yılın kapağı



2010 giderayak bir güzel hediye daha bıraktı. Yoğun bir çalışma gününden sonra, gözlerimi ovuştara ovuştura bilgisayar ekranına, Twitter'da akan yazılara bakarken, gördüm. Mediacat'in kurduğu jüri, bizim derginin, Newsweek Türkiye'nin Yeni CHP haberiyle çıkan kapağını "yılın kapağı" seçmiş.

Eh birazcık kendime de pay çıkarıyorum sevinerek. Çok uğraşmıştık. Üstelik de Kemal Kılıçdaroğlu'nun başkan seçildiği olağanüstü kurultayın hemen ertesinde, yani biz kurultay sonucunu henüz bilmiyorken yayımlandığı için riskli de bir kapaktı. Riski aldık, doğru olduğunu düşündüğümüz hikâyeyi yazdık. Yanılmadık.

Biz Newsweek Türkiye'de kapakları olabildiğince elbirliğiyle yapmaya çalışırız. Herkesin fikri önemli ve geçerlidir. Bu kapakta da öyle olmuştur muhakkak. Ama tabii kapağın arkasındaki imzayı selamlamak daha önemli. Bilen biliyor, sektörün en iyi kapakları zaten çoğunluk onun elinden çıkmadır, ama isterim ki siz de bilin. Bu kapak bir Serhat Gürpınar tasarımıdır. Tek başına ona da mal edemeyiz tabii. Kapak, diğer bütün güzelim Newsweek Türkiye kapaklarında olduğu gibi, derginin müthiş görsel ekibinin, İlknur Erkoçak, Çetin Akdeniz, Uğur Boztaş ve Selahattin Koç'un emeğiyle hazırlanmıştır.

Kapak üretme sürecinde dergide olmayı seviyordum. Şimdi o (epey stresli) anları çok özlüyorum. Dergideki herkese selam olsun; mutlu yıllar dostlarım...

Not: Uzun süredir dergi kapakları hakkında bir şeyler yazmayı düşünüyordum zaten, bu vesile olsun. Mediacat'in seçkisinin tamamını gördükten sonra belki bir şeyler daha karalarım.


güzel bir kaza



Jean Paul Sartre'ın Akıl Çağı'ndaki esaslı kahramanı Matthieu, değerli bir vazoyu bile isteye kırdıktan sonra yaşadığı özgürlük hissini anlatır. Eh, kimisi için özgürlük olan, başkası için talihsizlik anlamına da geliyor. Aşağıdaki haberi okuyunca, ne kastettiğimi anlayacaksınız. Newsweek Türkiye'nin iki hafta evvelki, 113. sayısından.

***

Müze gezen bir ziyaretçinin başına gelebilecek en kötü şey nedir? Geçen haftanın başında Hollanda’nın Rotterdam kentindeki Boijmans van Beuningen müzesinde bulunanlara sorarsanız bir cevap alabilirsiniz. Boijmans, Kasım ayının ortasından beri, Ikea için yaptığı çalışmalarla da tanınan Hollandalı tasarımcı Hella Jongerius’un sanat hayatından seçme işleri sergiliyordu. Ama ellerindeki eserlerin sayısı, talihsiz bir kaza sonucu bir anda azaldı. Kimliği açıklanmayan bir kadın ziyaretçi, Jongerius’un eserleri arasında dolaşırken rahatsızlandı ve sergi salonunun ortasındaki vazoların üzerine düştü. “Renkli Vazolar” başlığı altında yerleştirilmiş olan 300 vazonun yirmisi tuzla buz oldu; birçok başka vazo da ciddi zarar gördü Bu kazanın maliyetinin 100 bin euro civarında olduğu tahmin ediliyor. Müze, rahatsızlanan kadının sağlık durumunun iyi olduğunu açıkladı. Peki ya sanatçının hali? Eserlerinin kaza sonrasındaki görüntüsünü, Twitter hesabından “güzel bir kaza yaşandı” diye takipçileriyle paylaştığına göre, çok da keyfinin kaçtığı söylenemez.

Not: Jongerius, aramalarıma ancak haber yayımlandıktan sonra, asistanı aracılığıyla cevap verdi ve konunun üzerinde konuşmaya kendini hazır hissetmediğini söyledi.

hükümetsizlikte dünya rekoru



Belçika ve Hollanda gibi Batı Avrupa ülkeleri için seçim düzenlemek mühim değil. Esas çılgınlık sonra başlıyor. Hiçbir partinin çoğunluğu sağlayamaması artık gelenek halini aldığı için, koalisyon görüşmeleri aylarca sürüyor. Bu haberi yapmadan önce, bu konuda bir dünya rekoru olabileceği aklıma gelmezdi; meğer varmış. Ama rekorun yeni sahibi artık Avrupa ülkeleri değil, sınır komşumuz, derbeder Irak. Fotoğraflar, Irak Başbakanı Nuri El Maliki'nin güç bela oluşturduğu kabinesinin yemin töreninden; aşağıdaki metinse Newsweek Türkiye'nin 27 Aralık'ta yayımlanan iki haftalık özel sayısında yer aldı. Gerçekten iyi, özel röportajların yer aldığı bu sayıyı alıp saklayın derim.

***

Belçika’da 13 Haziran’da yapılan seçimlerin sonuçları açıklandığında, doğal olarak, kaybeden parti seçmenlerinin yüzü asıldı. Ama seçimden en yüksek oy oranıyla çıkan Yeni Flaman Birliği destekçilerinin de sevinçli olduğu pek söylenemezdi. Parti, lideri Bart de Wever’in ayrılıkçı mesajlarıyla ciddi oy toplamıştı ama sağladığı oy oranı, ülkede artık bir gelenek halini aldığı üzere tek başına iktidar olmasına yetmiyordu. Belçika’nın, kurucu unsurları olan Flaman ve Valon toplumları üzerinden ikiye ayrılması gerektiğini savunan de Wever koalisyon pazarlıklarına hemen başladı. Ama bugüne kadar henüz bir sonuç almış değil. Nitekim geçen hafta sarf ettiği “Belçika artık işlemiyor” sözleri yaşadığı hayal kırıklığının boyutlarını gösteriyor. Kolay değil, elinizde tuttuğunuz sayının piyasaya çıktığı gün itibariyle, Belçika 197 gündür hükümetsiz. Bu yazı geçen yıl yazılsaydı Belçika’nın hükümetsiz devlet konusunda rekora koştuğunu ve Hollanda’nın 1977’deki koalisyon pazarlıkları sırasındaki 208 günlük yönetim boşluğunu yakalamak üzere olduğunu söyleyebilirdik ama şimdilik bu rekora üç ay uzaklıkta. Çünkü Irak Parlamentosu, 7 Mart seçimlerinden sonra, Nuri el-Maliki’nin ancak geçen hafta kurmayı becerdiği hükümeti onaylayarak tam 289 gün süren bir tıkanıklığa son verdi ve bu konudaki rekoru şimdilik elinde tutmaya başladı. Bugüne kadar bu alandaki tek araştırmaya imza atan İsveçli sosyal bilimciler Kaare Strøm, Wolfgang C. Müller ve Torbjörn Bergman’ın verilerine göre Batı Avrupalılar, aslında ülkeyi hükümetsiz yönetme konusunda epey tecrübeli. Irak ve Belçika’nın taze skorlarını dışarıda bırakıp, bir hükümetsiz ülkeler “top 10” listesi kuracak olursak, bu listeye Hollanda’nın 4, Belçika’nın 2, Avusturya’nın 2, İzlanda ve İtalya’nınsa birer defa girdiğini görüyoruz (10. sırada Hollanda’nın 1956’da sonuçlanan 122 günlük koalisyon pazarlığı var.) Peki bu ülkelerde yönetimsizlik sıkıntısı ne boyutta? Belçika’nın Avrupa Birliği dönem başkanlığını son altı ay boyunca hiçbir problem yaşamadan yürüttüğünü hatırlayın. Sizce bir sıkıntı var mı?


Rekor sıralaması (Irak ve Belçika 2010 seçimleri hariç)

Hollanda (1977) 208 gün
Belçika (2007) 194 gün
Hollanda (1973) 163 gün
İzlanda (1963) 159 gün
Belçika (1988) 148 gün
Avusturya (1963) 129 gün
İtalya (1979) 126 gün
Hollanda (2003) 125 gün
Avusturya (2000) 124 gün
Hollanda (1956) 122 gün

o gerçeklik ihtimali



Bugünkü Guardian’da, tam 139 yıl önce bugün yayımladıkları bir edebiyat eleştirisi var. 1871'deyiz. Alice Harikalar Diyarında’nın yazarı Lewis Carroll, Türkçe’ye Aynanın İçinden diye çevrilen “Through the Looking Glass, and what Alice had found there”i henüz çıkarmış, eleştiri de sıcak sıcak yazılmış. Guardian’ın nedense ismini vermediği yazar diyor ki: “Çok popüler olan bir kitabın devamı nadiren başarılı olur. Alice’in son maceralarının öncekilere denk olduğunu söyleyemeyeceğiz. Parodilerin tatlı absürtlüğü azalmış; saçmalıklar o kadar tuhaf değil, geçişler biraz zorlama. İmkansızlıkları tabii gösteren, o gerçeklik ihtimali havası yok. Bununla beraber, Carroll, 'Through the Looking Glass' ile çocuk kitabı yazarlarının hepsini aşmış. Kendisi dışında…Çocukların saygısına eşit derecede mazhar olabilecek bir rakip bulmak için, Çizmeli Kedi’yi üreten o meçhul dahiye kadar gitmemiz gerekir.”

Bir başarısızlık daha güzel övülebilir mi? Bu post'un girişindeki video, Carroll’ın ve onun kadar tatlı, meçhul eleştirmenin şerefine geliyor. iPad için Alice Harikalar Diyarı uygulaması. Atomic Antelope üretmiş. Bizim Bahar’ın (Kader) da sık sık (ve beğenisini göstermek için) dediği gibi: İnsanın bileklerini kesesi geliyor!

mutlu insanlar kıraathanesi



Çaylar tavşan kanı, kartlar açılmış. Sigara yasağını takan yok, paketler masada. Fotoğrafta tüttürülmüyor ama belli ki önceden içilmiş, tablalar kül dolu.

Türk adetine sığar mı, misafir gelmiş ayakta bekliyor, arkasına bir sandalye veren çıkmıyor.

2010’u uğurlarken, Fanatik’in yaptığı harbiden bomba. Fotoğraf tarihi fotoğraftır. Almanya Futbol Milli Takım Teknik Direktörü Joachim Löw, Stuttgart’ta Türk kahvesinde, “göçmenlerle entegrasyon” peşinde.

Başbakan Erdoğan, geçen Ekim’deki Berlin ziyaretinde şöyle söylüyordu: “Soydaşlarımızın Alman toplumu içinde üzerindeki görev yerine getirmesi gerekir... Burada elli yıldır yaşıyorsak entegrasyonu sağlamamız lazım ki, mutlu bir yaşam içerisinde olabilelim.”

Erdoğan’ın kastettiği “mutlu yaşam”ın kahvede sigara içip kağıt oynamak olduğunu sanmıyorum. “Bizim kültürümüz budur, biz kahvede temsil ediliriz” denmesine de bozulurdu muhtemelen. Löw’ün yüzündeki ifadeye bakın, memnun mu görünüyor? O kahveye Angela Merkel de gitse, aynı ifadeyi görecektiniz.

Adamlar ikide bir “entegrasyon olmadı gitti” derken, bir de böyle dalga geçer gibi…

Haberin tamamı burada.

televizyona söz geçiremeyen bakan



Yukarıdaki videonun şimdi yazacaklarımla bir ilgisi yok. Sadece demokratik özerklik tartışması açısından kötümser bir hatırlatma yapmak istiyorum. Malum, devlet televizyonu TRT, hükümete bağlı değil, yasayla sabit, özerk bir kurum. Beri yandan, İngiltere’nin belki de ayakta kalan tek emperyal unsuru BBC televizyonu da özerk. Geçen haftalarda, İngiltere’nin muhafazakâr kültür bakanı Jeremy Hunt, çıkıp bu televizyon hakkında veryansın etti. Yayın programından şikâyetçiydi. BBC’nin yönetici ve programcılarının çoğunun solcu olmasından dem vurdu. “İmkân olsaydı, ya İşçi Partisi’ne ya da Liberal Demokratlar’a oy attığını görürdük,” diyordu Hunt. “Kamuoyunun genel çizgisinin uzağındalar.” Kamuoyu diyorsa, siz muhafazakâr kamuoyu anlayın.

Bu bir tehdit değil, şikâyet sadece. Bakan, televizyon hakkında halkına dert yanıyor. Üstelik BBC’de bu adamın soyadı hakkında daha geçen hafta gerçekten sersemce bir pot kırıldı. Canlı yayında, bir programcı, Hunt diyeceğine, dili sürçerek (belki de sürçmeyerek) cunt deyiverdi. Bu blogun terbiyesi çeviriye müsait değil, dileyen şu linke tıklar.

Eh, özerklik işte böyle bir şey. Bunun için terbiyemiz müsait, TDK özerklik sözcüğünün karşısında tam olarak şöyle yazmış: “Ayrı bir yasaya bağlı olarak kendi kendini yönetme yetkisi olan (kuruluş, devlet vb.), muhtar, otonom.” BBC’nin bu topraklardaki muadili TRT’yi düşünün ve kendiniz karar verin. Özerklik de, nereye kadar? Üstelik silahlısıyla külahlısıyla bu kadar iktidar talibi varken.

Gelelim şu yukarıdaki BBC videosuna. O da bu kaygılı blogun size BBC'li küçük bir mesajı olsun.

her ayın elemanı



Newsweek Türkiye, bu hafta “2010'un en iyileri” kapağı yaptı. Bu senenin en iyileri, benim o dergiyi yapan arkadaşlarım. Geçen sene de öyleydi, gelecek sene de öyle olacak. Başkalarının üzüntüsünden mutluluk çıkartan birileri de bildiklerini yapmaya devam edecekler… Geçen sene de varlardı, gelecek sene de olacaklar; canınızı sıktıklarında aynı hazzı duyacaklar. Anlamak zor değil. Biz enseyi karartmayalım.

eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...