Bir süredir eski dergileri, en çok da okumadan biriktirdiğim Geo'ları karıştırıyorum. İçinde ne iyi dosyalar var ve bu güzel derginin kapanması ne büyük şanssızlık... Derginin 2010'daki Nisan sayısında, okumaya doyamadığım harika bir Okyanusya dosyası. "Pasifik'teki denizciler bir adayı keşfetmenin en iyi yolunun önce onu hayal etmek olduğunu söyler" diye başlıyor bir yazı. Birkaç pasaj ayırdım; buyurun.
Ofis insanlarının rüyası, palmiyelerin gölgesinde kendileriyle başbaşa kalmak, adalılar için tam bir kâbus. Bizlerin cennet olarak addettiği bu diyarın sakinleri, yaşadıkları yere bambaşka gözle bakıyor. Onların aradıkları birlik ve beraberlik. Dünyanın geri kalanından yalıtan Pasifik'in sonsuzluğuna katlanmak sadece bu şekilde mümkün. Güney Pasifik'te geçirdiğim sekiz yıl boyunca şunu gördüm: "Adaların bireyselliği onlara yetiyor olduğundan olsa gerek, hemen herkesin en çok önem verdiği 'beraberce hareket etmek'. Balık avlamak, kuş yumurtası toplamak, hindistancevizi içi çıkarmak gibi gündelik işleri her zaman birkaç kişi beraber yapıyor.
1970'lerin sonunda Samoa henüz turist eli değmemiş bakir bir yerken, yolum ilk kez Güney Pasifik'e düştüğünde Savaii adasını tavaf etmiştim. Samoalı akrabalarımın izini sürüyordum. Gölgeli güzergâhları takip ederek köy köy gezdim. Otomobillerin sayısı yok denecek kadar azdı. Yollar insanlar için yapılmıştı ve insanlar bu yollarda 'yaşıyordu'. Akşam çöktüğünde saatlerce yolda uzanıyor, şarkı söyleyip gülüşüyorlardı.
Mahremiyet diye bir kavramın olmadığı köy yaşantısına alıştım. Sahile indiğimde muhakkak biri peşime takılıyordu. Bir köyden diğerine gitmek üzere yola koyulduğumda -Samoalılar asla tek başına yolculuk etmez- ilk kilometrelerde biri bana eşlik ediyordu.
(...) Bu kopmaz bağ özellikle bir Okyanusyalı başka bir adayı ziyaret ettiğinde kendini gösteriyor -ki adalılar yolculuk etmeyi pek sevdiğinden böylesi ziyaretler sık gerçekleşir. Vardığında, kim olduğu, nereden geldiği ve yolculuk hakkında bilgi vermesi gelenektir. Özellikle küçük adalarda ve atollerde bu gelenek halen yaşıyor.
Bir keresinde Kiribati'de minnacık bir adayı ziyaret ediyordum. Benim için görkemli bir tören düzenlenmişti. Köyün en yaşlısı Erabo şöyle seslendi: "Lütfen bize anlat, geldiğin adanın adı nedir? Babanın, ananın isimleri ne? Seni tanımak ve nereden geldiğini öğrenmek istiyoruz." Sonra Erabo oturdu ve beni karşılayan yaklaşık 400 kişilik kalabalık sustu. Uzun süre çıt çıkmadı. Ben de sustum. Saygımın göstergesi olarak sessizlik süresi gerekiyordu. Ardından öykümü, nereden geldiğimi, deniz yolculuğumu ve yolumun düştüğü atolleri birbiriyle ilişkilendirerek anlattım.
Ofis insanlarının rüyası, palmiyelerin gölgesinde kendileriyle başbaşa kalmak, adalılar için tam bir kâbus. Bizlerin cennet olarak addettiği bu diyarın sakinleri, yaşadıkları yere bambaşka gözle bakıyor. Onların aradıkları birlik ve beraberlik. Dünyanın geri kalanından yalıtan Pasifik'in sonsuzluğuna katlanmak sadece bu şekilde mümkün. Güney Pasifik'te geçirdiğim sekiz yıl boyunca şunu gördüm: "Adaların bireyselliği onlara yetiyor olduğundan olsa gerek, hemen herkesin en çok önem verdiği 'beraberce hareket etmek'. Balık avlamak, kuş yumurtası toplamak, hindistancevizi içi çıkarmak gibi gündelik işleri her zaman birkaç kişi beraber yapıyor.
1970'lerin sonunda Samoa henüz turist eli değmemiş bakir bir yerken, yolum ilk kez Güney Pasifik'e düştüğünde Savaii adasını tavaf etmiştim. Samoalı akrabalarımın izini sürüyordum. Gölgeli güzergâhları takip ederek köy köy gezdim. Otomobillerin sayısı yok denecek kadar azdı. Yollar insanlar için yapılmıştı ve insanlar bu yollarda 'yaşıyordu'. Akşam çöktüğünde saatlerce yolda uzanıyor, şarkı söyleyip gülüşüyorlardı.
Mahremiyet diye bir kavramın olmadığı köy yaşantısına alıştım. Sahile indiğimde muhakkak biri peşime takılıyordu. Bir köyden diğerine gitmek üzere yola koyulduğumda -Samoalılar asla tek başına yolculuk etmez- ilk kilometrelerde biri bana eşlik ediyordu.
(...) Bu kopmaz bağ özellikle bir Okyanusyalı başka bir adayı ziyaret ettiğinde kendini gösteriyor -ki adalılar yolculuk etmeyi pek sevdiğinden böylesi ziyaretler sık gerçekleşir. Vardığında, kim olduğu, nereden geldiği ve yolculuk hakkında bilgi vermesi gelenektir. Özellikle küçük adalarda ve atollerde bu gelenek halen yaşıyor.
Bir keresinde Kiribati'de minnacık bir adayı ziyaret ediyordum. Benim için görkemli bir tören düzenlenmişti. Köyün en yaşlısı Erabo şöyle seslendi: "Lütfen bize anlat, geldiğin adanın adı nedir? Babanın, ananın isimleri ne? Seni tanımak ve nereden geldiğini öğrenmek istiyoruz." Sonra Erabo oturdu ve beni karşılayan yaklaşık 400 kişilik kalabalık sustu. Uzun süre çıt çıkmadı. Ben de sustum. Saygımın göstergesi olarak sessizlik süresi gerekiyordu. Ardından öykümü, nereden geldiğimi, deniz yolculuğumu ve yolumun düştüğü atolleri birbiriyle ilişkilendirerek anlattım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen ne dersin?