Yeni radyocu, yetenek denen bıçak, duramayan erkekler ve yazı dükkânları...

1.

Ofisimin bulunduğu mahalleye bir radyocu açılıyor... "Yakında" diyorlar.

Bir radyo dükkânı. Podcastçı... "Mahallenin sakinlerine, işletmecilere, şakacılara, belalara, ünlülere, sıradanlara ve kaçıklara" yolda olduklarını ilan etmişler.

Gelsinler. Dünyaya bir radyo dükkânı daha açılsın.


2.

Attila İlhan’ın Şişli’den Taksim’e, aynı rota üzerinde, her gün yürüdüğünü okumuştum da (duymuş muydum yoksa) işin sırrı buymuş gibi gelmişti. Sır falan yok tabii, yetenek meselesi ama yeteneği de hiç durmadan bilemek gerekiyor. 

Tutsan kendi elini kesecek bir bıçak kadar keskinleşmeli yetenek. 



3.



Fotoğraf bakarken gözlerimi yakıyor...


Ellerini bir yere koyamayan bir erkek duruşu var. Koltuk altlarına önce dürülü bir gazete sıkıştırılmış; sonra gazete çekilmiş de koltuklar yerinde kalmış gibi. Fazla erkek bir duruş. Fazla erkek de değil, alfa bir erkek olmaya öykünüyormuş gibi bir duruş. Bir şey olunduğu da yok tabii...


İnsanlar altmışlı yıllarda mesele böyle durmuyorlar. 



4.


Radyocu dükkânları demişken... Yazıcı dükkânları da açılsın. Bir tanesini de ben açayım. Oturup gelip geçeni seyrederek yazayım. Gelip geçen de beni seyredebilir. Hiç fena bir alışveriş değil bence.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sen ne dersin?

oktay opaz

Ben Octavio Paz demiştim; yanlış anlaşılma işte, karşıdaki Oktay Opaz dediğimi sanmış. Öyle de yazmış.  Düzelttik sonra.  Ya Oktay Opaz? Sen...