Meslek hastalığı belki, gazetecilik üzerine bir filmi beğenmeye zaten hazırım da, Boston Globe’daki bir avuç gazetecinin hikâyesini anlatan bu Spotlight’ı beğenmemek mümkün değildi.
Biraz kafa dağıtmak için gittik bugün filme, kafa dağıtmak ne kelime, bütün dikkatimizi iki saatliğine bir başka dünyaya ödünç verdik, geri almak da epey zor oldu. Bütün oyuncularının böylesi kusursuz oynadığı bir film, herhalde sinema tarihinde de pek azdır.
Seyretmeyenler vardır, konusuna girmeyeyim -sonra belki daha uzun yazarım- ama şu kadarı önemli: Konu gerçek. Gazetecilik faaliyeti gerçek. Hayatlar gerçek…
Bugünün gazetecilik ortamında (ya da ortamsızlığında diyelim) Spotlight’taki gibi bir gazeteci grubunun, bir konuyu böyle yakalayıp üzerine gitmesi, sonuç alması, üstelik gerçekten de dertlere deva olması ilham veriyor. Yaralı parmağa işemişler.
İlham sadece bizim için değil üstelik. Üzerine ölü toprağı serpilmiş Boston Globe gazetesinin bile gerçek bir gazetecilik faaliyetiyle nasıl hayata tutunduğunu görmek güzeldi.
Filmde çok zekice bulduğum bir unsur, Boston Globe binasını gösteren dış çekimlerdi. Gazetecilerin araştırması ilerledikçe, bina, şehir içindeki silik, önemsiz bir yer olmaktan çıktı; nihayet şehre hâkim, gecenin içinde pırıl pırıl parlayan bir yapıya dönüştü. Bir tür fenere…
Sonrası Pulitzer zaten…
En üstteki illüstrasyon R. Kikuo Johnson.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen ne dersin?