‘The Last Jedi’ beni sarmadı. Ben bir Star Wars fanı değilim. Ama tüm filmleri ikişer üçer defa seyrettim. Çok bildik bir hikâyedir; sevdiğim bir hikayedir. Büyüyen bir çocuk, ona dar gelen bir dünya; sınırsız macera vaadi… Filmleri her seyrettiğimde, her ne kadar çok çok uzak bir galakside yaşanıyor da olsa her şey, kendi bahçeme girmiş gibi olurum.
Ama iyiyle kötünün amansız mücadelesi yorar beni. Her iki tarafın hikâyesi de yorar. Frodo’nun, Harry Potter’ın, Luke Skywalker’ın, Sauron’un, Voldemort’un, Darth Vader’ın hikâyesi yorar. O didaktizm, o kestirilebilirlik yorar.
Han Solo burada devreye girer. Kimseyi takmaz Solo, kendi işine bakar, illa tercih edecekse iyiyi tercih eder ama kendi kurallarını koyarak. Gezer tozar; Millenium Falcon’u ve yoldaşı Chewbacca ile en ücra gezegenlere de uğrar, işlek yıldız otobanlarından da geçer. Akla hayale gelmeyecek yaratıkların bulunduğu yerlerde takılır. Sayesinde biz de, dolaysız yoldan evreni öğreniriz. Çabasız şıktır Han Solo. Hafiftir hikâyesi, sabun köpüğüdür, eğlencelidir. Beri yandan, gerçektir.
Yedinci film 'The Force Awakens'ta, Solo ve Chewbacca yıllar sonra Millenium Falcon'a girmiş, Harrison Ford'un ağzından "We're home" lafı dökülürken benim de gözlerim dolmuştu.
Son filmde artık Solo yok. Yerine kimseyi de koymamışlar. Kankası Chewbacca da ‘solo’ takılıyor. Hiçbir yeri de gezmiyorlar artık. Hanlara girmiyorlar, pazarlık yapmıyorlar, kötü yaratıklara bulaşmıyor, hesabı ödemeden kaçmıyorlar.
E ne yapayım ben sade iyiyle kötünün mücadelesini? O kadarını her gün yaşıyoruz zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen ne dersin?