yeni usul

Podcast bir başka heyecanmış. 

Yayıncılığın birçok alanında bulundum. Gazetede, dergide çalıştım. Kitap yazdım. Yayınevinde çalıştım. Bloglarım var. Ama hepsi yazı çiziyle ilgiliydi. Ses başkaymış. “Daha iyiymiş” anlamında söylemiyorum ama heyecanı başkaymış. 


Üç bölüm yayınladım bile. Dördüncüsü de yolda. 


İlginç olan, en çok buraya, bu bloga benzetmesi… Kafamda işgal ettiği alan ve beni meşgul ediş biçimi Eski Usul’un hâllerine benziyor. Bu benim için iyi haber. Çünkü yapıp ettiklerim arasında en çok burayı seviyorum ben… 


Eh yeni mecra, yeni bir usul ama demek ki içimdeki his hâlâ eski usul…


sıfır sayı

Yıllardır, "öyle mi olsun böyle mi olsun" diyip de bir türlü hayata geçiremediğim podcast, bugün yayında. İki bölüm beraber. Kimsenin tadı yok biliyorum ama ilk kayıtları da daha fazla tutmak istemedim. Yol açılsın, devam edelim.

Becerebilirsem içinde kitaplar, yollar, tesadüfler, karşılaşmalar olacak. Sıfırdan başlıyorum, ne kadar yukarı çıkarım bilemiyorum. Ne öğreneceksem yolda öğreneceğim artık.

Biz gazeteciler, dergiciler SIFIR SAYI deriz. Bir tür profesyonel acemiliktir. Ya da acemi profesyonellik. İlk, sahici sayı yayına verilmeden evvel, onun kalitesinden emin olana dek yapılan deneme sayıları... Kimi zaman onlarca yapılır bu denemelerden. İstiyorum ki, bu yarı acemi yarı bilmiş hâl hep kalsın, beni de yolda tutmaya devam etsin. En iyi bildiğim hâl bu. Podcast'in ismi bu yüzden de Sıfır Sayı. Tabii biraz esas becerilerimi unutmamak için de...



uzakta otomobiller


 “Cuppp”... Kitabımı almak için arkama dönmüştüm ki suya atlamış. Bir dakika bile değil, belki sadece on saniye birkaç kulaç atıp yeniden iskeleye çıktı. Su soğuk. “Su çok güzel gelsene” diyemeyecek kadar soğuk. Şimdi yan yana oturduğumuz iskeleyse güneş içinde. Ses çıkarmadan suda süzülen otları seyrediyoruz. Uzaktan arabalar geçiyor. Nedense hep eski arabalar… Otomobil sözcüğünün yakıştığı eski arabalar. 

Suyu değil sadece sırtımızı ısıtan güneş iki üç saat sonra çekilecek. Mayıs yaklaşıyor. 

“Cuppp..”


görülmeye değen her yer

Yola çıktığımda hatırlamak için: 

 “Tüm yerler — nerede olursa olsun, ne olursa olsun — görülmeye değerdir. Ama bana en anlamlı gelenler, insanların hâlâ yerleşik ve geleneksel hayatlarını sürdürdüğü, nadiren ziyaret edilen yerlerdi; çünkü bu yerler en tutarlı, en bütünlüklü olanlardı. Anlaşılabilir yerlerdi; çoğu zaman içimde bir ferahlık, bir ilham duygusu uyandırırlardı.”


Paul Theroux - Pillars of Hercules


çocukluk, kapılar ve yağlıboya


 

1.

“Hiçbir şey çocuğun hayal dünyasına benzemez. Hep çocuk kalmak istedim... Kaldım da…” Ömer Lütfi Akad / Işıkla Karanlık Arasında


2.

Yarı açık bir kapıya baktığında, o kapı sonsuza kadar açılır ya da kapanır. 


3.

Tolstoy, “havada toz ve yağlıboya kokusu vardı” diyor… Havanın ne koktuğunu bir romanda her zaman söylemeli.


siliniyoruz

Dünya ne büyük, biz nasıl sıkıştık küçücük hayatlara. 

Her şeyin genişlediğini sanarken... 

Şu fotoğrafın yaşandığı hayatlar da var, dünya büyük. Baktıkça hayret ediyorum, iki senedir.

Biz küçülmüyoruz, siliniyoruz. 


Fotoğraf: Pakistan, Hunza Vadisi... Bir buzul düğünü sırasında. (Fotoğrafçı: Matthieu Paley)


bir borges evreninde

Bir öyküyü her gün anlattığında, yüzüncü anlatışında, ilkine göre ne kadar değişmiş olur? Ne kadar değiştirirsin onu? Aslı ne kadar kalır? Geriye ne kalır? Geleceğe ne kalır? Bir Borges evreninde, bir hikâyeyi sonsuza kadar değiştirerek nasıl anlatabilirdik?

Her hikâye böyle değil midir zaten?


yeni usul

Podcast bir başka heyecanmış.  Yayıncılığın birçok alanında bulundum. Gazetede, dergide çalıştım. Kitap yazdım. Yayınevinde çalıştım. Blogla...