Eski Usul
sen bir okyanus / kıyı olamadım ama en derininde yine ben varım
kedilerin kitapları
Hayatımın en mutlu günleriydi.
sirk
İplere tutunanlar, ateş yutanlar, bıçak atanlar… Bükülenler, katlananlar, uzayanlar… Elastikler, devler, oransızlar… Tuhaflıklar bitiyor diye üzüldüğümüzde, yine de sirk var. En güzel tariflerden biri onu anlatır: Beş benzemez bir grup, bir çadırla dünyayı dolaşır. Olmadık parendeler, umulmadık taklalar, karnından konuşanlar birbirine karışır. İçimizde bir kaygı: Ya trapezci tutamazsa arkadaşının elini? Bir keder: Gülen makyajın altında nasıl boncuk boncuk ter gizli... İçimizde bir sevinç: Ne sevinci, düpedüz çocuk neşesi… Çünkü sirk, tüm hoyratlığına da rağmen, hayatımızın en çocuksu yorumlarından biri, değil mi?
kayayı delen incir
Yeni yıl kararları... İki yıl evvel, Gazete Duvar için yazmıştım (O kadar olmuş mu yahu?). Burada da dursun...
1 Ocak’ta birçoklarımız yeni kararlar alır ama…
31 Aralık günü hayatına dönüp bakarak “ bu yıl verdiğim tüm kararların gereğini yerine getirdim” diyen var mıdır?
Ben hiç tanımadım ama vardır belki. Bazı insanlar çelik gibi bir iradeye sahip.
Ama irade yeter mi? 1 Ocak kararlarını bir süre sonra tavsatmak, derken tümüyle bırakmak sadece iradesizlikten midir? Hayatın hayhuyu, memleketin hiç bitmeyen derdi derken, insan kaç tane uzun soluklu karar alabilir ki?
Kaybedilecek bir oyundur yeni yıl kararları. Bunu en başından bilerek giriştiğimiz bir oyun.
Ve nihayet kaybettiğimiz bir oyun…
*
Spor yapacağım. Zayıflayacağım. Daha sağlıklı besleneceğim. Kendime daha çok vakit ayıracağım; aileme ve sevdiklerime de keza. O kitapları okuyacağım. Yeni bir hobi edineceğim… En çok tekrarlanan yeni yıl kararları bunlar.
Hepsi de güzel ve makul. Ama bir yere kadar gidiyorlar. Sonra ipin ucu kaçıyor.
Peki insan neden yeni yıl kararları alır? Neden kendine tekrar tekrar tutamayacağı sözler verir?
Bir karar almak için daha iyi bir an yok tabii. Neticede bir yıl başlıyor, taksimetre sıfırlanıyor.
Ama ben zamanla ilgili değil eylemin kendisi ile ilgili soruyorum.
İnsan neden kaybetmeyi göze alır? Hem de göz göre göre… Hayat zaten türlü zorluklar çıkarıyorken neden bile bile lades der?
İki sebebi var:
Umut… Ve direnç.
Çatlaktan giren ışık.
İnsanın o bastırılmaz, gemlenmez yaşama direnci. Kayayı delen incir.
*
New York Times’da geçenlerde çıkan, Garret Keizer imzalı güzel bir makale, on sekizinci yüzyılda yaşamış İngiliz yazar, şair, sözlükbilimci Samuel Johnson’ı yeni yıl kararlarının piri diye tanımlıyor. Johnson’ın hayatı, kendi yazdıklarına bakılırsa, yeni yılda, Paskalya’da ve doğum gününde karar almakla, sonra da bunları bozmakla geçmiş. Erken kalkmak istiyormuş. Daha iyi çalışmak istiyormuş. Yediğine içtiğine daha çok dikkat etmek istiyormuş.
1764’teki 55’nci doğumgününde günlüğüne şunları yazmış: “An itibariyle 55 yılımı kararlar alarak tüketmiş bulunuyorum. Kendimi bildim bileli daha iyi yaşamak için planlar yapıyorum. Hiçbir sözümde durmadım. Yapma zamanı azaldıkça, bir şeyler yapma ihtiyacı da artıyor.”
Eh tabii; bir de o var değil mi? Zaman. Bugün yeni bir yıl; hepimiz bir yıl daha yaşlandık.
*
Bir istatistiğe göre, yeni yıl kararlarının üçte ikisi şubat ayını görmüyormuş. Kalanların diğer yıla ulaşmasının ne kadar güç olduğunu da siz takdir edersiniz.
Ama bu mesele insanı yıldırmıyor. Hiç de yıldırmamış. Hep almışız bu kararları ve hep bırakmışız. Yeni yıl kararlarının izleri, ilk uygarlıklardaki hasat festivallerine dek sürülmüş. Babil’e dair kayıtlar var. Karar alıp bozmak, insanlığın en eski sporu belki.
Dev eser “İngiliz Dili Sözlüğü”nü hazırlamış olan Samuel Johnson da daha disiplinli çalışmak istermiş. Erken kalkmak ve disiplinli çalışmak... Kendinden tavsiye soran gençlere de hep bunu söylemiş: Erken kalkın!
Ne var ki Johnson, herkesçe bilinen, hatta tavsiye verdiği insanlarca da bilinen geç saatlere kadar uyuma alışkanlığını hiç terk edememiş. Hiç erken kalkamamış.
Neden ama neden bu kadar plan?
Bu defa cevap Samuel’in 65 yaş günlüğünden gelsin:
“Yıllar yılı aldığım ve sonra ihmalkârlıktan, unutkanlıktan, tembellik belasından, hayatın hayhuyundan ve sağlık sorunlarından dolayı uygulamadığım kendimi geliştirme ve değiştirme kararlarıma şöyle bir bakınca, yaşamımın çok önemli bir bölümünün nafile harcandığını görünce ve ancak birkaç gün boyu düzgün ve zinde bir şekilde iş gördüğümü fark edince soruyorum: Neden bir daha denemeli? Yine de deniyorum çünkü iyileşmek gerekli ve umutsuzluk da suç. Tanrının izniyle kendimce denemeye devam ediyorum.”
*
Neden bir daha denemeli? Neden yine karar almalı?
Samuel Beckett’in bir eserinde geçen çok bildik bir söz var: “Hep denedin hep yenildin, gene dene yenil, daha iyi yenil.”
Bu sözün bağlamı Beckett’in ilgili eserinde çok başka ama popüler kültürde bazı sözlerin kendi ömrü oluyor. Denemekle umut arasındaki çizgiyi çekiyor şimdi bu sözler.
Bu genlerimizde var. İnsanız. Umut ediyoruz.
İnsanız, bu yıl da karar alacağız. Bu yıl da bozacağız. Demek bu yıl da yenileceğiz. Ama bu yenilgiyle yıkılacak mıyız?
Direnen, umut eden yanımıza güvenelim. Ona yaslanalım bu yıl da.
Umut… Çatlaktan giren ışık…
Bir de…
Kayayı delen incir…
*
Şiirle başlayalım bu yeni yıla (Benim bu yılki yeni yıl kararım da biraz daha şiir okumak, ayrıca her yıla bence Turgut Uyar’la başlamak gerekir).
Hepinize mutlu yıllar.
*
Hazırlandın Diyelim
Hazırlandın diyelim bir yolculuğa
“Bu, yalnızlığa da olabilir” diyor birisi
Dayanıklı mısın bakalım
Silahın nedir
İlkin asfalt ve beton
Bir bakarsın önün ardın su kesilir
Yüzme de bilmezsin ayrıca
“Çocukluktan kalma şeyler bunlar”
Diyor matrağa düşkün biri
“Nasıl olsa yenilir”
Oysa kavradığım her şeyin adını bilmek
Biraz bunaltıyor beni
Örneğin bir atom santrali projesi
Hollanda’daki bir caz konseri
Öleceğimi biliyorum nasıl olsa
Ama gölgemi önüme düşürüyor
Güneş önümden gelirken
Şaşırıyorum gövdemi
Matrağa alışkınım aslında ama
İlle kayayı delen incir,
Suları aşan gemi!
Turgut Uyar
fragman
Küçük mükemmellikler. Bir buçuk dakikalık ideal dünyalar. Orada biz hep gelecekteyiz, hep bir yakın zamandayız. Seyredilmemişin, görülmemişin, yaşanmamışın montajındayız. Göz bizimdir ama ne tuhaf, bakılan da bizmişiz gibi gelir. Birileri adı biz olan filmi seyrederken duyduğumuz tüm o heyecanlar… Akıllı sözler, dramatik anlar, kreşendolar, patlamalar… İçimizde bir tatlı rüzgâr eser ve davudi ses bizi, birbirine bitişmemiş sahnelerin arasında dolaştırırken gözümüzde bir küçük umut parıldar: Bir film daha var. Evet, bir film daha var…
kralları arıyorum
13-14 yıl evvel ‘İki Kral’ isimli kısa bir öykü yazdım. Sonra da onu kaybettim. Tüm arşivlerime, hard disklerime, oraya buraya baktım ama bulamadım. Kaybedeli de sanırım bir 10 yıl olmuştur.
‘İki Kral’, o gün bugündür her sene en az bir defa aklıma düşüyor. Onu tekrar okumak istiyorum. Her defasında da “bu defa bulacağım” hevesiyle bir daha arıyorum. Bilgisayarlarımı, arşivlerimi, maillerimi kolaçan ediyorum. Bulamıyorum. Krallar ortada yok. Neredeler, bilmiyorum. Silinip gittiler mi, onu da bilmiyorum.
Artık öyküyü de hatırlamıyorum.
kiralık katil
Mesafe uzmanı. Uzaktadır hep, bir türlü tanışılmamış arkadaşın arkadaşı. Ama o avını tanır. Sabahları evden kaçta çıkıyor, yolda gazete alıyor mu, bir kaçamak yapıyor mu? Bir insanı bu kadar tanımak acıklıdır. Birinin neyi kaçta yaptığını bilmek onu öldürmeye giden bir adımsa… Öldürmeye yaklaşmak tanıdıkça… O an gelecek; bu uzak arkadaş, bu arkadaşın arkadaşı, öldürmek için kiralanmış bu arkadaş, avının seyrini anlayacak, iş bitecek. Mükemmelleşince.
-
Bin dereden su getirmek, deriz… Bu sözle bir işi yapmamak için oyalanmayı, olmayacak bahaneler üretmeyi anlatırız. Neden böyle söylemişiz? Z...
-
Bazı filmler kendinden başka hiçbir şeyle anlatılmıyor. O kadar yoğun oluyorlar ki ne bir kitap ne bir film ne de bir geçmiş an geliyor ...
-
Yeni yıl kararları... İki yıl evvel, Gazete Duvar için yazmıştım (O kadar olmuş mu yahu?). Burada da dursun... 1 Ocak’ta birçoklarımız yeni...
-
İ plere tutunanlar, ateş yutanlar, bıçak atanlar… Bükülenler, katlananlar, uzayanlar… Elastikler, devler, oransızlar… Tuhaflıklar bitiyor di...
-
Sadece çocuklar gözlüklerini dünyanın en önemli işini yapıyormuş gibi düzeltir. Minik burnun üzerinde kaşıntı. Kulaklarda beklenmedik bir ağ...
-
13-14 yıl evvel ‘İki Kral’ isimli kısa bir öykü yazdım. Sonra da onu kaybettim. Tüm arşivlerime, hard disklerime, oraya buraya baktım ama bu...