yaşlılar için bir tasfiye listesi

Kuzey İtalyalı Umberto Eco acaba sonuncusu kendi ülkesini fena vuran salgınlar hakkında bir şeyler yazmış mıdır diye bakınırken beklemediğim türde bir yazısına rastladım. 

Daha önce okumuştum ama çok da ilgilenmeden geçmişim. Bir kehanet yazısı bu. Eco, 2011’in ilk günlerinde, “geleceğe dair öngürülere ait yadsınamaz verilerle ilgili, belki birazcık da abartarak, neden genellemeler yaparak eğlenmeyelim” demiş ve gençlerle-yaşlıların birbirleriyle ‘ölümüne’ çekişeceği bir geleceğe dair yazmış.

Anlatırken sözünü sakınmadığı, muhtemelen yazarken de kıs kıs güldüğü bir distopya… Gençlerle yaşlılar savaşsa kim kazanır?

Her iyi distopya gibi bugünkü hayattan fena halde izler taşıyor. 
Eco’yu dinleyelim:  

“ (…) En azından bizim ülkemizde (bununla sınırlı kalalım) yaşlı nüfus, genç nüfusu aşmış durumda. Bir zamanlar altmışlı yaşlarda ölünürken artık yaşam doksanlı yaşlara uzadı. Bu da otuz yıl daha fazla emeklilik anlamına geliyor. Bilindiği üzere bu emeklilik maaşlarını ödemek de gençlere düşüyor. Ama bu kadar fazla sayıda işgalci ve yaşama tutunmuş yaşlı insan varken birçok resmi ya da özel kuruluşun dümeninde de onlar yer almakta (en azından melekelerini yitirene kadar). Dolayısıyla gençlere çalışacak iş kalmıyor ve emeklilik maaşlarını ödemek için üretim yapılamıyor. 

Bu durumda ülke, davetkâr vergiler aracılığıyla piyasalara kimi zorunluluklar getirse bile, dış yatırımcılar güven duymayacak ve emeklilik maaşları için gereken kaynak bulunmayacak. Öte yandan da iş bulamayan gençlerin babaları ya da emekli akrabaları tarafından finanse edileceği hesaba katılmalı. Kısacası tam bir trajedi.  

İlk akla gelen çözüm en bariz olanı. Gençler varisleri bulunmayan yaşlılar için bir tasfiye listesi hazırlamak zorunda kalacaklar. Ama bu da yeterli gelmeyeceğinden ve koruma içgüdüsü nedeniyle, bu gençler varisleri olan yakın akrabalarını da, yani kendi ana babalarını da o listelere dahil etmek durumundalar. Çok zor olsa bir kere alışılınca kolaylaşır. Altmış yaşında mısın? Hiçbirimiz ölümsüz değiliz babacığım, güle güle dedeciğim, diyen torunlarınla birlikte hepimiz seni tasfiye kampına yapacağın son yolculuğuna uğurlamaya geliriz. Yaşlılar başkaldırırsa da, ispiyoncular eşliğinde yaşlı avı başlar. Yahudilerin başına geldiyse yaşlıların başına neden gelmesin ki? 

Ama acaba henüz emekli olmamış, hâlâ idari görevlerdeki yaşlılar bu tür bir kadere rıza gösterecek mi? En azından dünyaya muhtemel tasfiyeciler yetiştirmemek için çocuk yapmayacaklardır. Dolayısıyla da genç nüfus sayısı iyice azalacak. Ve en sonunda da sanayinin çeşit çeşit mücadeleye alışkın bu yaşlı kaptanları (ya da şövalyeleri) belki de yüreklerine taş basarak çocuklarını ve torunlarını ortadan kaldırma kararı verecekler. Tabii ki, hâlâ geleneksel ailevi ve vatani değerlere bağlı bir nesil olacaklarından, vârislerinin kendilerine yapacağı gibi temerküz kamplarına yollayarak değil de, bilindiği gibi yaşı en geç olanların yollandığı ve fütüristlerin tabiriyle dünya temizliği için tek yöntem sayılan savaşlar çıkaracaklar. 

Böylelikle genç nüfustan yoksun, şehitler için anıtlar dikmeye ve vatan için bonkörce yaşamından feragat edenleri anlamaya niyetli süslü ve gürbüz yaşlılarla dolu bir ülkeye sahip olacağız. İyi de emekli maaşlarını ödemek için kim çalışacak? Tabii ki İtalyan vatandaşlığını kapmak için her şeyi yapmaya amade, düşük ücretle çalışmaya gönüllü, eski ticari yasalar çerçevesinde taze işgücüne yer açmak için ellili yaşlarda ölmeye aday mülteciler. 

Bu sayede iki nesil sonra ‘bronzlaşmış’ tene sahip milyonlarca İtalyan, doksanlıkların oluşturduğu, artık yalnızca renkli tene sahip, TV’de reklamı yapılan çamaşır suyuyla kafayı bulan zombilerin işgal ettiği kentlerin kargaşasından uzak, nehir ve deniz kıyısındaki kolonyal tarz malikânelerinde viski ve soda yudumlayan, kırmızı burunlu beyaz ırktan bir seçkinler sınıfının ve namlı gözdelerin (dantelli ve tüllü kadınlar) refahını garantileyecek.” 

Pape Satàn Aleppe - Budalalıktan Deliliğe (Kırmızı Kedi Yayınları, Çev: Feza Özemre)


2 yorum:

  1. Ahahaha çok iyi geldi bu yazı. Hep çok erken bir kayıp diye düşünürüm, bazı insanlar "yaşsız" oluyor demek ki..

    YanıtlaSil
  2. Her yazısında bugüne değen cümleler var, geçmişe bu kadar bakıp, bugünü bu kadar anlamak, pes.

    YanıtlaSil

Sen ne dersin?

oktay opaz

Ben Octavio Paz demiştim; yanlış anlaşılma işte, karşıdaki Oktay Opaz dediğimi sanmış. Öyle de yazmış.  Düzelttik sonra.  Ya Oktay Opaz? Sen...