genel sekreter


Özeleştiri zamanı. Biz dahil bütün basın, Önder Sav’ı hafife almış görünüyor. Cep telefonunu kapatmayı bile beceremeyen yaşlı adamcağız portresinin üstünde fazla durmuşuz. Adam bir hamleyle CHP’yi çözdü, Baykal’ın olası hamlelerini boşa çıkardı.

İçinde Sav’ın da yer aldığı CHP’deki ileri gelenler grubuna “politbüro” denmesi boşuna değil. Şu an Sav’ın oturduğu genel sekreterlik koltuğu aslen Komünist Parti’de mevcuttu. Bir farkla. Orada genel sekreterlik partinin 1 numarasının makamıydı. Stalin’in Kruşçev’in gelip geçtiği, en son Gorbaçov’un oturduğu koltuk, Soğuk Savaş günlerinde dünyanın yarısını yönetiyordu. Öyle görünüyor ki Sav, CHP’nin yarıdan da fazlasına hakimmiş. Sav’dan Kılıçdaroğlu’na giden destek kurultaya beş gün kala, kendisinin dediği gibi partililerin “köhneleşmiş ezberini” bozdu. Baykal’ı birdenbire pasifize etti.

Şimdi biz ne desek boş! Basın, Baykal’ın istifasını öngöremediği gibi, Sav’ın manevra kabiliyetini de atladı. Başrol verilmesini kimsenin aklının ucundan geçirmediği başaltı oyuncusu intikamını aldı. Parti daha iyi bir yöne gider mi bilinmez, ama o başını yine suyun üstünde tuttu. Kılıçdaroğlu’na destek verdiği görüşmede çekilen fotolara bakın. Neye benziyor? Güçlü bir Osmanlı veziriyle, yıllardır sırasını bekleyen veliaht yan yana. Padişah ise ya hasta ya ‘hal edilmiş’.

Radikal’den Murat Yetkin, Sav’ın kendisinin de içinde yer aldığı o politbüroyu dağıtmaya yemin ettiğini duymuş. Genel sekreter dün gerçekten de önüne gelene kılıcını çekiyordu. Bu salvo kendisini istifaya davet eden Parti Merkez Yürütme Kurulu’na: “Bu zamana kadar demek ki MYK üyesi arkadaşlara ben hiçbir şey öğretememişim, ona üzüldüm. CHP’de Genel Sekreter’i Parti Meclisi seçer. Güçleri yetiyorsa PM’yi toplasınlar, hesaplaşalım” Bu da MYK’dan Yılmaz Ateş’e “Yılmaz Ateş ’in, Önder Sav’ın çapına gelebilmesi için çok fırın ekmek yemesi lazım. Bu telaşın temelinde, yaklaşan kurultayda yok olacaklarını görmeleri yatıyor."

Kendisinden ismiyle bahseden adamdan korkacaksın. Biz bu adamın gücünü gerçekten hafife almışız. Anlaşılan partililer de öyle.

gazeteler şampiyon bursa ikinci


Şampiyon sözcüğünün bugün en çok konuşulanından başka bir kullanımı daha var. Sözcük bir şeyin ateşli destekçisi, savunucusu olmak anlamına da geliyor.

Bugünün gazetelerinde şampiyonluk haberini; “Bursa şampiyon oldu” değil de “Fenerbahçe şampiyon olamadı” tonuyla veren gazeteleri mimleyin.

Onlar, hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun,

aslında

- emeğe saygı duymayan
- etkili olduğunu düşündükleri her güce biat eden
- kendilerinden görmediklerine ikinci sınıf insan muamelesi yapan
- kendi gerçeklerini toplumunkilerin önünde tutan

gazetelerdir.

Abartılı olduğunu düşünebilirsiniz, ama maalesef değil. Bugün bu şekilde davranan yazı işlerinin, diğer haberlerde nasıl refleks verdiğini tahmin edebilirsiniz. Şampiyon olunca insanın gözü başka bir şey görmüyor.

bir zamanlar karaoğlan


CHP’nin İstanbul İl Örgütü’ne girdiğinizde sizi müstafi genel başkanın neşeli bir fotoğrafı karşılıyor. Genç bir Baykal, haddinden fazla genç, hatta hiç olmadığı kadar genç bir Baykal neşeyle gelecek güzel günlere bakıyor. Birisi öldüğünde insanlar onu genç haliyle hatırlamak isteyebilir tamam ama o daha hayattayken neden dönüp eski hallerine bakılsın?

Kendini kandırmanın bir biçimi de işte bu fotoğraflar. CHP’nin ihtiyacı ortada. Şu yandaki fotoğraftaki gibi bir enerjiye ihtiyacı var. Fotoğraftaki adamın da yaşlanınca geriden gelenlere yol açmış olmaması ne acı. Halbuki kendisi de zirveye çıktığında 47 yaşındaydı.

erdoğan'la kişisel gelişim


Partiler arada bir gaza gelip, şunu da yapalım, bundan da eksik kalmayalım diye kendilerine yeni yeni misyonlar yüklerler. Teşkilâtın en heveslilerine bu taze fikirler ihâle edilir; bir iki ay taslak, çerçeve, program derken uygulamaya bir türlü geçilemez. Sonra işler tavsar gider, sonra zaten seçim gelir. Seçim biter, yine gaza gelirler, fikirler havada uçuşur, birilerine ihâle edilir vs…

AK Parti’nin siyaset akademisi de böyle bir fikre benziyordu. Ama sebat ettiler, iki senedir derslere devam ediyorlar. “Siyaset yerel yönetimde başlar” sloganıyla başlattıkları derslere devam eden ilk kursiyerler sertifikalarını aldı. Genel hatlarıyla ekonomi, siyaset, belediyecilik vs. anlatıldığını tahmin ediyordum da geçen gün tutup derslerin içeriğine ilk defa baktım. Gerçekten öyleymiş. Ama fazlası da var! Erdoğan’ın partisi açıktan açığa Dale Carnegie’nin sularında yüzüyor. Hem de gayet özgüvenli bir şekilde. Hiç öyle boğulma korkuları yok.

“Yerel yönetimler” programından bir dersin içeriğine bakalım. Dersin ismi “Toplum önünde etkili konuşma.” İçeriği de şudur:

- İletişim nedir, araçları nelerdir ve bilgelik boyutuna nasıl ulaşılır?
- İletişimin dokuz özel boyutu. Kişilik tipleri çerçevesinde gelişen farklı yetenekler, farklı yaklaşımlar.
- İnsanlarla daha iyi ilişkiler geliştirmek ve daha sevilen insanlar olmak için neler yapmalıyız?
- Tüm iletişim tekniklerinin iki özel kaynağı. Bu iki kaynağın temelindeki muhteşem bilinç: ‘iletişim bilgeliği.’
- Kendimizle iletişim ve bunun dışa yansımaları.
- İnsanlara nasıl iş yaptırılabilir?
- İnsanlar nasıl eleştirilirlerse vazgeçerler?
- Sözlü saldırılara karşı koyabilme bilgisi.
- Unutulmaz izler bırakan insan olabilme becerisi.

Bu dersi takip edenlerin “aranan” insanlar haline geleceği bilgisi veriliyor. Ama umutlanmayın hemen, ilk program tamamlanmış, dersler bitmiş yani. Yine de şuna sevinebilirsiniz: Bilgelik boyutuna ulaşmış, iletişim tekniklerinin kaynağındaki muhteşem bilince sahip, insanlara iş yaptırmanın inceliklerini bilen, rakibini sadece eleştirerek düşüncelerinden caydıran, sözlü saldırılardan kati surette yaralanmadan çıkan ve siyaset dünyasında hakkıyla unutulmaz izler bırakacak yüzlerce yeni AK Partili aranızda dolaşıyor.

Peki derslere kim giriyor? En az bir tahminim var!

chp için detoks zamanı



Deniz Baykal’ın istifasını verdiği saatlerde İngiltere’de seçim kaybeden İşçi Partisi lideri Gordon Brown da parti başkanlığından ayrılma kararını açıklıyordu. Mayıs’ın başındaki seçim sonuçları parti için felaket; Tony Blair’in 1997’de getirdiği iktidar, 13 sene sonra Muhafazakârlar’a geçti. Hesabı ödemesi gereken elbette öncelikle liderdir. Bugün burada da zevkle söylenildiği şekliyle, “gerekeni yaptı” Brown.

Ama Baykal ve CHP’yi esas ilgilendiren, politik yelpazede yakınında durduğu İşçi Partisi değil, 43 yaşındaki David Cameron’la iktidarı devralan Muhafazakâr Parti. CHP’nin hem statükocu kadrolarının, hem de -varsa- yeniliğe açık gençlerinin Muhafazakârlar’ın çileli son 13 yılından öğrenecekleri çok ders var. Birincisi şu: Cameron gökten zembille inmedi. Daha 21 yaşında partinin araştırma departmanında çalışıyordu (böyle bir birim Türkiye’de hiçbir partide yok tabii.) 1997’de ilk defa milletvekilliğine aday gösterildi; kaybetti. Dört yıl sonra Oxfordshire, Witney’deki görece rahat seçim bölgesinde bu emeline ulaştı. 34 yaşında umut vadeden bir gençti ve parti içinde hızla yükseldi. 38’ine geldiğindeyse -2005’te- partinin genel başkanıydı artık. Yani muhafazakârlar partiyi ileri itmesi için yeni nesil bir siyasetçinin kulislerde tozlanıp yaşlanmasına izin vermeden onu başlarına getirmeyi bildiler. Düşünün bugün CHP’de yeni umut diye lanse edilen Kılıçdaroğlu bile 62 yaşında.

Herhalde CHP’den yaklaşık 250 yıl önce kurulmuş bu partide Cameron’dan daha yaşlı (ve statükocu) siyasetçiler de bulunuyordu. Peki onlar nereye gitti? CHP için esas ibret hikâyesi tam da burada. Blair’in partisinden sille üstüne sille yiyen Muhafazakârlar, 1997 hezimetinden sonra 8 yılda 4 defa başkan seçti (William Hague, Iain Duncan Smith, Michael Howard ve nihayet şimdiki başbakan Cameron.) Cameron gelene kadar, hiçbir ekip inandırıcı bulunmadı, sonuçta büyük oranda tasfiye olup gittiler. Bu durum İngiltere’de “parti detoksu” olarak adlandırıldı. 2005’te Cameron başa geçti, kendi ekibini kurdu, bazı eski isimleri tutsa da tasfiyeye devam etti, nihayet iktidara uzandı.

Sözün özü, Baykal bırakırsa, muhtemelen kurultayı kazanan yeni genel başkan da kısa sürede veda edecek, sonraki de ve hatta ondan sonraki de. Belki bugün otuzlarını süren ve umut vadeden bir partili –eğer varsa- CHP’yi nihayet özlediği iktidara taşıyacak. Tabii bunun için bir de seçim kazanması gerek. Esas zor olan da o.

ay sarayında