kuşlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kuşlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

sen albatrossun büyük düşün

Son post’ta gözümüzün hep dallarda olduğunu yazmıştım. Mavi baştankara, saksağan, karga artık ne bulursak, parklarda bahçelerde peşinden koşuyoruz Dino’yla. İşe Jonathan Franzen’ın National Geographic'teki bir yazısıyla başladığımızı söylemiştim. En aşağıda o yazıdan  bir bölüm bulacaksınız. 
*
Siz okuyup notunuzu verirsiniz de önden şu laflara bir bakın yalnız:  “Genç albatroslar açık okyanuslarda on yıl kadar dolaşıp, karaya ancak yavrulamak üzere dönüyor.” Albatros değil, Herman Melville kahramanı mübarek. Adından mı etkileniyor acaba? Git balina avına da katıl bari! Sen albatrossun hem, büyük düşün!
*
Yakutgerdanlı kolibri arkadaş da ağırlığının üçte birini enerji olarak yakıyormuş. Buna da ElonMusk kuşu diyelim. 
*
‘Kalp kalbe karşı’da bu hafta (yine) Elif Key var. Aynı gün o da ben de kuş peşindeki maceralarımızı yazmışız. Kalemi daha tatlı olduğundan, o bakın kendi meselesini nasıl tarif etmiş: “(…) Bir de bu kadar gürültüyü, kendi kendine konuştuğu için yaparmış. Sanki biri soru soruyormuş da karşısındaki de biraz bekleyip cevap veriyormuş gibi öterlermiş. Birbirini ağır işiten iki emeklinin bankta oturup sohbet etmesi gibi, bağırması ondanmış. Hani biri daha kısa soruları sorandır da, ötekinin cevabı taaa bankanın kampında geçen 1978 yazından başlar ya, hah işte tam öyle."
*

Şurada da Elif’in yazısının linki var: Senin adın 'Zeki' olsun. O da benim yazıya link vermiş. Böyle ayna içinde ayna, çoğalıp gidelim, daha ne! 

*
En üstteki fotoğraftaki arkadaş bir albatros elbette. Ama bu türün Yeni Zelanda’da yaşayan Umut Sarıkaya karikatürü versiyonunu da aşağıya koydum ki, hep böyle haşin haşin geziyor sanmayın. Arada fiti fitisi de var.  
*

Ve nihayet Jonathan Franzen alıntısı da aşağıda: 
(…) Kuşlar hep istediğimiz ama rüyalarımızın dışında yapamadığımız bir şeyi yapıyor: Uçuyor. Kartallar sıcak hava akımlarında hiç zorlanmaksızın dolanıyor, kolibriler havada asılı duruyor, bıldırcınlar yürek hoplatacak hızla uçuşa geçiyor. Toplu olarak düşünüldüğünde, kuşların uçuş rotaları ağaçtan ağaca, kıtadan kıtaya atılmış 100 milyar ip gibi yeryüzünü bir arada tutuyor. Yetişkinliğe erişen Avrupa ebabili yaklaşık bir yıl boyunca havada kalıyor; uçuşu sırasında beslenip, uyuyup, tüy değiştirerek Sahraaltı Afrika’ya gidip geri geliyor. Genç albatroslar açık okyanuslarda on yıl kadar dolaşıp, karaya ancak yavrulamak üzere dönüyor. İzleme altındaki bir kıyı çamurçulluğu Alaska ile Yeni Zelanda arasında hiç durmadan uçarak 11 bin 690 kilometreyi dokuz günde aşarken, yakutgerdanlı kolibri Meksika Körfezi’ni geçtiği sırada küçük bedeninin ağırlığının üçte birini enerji olarak kullanıp yakıyor. Kıyı kuşları arasında görece küçük gövdeli olan büyükkumkuşu, Tierra del Fuego ile Kuzey Kutup bölgesinin Kanada kesimine her yıl gidip geliyor. Türün, bacağındaki etiket nedeniyle B95 olarak tanınan uzun ömürlü bir bireyi, Dünya ile Ay arasındaki mesafeden daha çok kilometre yapmış."  

balıkçıl evinden gelmiş

Bu aralar gözlerimiz dallarda. Kafamızı kaldırıyoruz. Kuşlara bakıyoruz. Dino’yla parklarda kuş peşindeyiz. Güvercinler, saksağanlar, kargalar, ördekler, balıkçıllar… Bir defa görebildiğimiz ama Dino'nun pek sevdiği nazlı kuğu...

Hayatın çok tuhaf yolları var. Bana da bu yollardan biriyle gösterdi kuşları: Yazıyı kullandı. 

Kuş meraklısı (ve gözlemcisi) Amerikan yazar Jonathan Franzen, National Geographic’e şahane bir makale yazmış (bu ayki sayı piyasadan kalkmadan lütfen gidin alın). Ben bu yazıyı bir uyku öncesi Dino’ya okurken ikimizi de fena sardı. Fotoğraflara da kapılıp gittik. O gün bugün aklımız uçuşta, ötüşte, kanat çırpışta. Hem dağarcığımızı da geliştiriyoruz. 

Franzen’dan böyle bir yardım almam tuhaf ama çok da iyi oldu. Doğaya kitaptan çıktım; biraz sapa bir yol. 

Beri yandan şunu da biliyorum: Dino olmasa bu makaleyi de umursayacağım yoktu. Onun ilk tanışları pencereden gördüğü martılar ve kargalardı zaten. Hem çocukları bıraksan doğaya karışırlar; saksağandan tilkiden bir farkları yok. Mesafeyi sürekli açan biziz. Ne diyelim, insan sadece anne babasından değil çocuğundan da öğreniyormuş. Karım da ben de kuşlar konusunda Dino'nun gerisindeyiz. Öğreniyoruz. Kızılgerdanı, sığırcığı, mavi baştankarayı ben işte bu sayede bu yaşımda öğrendim.  

Bir de gri balıkçılı… Acemice çektiğim fotoğrafta gördüğünüz gri balıkçıl (buralarda ‘heron’ diyorlar) Dino’nun ayrı sevdiği kuşlardan. Şehir sınırları dahilinde epey gri balıkçıl var; Amsterdamlılar şehrin sembollerinden biri haline gelen bu kuşu hem seviyor hem de epey arsız olduğu için yaka silkiyor. Yine de tatlı bir kuş; kendini göstermesini, herkesten ayrı, ’cool’ durmasını biliyor. Çabasız şık. Dino, onlarca martı arasından bu fotoğraftakini çok uzaklardan saptadı da (“Balıkçıy evinden gelmiş” diye gösterdi bana) yanına kadar sokulduk. 

Bir de kuğu çıkıp gelse evinden…

oktay opaz

Ben Octavio Paz demiştim; yanlış anlaşılma işte, karşıdaki Oktay Opaz dediğimi sanmış. Öyle de yazmış.  Düzelttik sonra.  Ya Oktay Opaz? Sen...