lagara lugara

A Day in the Life of Social Media from DBA Worldwide on Vimeo.



Videoda Lady Gaga'nın, Twitter'da ABD Başkanı Obama'dan daha fazla takipçisi olduğu ve tek bir tweet ile New York Times, Wall Street Journal ve USA Today gazetelerinin toplam matbu baskısının ulaştığından daha fazla insana ulaştığı söyleniyor.

Tamam, yeni ilah sosyal medya, anladık. Daha fazla söylemek gereksiz. Ama şunu da bilelim: Bizdeki sosyal medya uzmanları işin sadece "sosyal"inde, "medya"yla ilgilenen yok. Ancak lagara lugara. Gazeteci titrini kullanan sosyal medyacılar için söylüyorum. Hayat size güzel.

amsterdam konuşması en güzel felemenkçe


Wim Sonneveld... Yeni Felemenkçe öğretmenim. Ben doğmadan beş sene önce ölmüş ama teknoloji sağolsun bu durum bana öğretmenlik yapmasına engel değil. Youtube'da tesadüfen şarkılarıyla karşılaşmadan önce Hollandalılar'ın konuştuğu dili yani Felemenkçe'yi sert ve pürüzlü bir dil olarak görüyordum. İşitiyordum yani. Ama aynı Felemenkçe bu adamın dilinde kadife kıvamına geliyor.

Sonneveld, Hollandalılar'ın en büyük şarkıcılarından. Esas alanı kabare. Ama şansonlarıyla da çok ünlü. Tertemiz (!) bir Felemenkçe'yle söylüyor şarkılarını (o kadar ki dinlerseniz siz de ne dediğini anladığını zannedebilirsiniz, tabii aranızda bu dili bilen varsa, terbiyesizlik yapmak istemem.)

Neyse onun yönetimi altında (yani şarkılarını ezberleyerek) Zeki Müren-Erol Evgin kırması bir Türkçe konuşur gibi konuşacağım bu dili. Daha pürüzlü lehçeyle konuşanları yakarım. Hem ne diyordu Ziya Gökalp: Amsterdam konuşması en güzel Felemenkçe!

Aşağıdaki videoda Sonnerveld'in şimdiye kadar dinlediğim en güzel şarkılarından biri var: Aan de Amsterdamse Grachten. Yani "Amsterdam'ın kanallarında." Böyle sıcacık, tatlı tatlı akıyor... Gecenin melon şapkasından, mutluluğu arayanlara gelsin!

guardian'ın uçkur hesabı



Düzeltir, özür dileriz”in bu kadar sersemcesini okumuş muydunuz? Sersemce ama neşeli yine de. Guardian, beraber olduğu kadınların sayısını yanlış hesaplayınca, 1980’lerin efsane grubu Simply Red’in vokalisti Mick Hucknall’ın ve gözünden bir şey kaçmayan cevval okurlarının affına sığınmış. Buyurun, aşağıda:

“Bir redaksiyon hatası sonucu, Simply Red şarkıcısı Mick Hucknall’ın 1980’lerin ortasındaki üç yıllık bir zaman diliminde bini aşkın kadınla yattığını yazdık. Doğrusu bir yılda binden fazla kadınla beraber olduğudur. İlgili haberlerde de geçtiği üzere, Hucknall, o yıllarda, her gün bu tipte ortalama üç ilişki yaşadığını söylüyordu.”

Eskiden bir Julio Iglesias vardı uçkurunun hesabı tutulan; Hucknall onu bile geçmiş. Guardian’ın sersem düzeltmesine de ayrıca alkışlar! Görev bilinci budur.

Bunlar da Guardian’ı hataya sürükleyen ilgili haberler:

Mick Hucknall apologies to thousands of women he slept with

Mick Hucknall: 'I feel a bit like the antichrist'

greed, greed, more fuckin' greed



Yeni kahramanım bu amcadır. Herhangi bir meseleyi bu kadar net ve sağlam bir şekilde ortaya koyan birisini hiç görmemiştim. Kendisi ABD’de yaşayan bir İrlandalı; adı sanı belli değil. Kelt Kaplanı diye tanınan İrlanda’nın içine düştüğü bedbaht durum vesilesiyle kendisine mikrofon uzatıldığında “Gerçekten öğrenmek ister misin, yeğenim” şeklinde meseleye yaklaşıp iki dakikada her şeyi özetliyor. “Greed, greed, more fuckin’ greed…” diye giriyor önce (mealen “götüren hanuduyla götürdü, bir yiyen bir daha doymadı.) Sonra “Bütün Batı dünyasında durum aynı" diyor ve bu işe kimin sebep olduğunu, kimin kazanç sağladığını ve hesabı kimin ödediğini tamamı renkli sözcüklerle anlatıyor. Fuck’ları, asshole’ları havada uçuşturan amcam, röportajın sonunda meseleyi sulandıran gazeteciye de sağlam bir ayar veriyor: Fuck off!!!

İşte böyle; sağlam ciğer sağlam vücutta bulunur. Ciğerden konuşuyor amcam. Videoyu izleyen İrlandalılar, Youtube’da “bu adam gelsin İrlanda’nın başına geçsin” diye yorum bırakmışlar. Yetmez, gelsin buraları da yönetsin. Gözlüklerinin de ayrıca hastasıyım.

esas adam toprak olmuş


Burhan Kuzu-Süheyl Batum meselesine dair en güzel yorumu benim biraderden okudum. İnce görmüş, ne diyeyim. Facebook sayfasında döktürmüş, buraya aynen alıyorum.

"Hem Süheyl Batum hem de maalesef Burhan Kuzu hocamdı. Batum az da olsa anlar anayasadan, Kuzu belki de hiç anlamadığından sınavlarda en düşük puanlı bölümü anlatırdı. Seçimden sonra hazırlanacağı söylenen yeni anayasada partilerinin birinci adamlarının bu ikisi olup İstanbul Hukuk'un efsane hocası Bülent Tanör'ün çoktan toprak olması bu milletin kırılamayan makus talihinin bir sonucu olsa gerektir." Ö. B.

Not: Hocam olmadı ama biz de üniversitede onun yazdığı "Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri"ni hatmetmiştik. Bülent Tanör'ün internette bir düzgün fotoğrafı bile yok maalesef. Çok erken ölmüş, çok yazık.

aşkımız her zamanki gibi tehlikede



Yaşımız geçti artık, benden sonra da gidenler var. Berkan'ı (Özyer) askere gönderiyoruz. Tam şu an Newsweek Türkiye ekibi uğurlama adına cümleten İstanbul'da partiliyor, ben de gurbette bu post'u giriyorum. Sebepsiz değil, taze askerin bu fotopost'lara pek kanı kaynıyor, eh, giderayak arkasından şöyle bir tas su dökmüş olayım. Ben Amsterdam'a gelirken de o dökmüştü, unutmadım bak!

Sosyal sorumluluğunun farkında bir blog yazarı olarak şu duygusal girişi hemen gündemle birleştiriyorum. Malum, Wikileaks belgeleri, bir sürü başka ifşaatın yanı sıra, Rusya Başbakanı Vladimir Putin ile İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi arasında akçeli bir ilişki olduğunu söylüyor. Her şeye inanırım, işte buna inanmam! Bu ikilinin ilişkisi bambaşka, paraya pula bakmaz. Bakın, fotoğraflar da böyle söylüyor. Maşallah beraberce her kılığa girmişler, her zevki tatmışlar, şimdi bunun parayla ne ilgisi var!

En tatlısını sona sakladım Berkan, yavaş yavaş git, sana aynen o fotoğrafta olduğu gibi uzaktan selam ederim, hayırlı teskereler!














uluslararası ilişkiler 101



Wikileaks notlarını keşke üniversitede okumuş olsaydım. Bir sürü sınav sorusuna daha doğrudan yanıt verebilirdim. Bugünün uluslararası ilişkiler öğrecileri döne döne faydalansın bari. Daha iyi birincil kaynak bulamazlar. Belgeler, ülkelerin birbirleri hakkındaki niyetlerinin ne olduğunu ve diplomasinin aslında nasıl işlediğini mükemmelen gösteriyor. Çok tekrarlandı ama en azından blogun hafızasına not düşmek adına Amerikan büyükelçiliklerinden geçen hafta sızan ilk dalganın en önemli 10 notunu aşağıya alıyorum (önem sıralaması değildir):

PS: Nostalji adına üniversitedeki başucu kitabımız Heywood-Politics'in görselini aradım ama bizim eski baskıyı bulamadım. Nasılsa, bizim mezunların en az yarısı kitabı hâlâ evinde saklıyor, onlar oradan hayal edebilir.



1) Samimi fotoğraflar veriyorlar ama Latin Amerikalı liderler birbirlerinden çok da hazzediyor sayılmaz. Fikir ayrılıkları, bölgesel işbirliği konusunda geçtiğimiz Şubat’ta Cancun, Meksika’da yapılan zirvede doruğa ulaştı. Kolombiya Devlet Başkanı Alvaro Uribe ile Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez’in neredeyse yumruk yumruğa kavga edecekleri zirve sonrasında, Meksika’nın Kolombiya elçisi Luis Camilo Osorio, Meksika Başkanı Felipe Calderon’un aslında herkesin birbirinden rol çalmaya çalıştığı bir muz cumhuriyeti fiyaskosuna başkanlık ettiğini söyledi.

2) Belgeler zirvelerin bir prestij sembolü olduğunun ve karizmayı çizdirenlerin soluğu zirvelerde aldığının altını çiziyor. Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’nin Dış Politika Başdanışmanı Jean-David Levitte, Normandiya Çıkartması’nın bu sene düzenlenen 65. yıldönümü törenlerine eski İngiliz Başbakanı Gordon Brown ve Kanada Başbakanı Stephen Harper’ın çağrılmasının tek sebebinin, siyaseten kendi ülkelerinde sıkıntılı günler yaşamaları olduğunu belirtiyor.

3) Yıllardır Kuzey Kore’nin hamisi konumundaki Çin kararını değiştirmeye başladı. Kuzey’in “şımarık bir çocuk” gibi davrandığı düşünülüyor. Artık Beijing’de Kuzey ve Güney’in birleşmesi, üstelik Seul’ün de başkent olması üzerine kafa yoruluyor.

4) Ortadoğu’da Araplar ve İsrail’in İran’ın nükleer programı hakkındaki düşünceleri çok da farklı değil. Suudi Arabistan Kralı Abdullah, İran’a askeri bir operasyonun gerekli olduğuna inanıyor. Hem de düşüncesini seslendirirken “yılanın başının kopartılması lazım” gibi bir ifade kullanabiliyor.

5) Belgeler ABD’nin “diplomatik dokunulmazlığın” en yüksek kalelerini hedeflediğini işaret ediyor. Başta BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun, BM Güvenlik Kurulu’nun kalıcı üyelerinin temsilcileri hakkında dahi biyografik istihbarat toplanması talebi, ABD Dışişleri’nin, diplomasi tarihi ve kültüründe yeni bir sayfa açtığının işareti olabilir. Mevcut ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve bir önceki bakan Condoleezza Rice’nın imzaladığı biyografik istihbarat talepleri, sadece şüpheli şahıs ve kurumları değil neredeyse bütün diplomatik etkinlikleri kapsıyor ve temsilciliklerden, ilgili kişilerin DNA kayıtlarından uçuş numaralarına kadar bulunabilen bütün bilgilerini ABD’ye iletmeleri bekleniyor.

6) ABD’nin El Kaide’ye karşı Arap Yarımadası’nda yürüttüğü operasyonda bilinenin çok uzağında bir resim mevcut. İç ve dış kamuoyuna “kimse içişlerimize karışamaz” diyen Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih, ABD kuvvetlerine gizlice, sınırsız operasyon izni verdi. Salih, 2009 Eylül’ünde Obama’nın milli güvenlik danışmanı John Brennan’a, “size terörizme karşı açık bir kapı sunuyorum; dolayısıyla artık sorumlu değilim” derken, yarımadanın en fakir devleti olan Yemen için de 150 milyon dolarlık bir güvenlik sigortası istiyordu.

7) Küba’daki Guantanamo Hapishanesi’nin kapatılması ABD Başkanı Barack Obama’nın seçim vaatlerindendi. Ama hapishanedeki tutukluları hepten serbest bırakmak istemeyen Amerikan yönetimi, başka ülkelere nakil için dünyanın dört tarafında girişimlerde bulunmaya başladı. Görüşülen ülkelere, tutukluların kabulü karşılığında bedel ödeneceği de vaat edilebiliyordu. Bu bedel bazen sadece para yardımıyken bazen Obama’nın ilgili ülkeye yapacağı bir ziyaretin vaadi de olabiliyordu. Slovenya’ya önerilen ise vaatlerin içinde en düşüğüydü: Bir tutuklu karşılığında Slovenya Başbakanı’na Beyaz Saray ziyareti –ki o da kesin değildi- ayarlanacaktı.

8) Sızan dokümanlar ABD ile İngiltere arasında, genelde İngilizler’in acı çektiği karşılıksız bir aşk ilişkisi olduğunu gösteriyor. Afganistan’daki askeri işbirliğinde, İngiltere’deki askeri üslerin kullanımında ve daha birçok ikili ilişkide ABD her istediğini yaptırırken, İngilizler’in talepleri göz ardı ediliyor veya dinlenmiyor. Belgeler, İngilizler’in bu sene David Cameron liderliğinde kurulan Muhafazakâr hükümetinin de seçim öncesi ABD’ye Amerikan yanlısı olma ve daha fazla ABD silahı alma taahhüdünde bulunduğuna işaret ediyor.

9) ABD ile İran’ın yıldızı barışmıyor olabilir ama belgeler kapalı kapılar ardında bazı konular üzerinde işbirliği çabalarının olduğunu söylüyor. Bunlara göre, İran, Afganistan’daki savaştan kaynaklanan göçmen ve uyuşturucu problemlerini çözebilmek adına, aracılar vasıtasıyla, ABD’ye ortak çalışma teklifi götürdü. Belgeler, İran’ın BM nezdindeki büyükelçisi Cevat Zarif’in Amerikalılar’la çalışmak konusunda güçlü bir görüş dillendirdiğini yazıyor. Belgelerde “Taliban yönetiminin bölünmüşlüğünden” dolayı bu çabalardan da bir sonuç alınamadığı yazılı.

10) Suudi Arabistan, Amerikalılar’a Afganistan’dan bir çıkış yöntemi sundu. Buna göre, Suudi istihbaratının eski başkanı Prens Türki bin Faysal, ABD ile NATO’nun güçlerine ilaveten Pakistan, Rusya, Çin ve Suudi Arabistan’ın da Usame bin Ladin ve El Kaide’nin ikinci adamı Ayman el-Zevahiri’nin yakalanması için bir sürek avı yürütmesi gerektiğini önerdi. Prens’e göre ancak bu sağlandıktan sonra ABD kendini muzaffer ilân ederek Afganistan’dan çekilebilirdi.

eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...