ters yön



Avrupa'da Portekiz ve İspanya gibi uzak taşra kaleleri düşerken sesleri çıkmıyordu; Yunanistan dümdüz olduğunda da bu kadar feryat etmediler. Neo Haçlı Daily Express (logoya bakın) İrlanda'nın da topu dikmesi üzerine kampanyaya başladı.

Dün İngiltere'nin Avrupa'dan kendini ayırması gerektiğini söylüyor, "Brüksel'in oyuncağı olmayacağız" diye kelime oyunları yapıyorlardı. Bugün destek bulduklarını da söylüyorlar. Yüzde 99. Okur profili çok sağlammış demek. "Ne mozaiki ulan, beton!" ayarında.

Bulvar gazetesi falan ama İngiltere'de bu çapta bir yayın bildiğim kadarıyla ilk defa yapılıyor. Paşa gönülleri bilir. İnsan şunu düşünmeden yapamıyor yine de: Ertuğrul Özkök Bild'de yazıyorsa, Yılmaz Özdil Daily Express'e başyazar olur.

kim olursan gelebilirsin?



Hararetli bir tartışma ama birçok köşe yazarının sanki 40 yıldır Naipaul okuyormuş gibi laflar etmesi hiç ilginç değil; sırıtıyor. Bugün Zaman’a, V. S. Naipaul meselesinin Hilmi Yavuz’un kalemi aracılığıyla başladığı gazeteye baktım. Yazarın İstanbul’a gelmekten vazgeçmesinin nasıl haberleştirildiğini merak ediyordum:

İnternetten okuyabildiğim kadarıyla, ilgili haberin ilk cümleleri aşağıda:

“Avrupa Yazarlar Parlamentosu bugün V. S. Naipaul tartışmalarının gölgesinde başlıyor. İslam ve Müslümanlara hakaret eden eserleri sebebiyle tepki çeken Nobel ödüllü yazarın gelmeyeceği açıklanan toplantının açılış töreni bugün saat 10.00’da Hilton Otel’de yapılacak.”

Sonrası toplantıya kimlerin katılacağı ve Naipaul’un gelmeyeceğine dair açıklamayı ne şekilde yaptığına dair birkaç cümle, o kadar. Tuhaf değil mi, gazetenizin bir yazarı, bütün Türkiye’yi içine çeken bir tartışma başlatmış, siz meseleyi üç cümlede özetliyorsunuz. Hem de nasıl ifadelerle: “(…) İslam ve Müslümanlara hakaret eden eserleri sebebiyle tepki çeken Nobel ödüllü yazarın gelmeyeceği açıklanan…” Yani bir yazar hakaret etmiş, doğal olarak tepki çekmiş, o da gelmemiş. Bu kadar basit… Meseleyi başlatan Hilmi Yavuz açısından basit olabilir de, bu iş o gazetenin gazetecisi açısından da bu kadar basit mi? Yavuz’un görüşü, Zaman’ın gazeteciliğini bağlar mı; gazetecinin elini haber yazmaktan alıkoyar mı; bu bir ortak görüş müdür? İşin komiği, kimin tepkisini çektiğini bile yazmamışlar. Sadece Yavuz’un yorumu derdik ama anlaşılan bütün gazetenin tepkisini çekmiş.

Konudan bağımsız bir anekdot: Üniversitenin ilk yılında, “bekâra ev vermeyen” ev sahiplerinden usanan iki arkadaşım, bütün gün sonuç alamadan dolaştıktan sonra Mevlana Emlâk isimli bir emlâkçıya girerler. Kapıda “kim olursan ol yine gel” yazmaktadır. Nihayet burada bir ev bulabiliriz diye umutlanmaları çok sürmez; bekâra orada da ev yoktur.

-Kapıda kim olursan ol yine gel, yazıyordu ama!
-Bekârsan gelme, kardeşim.

Peki.


Bu arada Naipaul bir zaman önce gelmiş, ancak yine gelemiyor. Mehveş Evin’in Milliyet Cadde'deki yazısı.

flamingo yolu


Fotoğrafçı Robert Haas için şans kapıyı harbiden kırmış. On yıllarca aynı noktada kıpırdamadan dursa bile bu fotoğrafı yakalayamabilirdi. Ama yakaladı. Bugünkü Guardian'ın yazdığı üzere, Meksika'nın Yucatan eyaletinde makinesini kuran Haas, Karayip flamingolarını işte böyle görüntüledi. Gerçek bir flamingo dizilişinde... Haas, kuşlar bu görüntüyü bozmadan evvel, sadece bir kare çekebilmiş. O da bu...

bir şeyi kırk defa söylersen...


Sakınan göze çöp batar. Bunca yıl “İran mı olucaz, oluyoruz, olduk yoksa” diye dertlenirsen sonunda olursun işte.

2006 yılından beri harika işler yapan –arada bir muhakkak gözünüze çarpmıştır- Frank Jacobs’un son numarası, ülkelerin mevcut fiziki harita üzerine nüfuslarına göre dağıtıldığı yepyeni bir harita.

Böyle düşününce bütün harita tepetaklak oluyor tabii. Dört ülke dışında (Yemen, ABD, İrlanda ve Brezilya) herkes dünyanın bir başka yerine sürgün. Biz çok uzağa gitmiyoruz. 72 milyonun gücü adına, yakına ve biraz daha geniş bir coğrafyaya, İran’a taşıyoruz. Yeni komşularımız, bilmem sever misiniz, Peru, Canada, Suriye, Türkmenistan, Letonya ve azıcık ucundan Cibuti (Nahçıvan misali). Tabii bir de bizim bıraktığımız yere yerleşen Uganda var (sanırım bundan sonra birilerini aşağılamak için gelişmemiş ülke olarak Uganda örneği verilemeyecek, adamlar dibimizde; neyse, siyasetçiler düşünsün)

Üzerine gevezelik etmek için bolca malzeme veren harika bir harita. Frank Jacobs bunu hep yapıyor. Adamımsın Frank!

PS. Günün anlam ve önemine uygun bir ekleme: Kuzey ve Güney Kore burada da beraber. Haritanın dibine, Güney Afrika'nın eski yerine bakın.

çok uzaklarda, gün ortasında



Gazeteler ölecek mi ölmeyecek diye konuşaduralım, basın hâlâ işe yarıyor. Bu sene Hindistan’da bir haber dergisi, Tehelka, devletin gün ortasında şiddetini belgeleyerek Hindistan IPI’nin (International Press Institute) gazetecilikte mükemmeliyet ödülünü kazandı. Ülkenin kuzeydoğusundaki Manipur eyaletinde, ayrılık yanlısı gruplar yaklaşık 30 yıldır hareket halinde. Tahmin edersiniz, hem devlet hem de halk diken üstünde. Başkent Imphal’ın sokakları sıkıntılı.

Gelelim ödülü hak eden habere. Uzun zamandır bu denli açık şiddet fotoğrafı görmemiştim. Olmadığından değil, çekilemediğinden elbette. 23 Temmuz 2009’da polis, Eyalet Meclisi’nin 500 metre ötesinde, önce kalabalığa ateş açıyor, sonra da eski bir terörist olduğunu düşündükleri genç bir adamı, Chongkham Sanjit’i çevreleyerek, apar topar bir dükkâna sokuyorlar. Bütün bu olaylar sırasında polise hiç karşı koymayan genç adamın ölü bedeni çıkıyor dükkândan.

Oradan geçen birisi yaşananları dakika dakika fotoğraflıyor ve Tehelka’ya veriyor. Polisler o kadar umursamaz ki, fotoğrafçıyla ilgilenmiyorlar bile. Sonuç: Her şeyi apaçık gösteren fotoğraflar, polislerin sonunda yargılanmasını sağlıyor.

Çok uzak, çok alakasız gibi gelebilir. O kadar değil. Birkaç isim sıralayayım: Uğur Kaymaz, Engin Çeber, Festus Okey… Herkes görmüştü. Ne oldu?

Özellikle sondaki fotoğrafların rahatsız edici olduğunu hatırlatırım.
















Haberin tamamı burada

ay sarayında