yazı yazıyoruz a

Canım Mercan Ustam! Ellerinden hürmetle öperim. Biz de bir zanaat ehliyiz. Yazı yazıyoruz a! Ne Mercan Usta'ya, ne kilimleri dokuyan ellere, ne yazmaları boyayanlara, ne kalıpları dökenlere, ne çeşmibülbülleri üfleyenlere saygı duyduk. Saygı duymadık da ne oldu? Dünyayı birbirine kattık işte...  Sofralarımızı, kapılarımızı, gönlümüzü kapadık. Kapadık da ne ettik? Dünyayı birbirine kattık...

Sait Faik Abasıyanık 

otları çoktan biçtik

Bir romana daha güzel isim olabilir mi: Otları Çoktan Biçtik… Ben de bu isimle bir roman yazmak isterdim. Başka talibi varsa elini korkak alıştırmasın, Gabo Amcasından bir hediye olarak kullanabilir. Çünkü böyle bir roman var ama yok; yok ama aslında var… Hiç yoksa, harika bir hikâyesi var…


(...) Olduğumdan da sıska ve solgundum, annemler fazla çalışmanın etkilerinden kurtulabilmem için -mektuplarında öyle yazıyordu- beni Sucre’ye çağırdılar. El Universal daha da ileri giderek, veda yazısında beni son derece yetenekli bir gazeteci ve yazar olarak kutsadığı yetmezmiş gibi, başka bir yazıda da benim olmayan bir ada sahip, var olmayan bir romanın yazarı olduğumu iddia etti: Ya cortamos el heno (Otları Çoktan Biçtik). Bunun yeniden romancılığa dönmek gibi bir amacımın kesinlikle  olmadığı bir ana denk gelmesi daha da tuhaftır. Hector Rojas Herazo, tartışmalarımızı zenginleştirmek için daktilosunda yazı yazarken icat ettiği, tepeden tırnağa Latin Amerikalı hayali yazar Cesar Guerra Valdes’in bir katkısı olarak bu adı icat etmişmiş aslında. Hector kente taşındığında El Universal’de Cartagena’ya geldiği haberini yayımlamış, ben de ‘Nokta ve Satırbaşı’ adlı köşemde ona selam ederek, uyuyan bilincinden çıkartacağı özgün ve dev bir anlatıyla üzerindeki tozu silkeleyeceğini umduğumu dile getirmiştim. Nerede ve nedendir bilmiyorum ama, romanlarımın üzerine yazılan bir denemede güzel adını Hector’un icat ettiği bu hayalî romandan, yeni edebiyatın başyapıtlarından biri olarak söz edildi. 


Gabriel Garcia Marquez, Anlatmak İçin Yaşamak, Can Yayınları (Çeviri: Pınar Savaş)

ölmeye karşı koyabilmek için

Bize bilet satan ve bir zamanlar yirmi otuz adamın telaş içinde yaptıklarını tek başına yapan memur hariç, istasyonda kimsecikler yoktu. Sıcak acımasızdı. Demiryolunun öte tarafında Muz Şirketi’nin yasak kentinin kalıntıları görünüyordu: kiremitleri uçmuş çatısız malikâneler, solmuş palmiyeler, fundalıkların orasında burasında hastaneden arta kalanlar, patikanın öteki ucunda, tirit gibi ihtiyar badem ağaçlarının arasında Montessori evi, istasyona bakan, o tarihi büyüklüğünden hiçbir iz kalmamış taş döşeli meydan. 

Baktığım her şey ölmeye karşı koyabilmek için dayanılmaz bir yazma kaygısı uyandırıyordu yüreğimde. Böyle hissettiğim hiç olmamıştı diyemem ama o sabah bir esin krizi geçirdim diyebilirim; evet, o lanetli sözcük, esin; öylesine gerçektir ki, küllerine zamanında kavuşabilmek için önüne ne çıkarsa yıkar geçer. 

İstasyonda ya da dönüş treninde annemle bir şey konuştuk mu hatırlamıyorum. Pazartesi günü teknede şafak sökerken, uyuyan bataklıktan esen meltemin serinliğinde, annem benim de uyumadığımı fark ederek sordu: 

“Ne düşünüyorsun?”

“Yazıyorum,” dedim sonra daha sevecen davranabilmek için kendimi zorlayarak, “ofise varınca ne yazacağımı tasarlıyorum desem daha doğru olur” diye ekledim. 


Gabriel Garcia Marquez, Anlatmak İçin Yaşamak, Can Yayınları (Çeviri: Pınar Savaş)

1934



Nasıl bir yılmış ama... Henry Miller, o sıra evrenin başkenti Paris'te Yengeç Dönencesi'ni yayımlıyor. Smoke Gets in Your Eyes, Paul Whiteman ve orkestrasının yorumuyla ABD'de listelerde bir numaraya oturuyor.

Miller ile Whiteman birbirine hiç değmiyor. Yaptıkları emsalsiz ama hisleri birbirine Atlantik'in iki yakası kadar uzak. On yıllar sonra başka bir yerde birleşiyorlar.

esnek çelik

Türkçe olağanüstü bir dildir — barındırdığı olanakları daha yeni yeni anlayıp kavrayabiliyoruz. Türkiye üzerine yaptığım bir konuşmada 'esnek çelik' eğretilemesini kullanmıştım. Felsefe açısından da, gizilgüç olarak, son derece zengin bir dildir; ama, bu açıdan, pek az işlenmiş, düşünce dile getirme olanaklarının pek azı gerçekleştirilmiştir.

Demiş Oruç Aruoba... "Türkçe'de felsefe yapılır mı" tartışması üzerine bakınırken Aruoba'nın yıllar önce Kuzey Yıldızı isimli internet sitesine verdiği röportajı buldum. Kaydını buraya düşeyim. Yeni yıla da felsefeyle giriş yapmış olayım. 


şeyh uçmaz müridi uçurur

Vladimir Putin'in doğum günü her zaman olay. Rusya lideri 58 yaşına bastığında Moskova Devlet Üniversitesi’nden gazetecilik öğrencisi genç kızlar, Putin şerefine (o zaman başbakan) bir takvim hazırlamışlardı. Bu seksi takvimde, kızların pek giyinik olmayan fotoğraflarına eşlik eden yazılar bir tuhaftı: “Putin, sen orman yangınlarını söndürüyorsun ama ben halen yanıyorum!” Putin takvime bayıldı, kızların cesaretini takdir etti. 

59’uncu doğum gününde, kendilerine ‘Putin’in ordusu’ ismini takan genç kızlar liderlerine kek pişirdi. Nil Karaibrahimgil tadında “Kalktım, sana kek yaptım” diye takılan, bu halleriyle bir de video yayınlayan kızlar, doğru tahmin ettiniz, yine yarı çıplaktı. Ee, bu keklere o kadar zahmet verilmiş, halk da yesin ki ağızları tatlansın, sandıklara daha bir şevkle gitsinler. Göz ardı edilmedi, bir başka doğum günü organizasyonu, ‘Putin’in Mutfağı’ Kremlin Meydanı’nda halka servis yaptı.

60 yuvarlak rakam... O senenin doğum günü törenleri elbette daha görkemli olmalıydı. Oldu da. Liderlerini hayattaki her şeyden daha çok sevdiklerini söyleyen gençler “Putin için elinizden gelenin en iyisini yapın” diye kampanya başlattı. Elden ne gelir? Kendilerini karakuşak judocu olarak yetiştirebilirlerdi mesela. Ama o da yetmedi. Moskova’da ‘Dünyanın en iyi kalpli insanı Putin’ ismiyle bir sergi düzenlendi. Duygular şelale oldu; dünya liderinin iyilikleri, sevenlerini gururlandırdı, ağlattı. 

Gelelim bu yılın törenlerine... Kapatılan yollar, konvoylar, Vladivostok’tan St. Petersburg’a Rus semalarında başkan şerefine eşgüdümlü dalgalanan binlerce bayrak, evet eksik olmadı ama bunlar hep devlet erkânının meşgalesiydi. Liderini yüzde 84’le destekleyen halkı böyle resmi işler kesmedi! Ne yapsın sevgisini sergilemek isteyen Putin âşıkları, gittiler, saatlerce bekleştikleri kuyruklara girdiler. Ne için? Üzerinde Putin resmi bulunan bir adet tişört 
edinebilmek için. 
Bu tişörtler o kadar sevildi ki, çılgınlık bugün halen devam ediyor. An itibariyle Moskova’da yer gök Putin... Çayınızı Putin’li kupayla içiyorsunuz; üşürseniz bereniz Putinli, sıcak denizlere inmek isteyene Putinli bikini, sevgililerin ellerini -en azından eldivenlerinde- Putin birleştiriyor. Rozetler, havlular, sweatshirt’ler, aklınıza ne gelirse. Putin her yerde. Tasarım Putin tişörtleri satan Alexander Konasov rubleye rubleye demiyor. Oradan aldığı tişörtü üzerine geçiren ünlüler (Mesela atlet Yelena Işınbayeva), selfie çekip paylaşmayı görev biliyor.

Bu sene diğerlerinden siyaseten de farklıydı. Özellikle Kırım’da ve Doğu Ukrayna’da müdahaleci siyasetiyle dünyanın tepkisini çeken liderlerini halk daha bir bağrına bastı. Abarttıkça abarttı. ‘Set’ isimli Putinperver gençlik organizasyonu Kırım’da yaşananlara özel tişörtler de üretti mesela. Bunlardan birinde ‘küçük denizci Putin’ Kırım’daki evine dönüyordu. Diğerinde yüzleri maskeli Rus yanlısı militanların üzerinde ‘Kırım’ın kibar insanları’ yazıyordu. 

Set’in işi gücü bu. Hepsi okumuş, hali vakti yerinde çocuklar. Paralarını Putin’i yere göğe sığdıramayan ürünler tasarlamaya harcıyorlar. Nil Karaibrahimgil demiştik başlarda, mevzu yine onun yazdığı sözlere benziyor: “O beni prenses peri sanıyor, ne hata yapsam geri sarıyor, mitolojiden biri sanıyor, bendeki de saç, o taç görüyor…”
İlgili örnek de gelsin hemen. Set organizasyonundan Putin’le de tanışmayı beceren biri, Newsweek’e verdiği röportajda ona bir eylem planı sunduğunu anlatıyor. Şöyle demiş liderine: “Hepimiz saçımızı sizin gibi sarımtrak kızıla boyasak da eyleme dursak,  güzel olmaz mı” Aldığı cevap sert: “Ben başkan olduğum sürece, kızıl renkte hiçbir eylem olmayacak!” Hedef bazen şaşıyor tabii. 


Üniversitedeki ilk sosyoloji dersinin ilk saatinde hocamız Ayhan Aktar, “İlk şunu bilin” demişti: “Şeyh uçmaz müridi uçurur.” Böyle müritlerle Putin uçmasa kabahat!

Bu yazı 14 Aralık 2014 tarihli Hürriyet Pazar'da yayımlanmıştır

gün olur alır çatımı giderim


Evim, güzel evim… Orijinal ismiyle 'Home Sweet Home’. Bu kısa ve büyülü animasyonu, “Clint Eastwood çekmiş” deselerdi inanırım. Aynı sükûnet, aynı hüzün, aynı vakar… Hatta bir sahnede klasik western filmlerine selam bile var. Birdenbire gelen, nedensiz bir selam, yine de hoşuma gitti. 
Film, sürdüğü yaşamdan sıkılan bir evin, bir sabah aniden başını (ya da çatısını) alıp gitmesiyle başlıyor. Sonra da olaylar gelişiyor. Çizimler muazzam, hayalgücü on numara!

Clint Usta değil ama Pierre Clenet, Alejandro Diaz, Romain Mazevet ve Stéphane Paccolat isimli sanatçılar çekmiş (Supinfocom Okulu, Arles). Bu sene almadıkları ödül kalmamış. Hak etmişler doğrusu. 

yeşil sos niye bitti?

Şehrin merkezinde çok iyi bir patatesçi var. Merkezde ama azıcık da saklanmış bir yerde; oralardan geçiyorsam bazen uğruyorum. Kuyruktaki tu...