tenis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tenis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

kayayı çıkartmıştık tepeye kadar

Önce bir problemden doğan zarif gazetecilik: Ön sayfayı, yenilse de, kendi ulusal kahramanınıza ayırmanız gerek. Beri yandan diğer tarafta, maçın galibi, tüm zamanların en büyük sporcularından biri duruyor. Ne yaparsınız? Guardian ikisini de bir araya getirmiş ve sayfasını dokunaklı bir baba öğüdüyle hazırlamış. Robert Federer'den oğlu Roger'a: "Kazanınca ağla. Kaybedince de ağla. Spor budur. Ama sakın hile yapma." Ace!

Biraz da Murray: Yıllardır bu adamı seyrediyorum. Dört defa finalde kaybetti, üçü Federer'e. Dünyada hiçbir sporcunun üzerinde bu denli baskı yoktur. Olmasın da zaten. Modern bir Sisifos gibi kayasını zirveye bir adım kalasıya çıkartıyor. Sonra yine aşağıya. Gözyaşlarıyla... Turgut Uyar'ın 'Vakitsiz Uykulardan'da dediği gibi: "kayayı çıkartmıştık tepeye kadar / ufacık ufacık bir şey / itecek kadar."

Umut hep var. Murray'nin yeni hocası eski bir efsane, Ivan Lendl. Ortak noktaları: Oynadıkları ilk dört Grand Slam finalini kazananamak. Lendl kariyerinin kalanında sekiz defa kazandı. Murray ise daha 25 yaşında.Yapabilir. Reçete yine aynı şiirde: "En sert sesini edin en zorlu tavrını al."

Yapabilir...

centilmenlerin sporu



Çok garip bir turnuva oluyor. Melbourne’de devam eden Avustralya Açık’ta önce erkekler tenisinin bir numarası İspanyol Rafael Nadal, bugün de iki numara İsviçreli Roger Federer elendi. Nadal, hemşerisi David Ferrer’e kaybettiği maçın daha başında sakatlanmıştı. Federer sakat değildi ama üç numara Sırp Novak Djokovic’e yine de dayanamadı.

Teniste gelenektir; kazananlar da kaybedenler de rakiplerini genelde över. Kazanan için sorun yok elbette ama kaybetmişken bunu yapmak sıkıntı verici olmalı. Belki bazılarına riyakârca bile geliyordur.

Hep kazanmaya alışmış Federer ve Nadal da bu geleneğin dışına çıkmadı, rakiplerinin oyununa övgüler düzdüler. Ama tenis oyuncularının gerçekten ne kadar sportmen olduğunu anlamak için Nadal’ın dünkü basın toplantısına kulak kabartabiliriz. Sürekli sakatlığıyla ilgili soru soran gazetecilere cevaben Nadal, bu konudan bahsederek Ferrer’in zaferini gölgelemek istemediğini söylüyordu.

Yani... Hakemler kötüydü, hava yağmurluydu, top beni sevmedi, canım sıkkındı, bacağım ağrıyordu değil: O benden daha iyi olduğu için kaybettim.


Fotoğrafta Nadal ve Ferrer yan yana

çin'in altın çiçekleri


İki gün önceki post’ta kadınlar tenisinin bir numarası Wozniacki’nin (artık “eski ve kısa ömürlü bir numarası” diyebiliriz herhalde), kendisini sıkıcı olmakla, basın toplantılarında hep aynı cevapları vermekle eleştiren medyaya sıkı bir ders verdiğini yazmıştım.

Ama medya öcünü bir şekilde alıyor işte. Basın toplantısında kaybettiği maçı kortta kazanıyor, üstelik profesyonel bir tenisçi, Çinli Li Na vasıtasıyla. Avustralya Açık’ın çeyrek finalinde turnuvanın en şeker sporcusu Alman Andrea Petkoviç’i eleyen Na, bugünkü yarı final maçında Wozniacki’yi mağlup etti ve finale çıktı. Şimdi şampiyonluğa çok yakın oysa yedi sene evvel henüz 22 yaşındayken, üst üste aldığı başarısız sonuçlardan sıkılıp şansını üniversitede denemeye karar vermiş, bölüm olarak da “medya çalışmaları”nı seçmişti. Çinli sporcu, iki sene medya üzerine dersler aldı. Sonra tenise geri dönmeye karar verdi.

Bugün de çıkıp Wozniacki’yi dize getirdi. Çok büyük sürpriz sayılmaz. Ekonomiden sonra sporda da dünya çapında başarılar yaşamak isteyen Çin ondan ve kuşak arkadaşları Zheng Jie ile Peng Shuai’den çok şey bekliyordu; bugünlere gelebilmeleri için epey çaba sarf edildi. Memleketlerinde onlara “altın çiçekler” deniyor. Çin, şimdi bir altın çiçeğinin ilk Grand Slam şampiyonluğunu görmeyi bekliyor.

Belki o zaman tenis dünyasındaki trendler de değişebilir. Çin bu başarının sürekliliği uğruna çok para harcayacaktır.

wozniacki'den medya dersleri


Kadınlar tenisinin 1 numarası… Avustralya Açık’ta bugün Francesca Schiavone’yi mağlup ederek yarı finale yükseldi. Şimdi yoluna devam ediyor. Polonya asıllı Danimarkalı Caroline Wozniacki Melbourne’den belki zaferle dönmeyebilir ama enteresan anılarla döneceği kesin.

Wozniacki 1 numara ama henüz bir Grand Slam kazanmış değil. Kadınlar tenisinde son yıllarda, erkeklerdeki Federer veya Nadal gibi kupalara ambargo koyan efsane isimler çıkmadığından sıralama sürekli değişiyor. Türk Hava Yolları’nın yeni yüzü Wozniacki, büyük başarılara imza atmasa da, 2010’da nispeten ufak birçok turnuvada kupayı eve götürdüğü için en üst basamağa çıkabildi. Henüz 20 yaşında, muhtemelen eksiklerini tamamlayacaktır ama ukala tenis muhabirleri Wozniacki’yi fena halde dillerine dolamış durumda. Birinciliğinin ispata muhtaç olduğunu düşünüyorlar. Ha, bir de genç kadını çok sıkıcı buluyorlar. Basın toplantılarında hep aynı cevapları tekrarlayıp duruyormuş.

Söz söylüyorsan sonucuna katlanacaksın. Danimarkalı’nın, burunlarından kıl aldırmayan gazetecilere cevabı ağır oldu. Wozniacki, geçen hafta üçüncü turda Slovak Dominika Cibulkova’yı eledikten sonra, basın toplantısına elinde bir not defteriyle geldi. Önce etrafa sakin sakin bir göz gezdirdi: “Diyorsunuz ki, basın toplantılarım sıkıcı geçiyormuş; hep aynı cevabı veriyormuşum.” Ardından da şunları söyledi: “Hep aynı sıkıcı soruları sorduğunuzdan olmasın sakın.”

Sonrasında soru almadı. Kendisi sordu kendisi yanıtladı. Not defterine bakarak uzun bir söylev çekti. Kendisine sordukları şunlar: “Önümüzdeki maçlarda taktiğin nedir? Bir numara olmayı hak ediyor musun? Raketinden memnun musun?”

Sıkıysa şimdi sorsunlar, diye düşünüyor insan. Ama gazeteciler seti kaybettiler diye maçı vermek niyetinde değildi. Bu yüzden başka sorularla geldiler. Taraftarı olduğu Liverpool’un yeni teknik direktör Kenny Dalglish’le yürüyüp yürümeyeceğini ya da piyanodaki meziyetlerini sordular. Ha, bir de küresel ısınma hakkında ne düşünüyordu acaba?

“Ben biraz fazla uçuyorum, bu da pek iyi bir şey değil. Çok benzin kullanmayan arabalar yapsınlar. Ya da elektrikli arabalar. Bu işe yarardı. Arabaya bineceğinize, otobüsleri, trenleri kullanın. İşte böyle bir iki küçük şey… Bir de duş alırken, orada yarım saat kalmayın. İki dakika yeter, kızlar için bile.”

Bence set de maç da Wozniacki’nin.


Daha fazla ayrıntı için buraya

kürksüz venüs



Kadın tenisinin 2 numarası Venüs Williams, Roland Garros’ta fotoğrafları için tıklayınız gazetecilerine benzersiz bir malzeme verdi. Kısa elbisesinin altına hiçbir şey giymediği ilüzyonu yaratan iç çamaşırı –elbise de çamaşır da kendi dizaynı imiş, ilüzyon tanımı da kendisinin- herhalde toprak kortta deklanşöre basma rekoru kırdırmıştır.

Böyle cüretkâr bir kıyafete izin var mı? Kadınlar Tenis Birliği yönetmeliği oyuncuların esasen temiz ve düzgün kıyafetler giymesini önerip, eşofman, tişört, sweatshirt ve jean giymesini yasaklıyor. Ama turnuva yetkilileri Williams’ın kıyafeti konusunda dertli değil. Bu konuyu aralarında müzakere etmiş ve bir sorun yaratmayacağına karar vermişler.

Yasaklamak ne kelime, tabii ki destekliyorlar. Zaten şimdiye kadar kime “şunu giyme” dendi ki. Bana kalsa, örneğin 1980’lerdeki Andre Agassi’yi değil korta Paris’e sokmazdım.



2008’de Maria Sharapova smokin benzeri üstüyle çıktığı maçta onu mağlup eden Alla Kudryavtseva’nın dedikleri Agassi’ye karşı hislerimi de ifade ediyor: “Maria’yı yenmek keyif vericiydi. Neden mi? Çünkü kıyafetini beğenmedim.”

Birisi de Williams’a böyle diyebilecek mi?

New York Times’tan tenisin aykırı kıyafetleri fotoğraf galerisi şurada. Seksi fotoğrafları için tıklayınız demek kolay, esas bunu yapmak mesele.

oktay opaz

Ben Octavio Paz demiştim; yanlış anlaşılma işte, karşıdaki Oktay Opaz dediğimi sanmış. Öyle de yazmış.  Düzelttik sonra.  Ya Oktay Opaz? Sen...