Bu ara cevize dadandım. Sürekli alışveriş yaptığım Türk market, epey lezzetli bir mahsul bulmuş, küçük yemişçi kürekleriyle şeffaf naylon torbalara doldurup satıyor. Pahalı da. Ama ne yalan söylemeli, fiyatını hak ediyor
Hiç sormamıştım, bugün yeniden alırken aklıma düştü, marketi işleten ve artık ahbap olduğumuz Süleyman’a “nerenin cevizi” bu diye soracak oldum. Maraş, Malatya, Sivas gibi bir cevap gelecek diye bekledim.
Hiçbiri değilmiş.
“Abi, tabii ki Şili’nin cevizi” dedi Süleyman, tezgâhın arkasından. “Cevizin iyisi Şili’den gelir.”
Bu kadarını da bilmediğime inanamıyormuş gibi hayretle baktı.
Bir paketin içinde değil, üzerinde herhangi bir işaret yok; açık ceviz işte. İnsan öylesini memleketten gelmiş sayıyor. Şili’denmiş meğer. Bir ufak karıncalandı içim. Yahu, Şili’den de ceviz mi gelir? Geldi diyelim, bir de pazarı ele mi geçirir? “Cevizin iyisi Şili’dendir” diye bir cümle eşyanın tabiatına aykırı. Cevizin iyisi Maraş’tandır, ne bileyim Frankfurt’tan, Strasbourg’dandır belki. Bir otobüs, bir kamyon yolculuğu mesafesindendir. Böyle şeylere sarınca, hayatın akışını bozmuşuz gibi geliyor. Şarap alırken örneğin, Şili’yi, Güney Afrika’yı, Avustralya’yı es geçerim. O kadar uzaktan gelen şişeyi almak demek, durup dururken fazladan karbon salmak demek. Hem mis gibi Fransa, İtalya, İspanya şarapları yanıbaşımızda dururken, ta Şili’den gelen şarabı ne yapalım? Dümdüz hovardalık.
Ama bu cevize düştüm bir kere. İçmediğim Şili şaraplarına mı saysam!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen ne dersin?