Anlatabileceğimden emin değilim ama deneyeceğim.
Birine uzaktan seslenmenin rahatlığı az şeyde vardır. Sen onu tanırsın, o seni tanır. Sesini ulaştırmak istersin. Onun kulağına varabilsin diye yükselir sesin, yükselir, yükselir… Bağırmak her zaman cürettir. Toplum içinde bağırmak hele. Başkaları da duyabilecekken. Uzaktakinin bir tanıdık olması yolu açar, arkadan iter. Bir ismi bağırırsın. Sesin, ismin sahibine çarpar; onda kalmaz, geri döner. Senin isminle beraber döner. İki kişi olmanın ferahlığı gelir içine yerleşir.
Ama bir de hooop vardır.
Hooop…
Ben küçük bir çocukken, sokak aralarında dolanırken, babamla büyüklerin yanına girip çıkarken duyardım hep. Biri uzaktan bir başkasına seslenirdi. Cevap bir saniye geçmeden, kimin seslendiği üstüne de düşünmeden ama zaten bunu bilerek gelirdi: Hooooop.
İsme dahi gerek duymayan bir ferahlık. Evde su içmek için salondan mutfağa geçer gibi, toplum içinde işte öyle, aldırış etmeden soyunup dökünür gibi. Ben seni bildim, sen beni bildin.
Askerdeyken benimle aynı şehirden bir arkadaşım uzaktan bana seslenince “hooop” diye dönmüştüm. Biliyormuş bu duyguyu. Doğup büyüdüğümüz yerle alakalıdır belki, emin değilim. Gözü doldu çocuğun. Bunun sadece bir ses değil, bir duygu olduğunu ben o gün tam olarak anlamıştım.
Biz ikimiz askerde birbirimize hep öyle seslendik. Halen de öyle sesleniriz. Telefon mesajlarında bile.
Leyla ile Mecnun dizisi ben askerden döndükten birkaç yıl sonra oynadı. Mecnun ile İsmail Abi’yi birbirine “hooop” diye seslendiren senarist de belli ki bu duyguya aşinaydı. Öyle olmalı ki iki insanın dolaysız dostluğunu tek bir ünlemle anlatabilmişti. Şu deniz kenarındaki klasik sahne, Leyla ile Mecnun’un çok tekrarlanan hooop sahnesidir. Bu fotoğraf zihnimde kendini tekrarlayıp durur.
Ben de bu fotoğraftaki gibi bir yerde büyüdüm zaten. Zihnimdeki ‘hoop’lar benzer bir fotoğraftan geliyor.
Şimdi o fotoğrafın bunca uzağındayken o teklifsiz, dolaysız ‘hooop’u sık anıyorum. Özlüyorum. Bir defa bir anadil eylemi hooop. Başka yerde olmuyor.
Ama tek sebep bu değil. Hooop diye seslendiklerimiz, seslenebileceklerimiz de yavaş yavaş fotoğraftan siliniyor. Ben de siliniyorum belki başkalarının zihnindeki fotoğraflardan. Rahatlığa, dolaysızlığa, birbirimizi bilmenin, şu kalabalıkta birbirini bilen iki kişi olmanın, birden fazla olmanın ferahlığına bunca ihtiyaç duyarken hem de.
Geriye sadece deniz kalıyor belki.
Sonra fotoğrafa başka ikililer giriyor belki. Hem belki onlar da birbirlerine bizim gibi sesleniyorlar.
Hoooooop!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen ne dersin?