taraf'ın laubali manşetleri

Fener Sivas’ı deplasmanda 5-1 yendi; Taraf “Fener Sivas’ı katletti.” diye manşet attı. Arjantin takımı Estudiantes (Öğrenciler demek) rakibine yenildi; Taraf “Öğrencilere sıra dayağı” diye yazdı. Gazete, gizliden şiddete mi öykünüyor bilmem ama dün de İzmir’deki katilin üç cinayetin ardından tutuklanmasından sonra tüm okurlara ve bu arada olayı “seri katil” şeklinde haberleştiren gazetecilere şu manşetle giydiriyorlardı: “Siz seri katil görmemişsiniz.” Sonra da “seri katil öyle olmaz böyle olur” kabilinden kendi bildikleri “daha vahşi” örnekleri sıralıyorlardı.

Muhalif bir gazete olmanın yolu cesaretten geçer. Ama Taraf, görülüyor ki, laubalilik ve küstahlıkla cesareti birbirine karıştırıyor.

PS: Bu arada “paşa” sözcüğü üzerinden yapılan kelime oyunlu manşetlerinden de gına geldi. Yeter ya.

too much orange will kill you


Anayasa değişikliği oylamalarında patırtı gürültü çıkınca, milletvekilleri yeniden klasik tartışmaya döndü: “Turuncu koltuklar bizi rahatsız ediyor.” Çevre Bakanı Veysel Eroğlu ile Çalışma Bakanı Faruk Çelik zamanında bu meseleyi her yönüyle ele almışlardı (herhalde en çok kendi alanlarına girdiğini düşünüyorlardı.)

Çelik şunu diyordu: “Meclis’in iç dizaynında renkler rahatsız edici ve yorucu. Kürsüye yakın oturanlar karşıdaki beyaz mermerden ve ışıklardan, geride oturanlar renk cümbüşünden rahatsızlık duyuyor. (…) Arkadaşlarda sürekli göz ve beyin yorgunluğuna ilişkin şikâyetler var. Kendimizi gündeme adapte edememe, uzun süre bağlantı kuramama sorunu var.”

Eroğlu da şunu: “Turuncu renk insanı tahrik eder ve hırçınlaştırır (…) Sıcak renk seçilecekse, illa canlı renk istiyorsanız; sarı değil de bej güzeldir. Nefti yeşil de olabilir. İnsanı rahatlatır"

Bu bakanların sorumluluğundaki iş yerlerini, mesela Tuzla’daki tersaneleri düşününce Meclis’teki çalışma koşullarını tartışmak bile komik ama, yine de turuncunun negatif özelliklerine bir bakalım:

Turuncu bir yoksunluk duygusu yaratabiliyor. Çok aşırıya kaçınca ciddiyetsiz ve entelektüel derinlikten yoksun havası da verebiliyor.

AKP gibi turuncu yoğun amblemli bir partinin milletvekili olsaydım, yukarıdaki sözleri söylerken iki defa düşünürdüm.

vazgeç pep


(Eski blog'tan. Günün anlam ve önemi üzerine...)

Daha ilk yılında üç kupa aldı. En büyük rakibini evinde hezimete uğrattı. Tarih yazdı.

Bundan sonra yapabilecek bir şeyi kalmadı. Başarı eşiğini geçti Pep Guardiola. Artık ne yapsa eksik olacak; ya da tekrar. Bugün çok mutludur muhakkak ama bundan sonra hiç bu kadar mutlu olmayacak. Bir daha hiç yaşayamayacak ilk seneyi.

İstifa etsin en iyisi. Bir taraftar olarak seyretsin Barcelona maçlarını, kitap okusun, müzik dinlesin, dünyayı dolaşsın. Ne yokuş aşağı gittiğini görsün ne de aynı şeyleri yeniden yaptığını.

Biz de onu hep takım elbisesini çekmiş, Messi’li Etoo’lu Henry’li ve tabii ki Puyol’lu efsane kadroyu kenardan izlerkenki haliyle hatırlayalım.

bloomberg kuralları

Bloomberg, Businessweek’i McGraw – Hill’den nakit 5 milyon dolar (ucuz değil mi?) karşılığında satın aldığında kimsenin işlerin ne yönde gideceği hakkında bir fikri yoktu. Sonuçta, alanları esasen ekonomi de olsa iki ayrı işlev gören iki marka var ortada. Biri (Bloomberg) hıza ve sürekli değişen rakamların gücüne, diğeriyse (tipik bir haber dergisi olduğundan) kelimelere ve gündemde yer bulamayan ayrıntılara dayalı. New York Times’dan Stephanie Clifford, Businessweek açısından iç güveysinden hallice bu evliliğin detaylarını şurada anlatıyor.

Businessweek’in kadrosu tırpanlanıp daraltıldı. Başına Time’dan bir editör getirildi ve bir kısım eski dergici de Bloomberg’e gönderildi. Bu gidenler bir kültür şoku yaşıyor olmalılar. Çünkü:

1) Ellerine ilkin Bloomberg Yöntemi denen 361 sayfalık bir rehber tutuşturuldu.
2) Rehberde bazı kelimelerin ve ifadelerin kullanılmaması ya da sınırlı kullanılması yönünde uyarılar vardı. Neydi bunlar: “allow to,” “however,” “although,” "but,” ve “despite.”
3) Her haberin ilk dört paragrafı şu sıralamaya uygun bir şekilde yapılacaktı: Anatema, ayrıntılar, alıntılar ve mevcut durum.
4) Habercilerden ilk olarak 107 cümlelik bir metni, Bloomberg tarzına uygun bir şekilde düzenlemeleri istendi.
5) Her yazara atlattığı veya çok hit alan haberlerinin işlendiği bir pano verildi.
6) Ve bir dergici için herhalde en tuhafı: Haber toplantıları her sabah 7.30’da başlıyordu.

Kimya tutar mı diye sormadan önce, James Cameron üzerine “King of the World” başlıklı bir Businessweek makalesinin Bloomberg’de hangi başlıkla yayımlandığına bakalım: “Cameron’s $1.7 Billion Aliens Have Studios Renting His Cameras.”

Şu an için rakamlar kelimeleri sindirmiş görünüyor.

long live kozmik



Her kurumun sırları vardır, ee bizim de öyle. (Foto: Çetin Akdeniz'den hırsızlama. Best regards, Çeto.)

eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...