gelen haberleri kontrol etmeden bastıkça, o haberler hep yanlış verilecek. Murakami’nin Beatles’ın şarkısından esinlenerek isimlendirdiği Norvegian Wood romanını, DK İmkansızın Şarkısı başlığıyla yayımlamıştı. Aslında hoş bir çeviri; çünkü şarkıda “wood” ile ne kastedildiği zaten tam olarak bilinmez. Ağaç mı, mobilya mı, kereste mi, orman mı? Hemen sözlere uzanalım:

i once had a girl or should i say she once had me
she showed me her room, isn't it good? norwegian wood


bir de şu var tabii

and when i awoke i was alone, this bird had flown
so i lit a fire, isn't it good? norwegian wood


Paul McCartney gerçi daha sonra, şarkıda kastedilenin Norveç’in çam ağacından ucuz mobilya olduğunu da söylemişti. Her neyse, Murakami ile ilgili çoğu haberde, bu eserinin adı bir şekilde Norveç ağacı olarak çevriliyor. Zamanında Anadolu Ajansı’ndan gelen norveç ağaçlarını Milliyet, Radikal, Gazeteport vb. olduğu gibi sayfaya koymuştu. Tufaya son düşense bugünkü Taraf. Guardian’daki “Norwegian Wood sinemaya uyarlanacak” haberini “O ağaç yakında beyazperdede” başlığıyla yayımladılar. Artık nasıl bir ağaç hayal ediyorlarsa.

Madem ki heveslendik, buyurun Beatles’dan Norwegian Wood, bu da şarkının akla zarar ama sevimli sözleri. Guardian’daki haberi de buradan okuyabilirsiniz. Haa, bu arada filmin müziklerini Radiohead’den Jonny Greenwood (iyi ki haberde yeşil ağaç diye geçmiyor) yapacakmış. Yönetmen Anh Hung Tran. Film Aralık’ta Japonya’da vizyonda.

ah radikal ah


radikal'in internet editörleri "şöyle keyfimizce bir seksi kadın fotoğrafı koyamıyoruz siteye" diye hayıflanıyor mu acaba? Hele abileri Hürriyet "seksi fotoğraları için tıklayınız" gazeteciliğinde çıtayı her gün biraz daha yukarı taşırken.

Fırsat nihayet ayaklarına geldi, hem de Dünya Kadınlar Günü'nde. Mesele borç batağı içinde yüzen komşu Yunanistan halkının, rahatlamanın çaresini röntgencilikte bulmasıydı. Culia Aleksandratu isimli manken-şarkıcının sevgilisiyle geçirdiği mahrem saatlerin videosu bir şekilde yayımlanınca (artık ne şekildeyse) millet bu olaya yakinen tanık olmak için akın akın gazete bayilerine koşup, yirmişer avroyu ilgili cd'ye bastırmıştı (demek bayiden ısrarla istenen gazeteden başka şeyler de var.)

Her neyse, radikal meseleyi ıskalamadı ve şurada enine boyuna inceledi. Mahrem görüntülerinin bilgisi dahilinde yayımlanmadığını söylediği hanım kızımızın en iddialı (ne iddiası, radikal ölçülerine göre epey erotik) fotoğraflarından birini de haberin alnına bastı. Tabii, ilgili haberin altına, Yunanistan'daki ekonomik krizi altı paragraf döşemeyi de unutmadı. Eh, mahcubiyet böyle bir şey.

O fotoğraf Radikal'e bir yıl gider.

PS: Bu kadının giyinik bir fotosunu bulmak gerçekten zormuş, bu arada.

yine mi çiçek!

beyaz yakalı kadını, ofisinde en çok mutlu eden nedir? Tereddütsüz tek yanıtı var bu sorunun: Kendisine bir çiçek gönderilmesi. Reklam veya halkla ilişkiler işindeyse bu söz konusu beyaz yakalı kadın, sık sık sevinmeyi umabilir. Çünkü boy boy çiçekler, bu sektörlerde kartvizit yerine geçiyor. Kişi kendini öyle kuru kuruya hatırlatamıyor tabii. Unutma beni kartvizitini, unutma beni çiçeğiyle göndermek zorunda.

Açık ofiste yan tarafımıza taşınan reklam bölümünün kadınlarına (ve erkeklerine de)gelen çiçekler makul sınırı bile aştı. Etraf çiçek bahçesi gibi, kadınlar çaktırmadan kime ne kadar çiçek geldiğini sayıyor, kendilerine de her çiçek getirildiğinde, hayıflanıyor gibi yaparak "yine mi çiçek" diyip dudaklarını büküyorlar. Ama tabii, artı bir... Bu arada, evet, doğru, kimse kimseyi unutamıyor...

eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...