var mıydık?

Beklemem için işaret edilen yere oturdum. Altı yedi kişiydik. Hepimizin elinde cep telefonları… Bir arada olmayı, beklemeyi vakit kaybı olarak görüyorduk. İçerisi loştu. Yüzlerimize telefonların soluk gri ışığı vuruyordu. Hepimiz oradaydık ama bir yandan orada değil gibiydik. Orada olmak istemiyorduk. Başka başka yerlerdeydik. Fiziken o başka yerlerde olsaydık, orayı yine kabullenmeyecek, telefonlara gömülüp bir sonraki yerimize gitmek isteyecektik. Burası kesindi. Bir yerden bir yere giderek, bekleyerek, hatta yemek yiyerek, hatta bir şeyler seyrederek, hatta sevdiğimiz biriyle konuşarak geçirdiğimiz zamanımız değersizdi. Gözümüzün ucu telefondaydı. 

Çevreme iyice baktım. Dünyanın en sıkıcı devlet dairesi, sıkıcı bekleme sıraları, osuruğa benzeyen hafif bir kimyasal kokusu… Özenilmemiş, yıpranmasına izin verilmiş eşya. Bekleme salonu natürmortu. Yaşayan sadece bizlerdik. Ellerimizdeki telefona gömülüp başka alemlere dalarken uyur görünen, hareketsiz, sessiz ve uysal bizler… Orada mıydık? Var mıydık? 

Hayır, eşyaydık artık. Bir bilimkurgu filminin herhangi bir sahnesiydik. 

Utandım. Bir sonraki uyuşma anında yerinde bulmak üzere, telefonu cebime soktum. İnsanların güzel ve sürprizli yüzlerine baktım. Soluk bir ışığın vurduğu yüzlerine…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sen ne dersin?

kim yaptı bu yolu?

Javaplein'deki kütüphaneye geldim.  Birkaç Türk oturmuş, kütüphanenin orta yerinde siyaset konuşuyorlar. Yaşlıca bir adam "Türkiye’...