sana son bir şans chomsky efendi!



Kimse kendinden başkasını beğenmiyor. Eh, bunu bazı insanlardan zaten bekliyorsunuz. Mesela, eski futbolcu Sergen Yalçın, Habertürk’ten Elif Key’e bu hafta sonu verdiği röportajda, kendisinden sonra -hele de Beşiktaş’a- gelenleri asla beğenmediğini, bir daha, yetmedi bir daha söylüyordu: “Guti’yi yıldız oyuncu diye getirdiler. Hiç beğenmiyorum. 35 yaşındaki adamı yıldız oyuncu diye lanse edersen, işler yürümez. Hiçbir zaman Kenan İmirzalıoğlu, Erkan Petekkaya olmadı, hep yan roldeydi. Real Madrid’de de, Zidane’ın, Ronaldo’nun yanında sırıtmadı. Guti’ye tek başına sorumluluk ver, kesin mantarlar! Onun verdiği pasları gözlerimi bağlasan atarım.”

Ama aynı tavrı bazı başka insanlardan da beklemiyorsunuz. Hemen Newsweek Türkiye’nin bir önceki sayısındaki, Noam Chomsky röportajına bağlanıyoruz. Röportajı yapan Nevra Yaraç soruyor: “1971’de Amerikalı muhalif tarihçi Howard Zinn ile birlikte Ellsberg ve Russo’nun Pentagon belgelerini sızdırmasına yardımcı oldunuz. Hedef ve sonuçlar açısından bakınca kendinizle Julian Assange arasında paralellikler görüyor musunuz? Chomsky de cevaplıyor: “Çok fazla değil. Pentagon Belgeleri, devlet politikasının nasıl oluşturulduğunu ve uygulandığını anlamaya dair paha biçilemez bir katkı da sunan, 25 yıllık üst düzey planlamayı içeren, detaylı ve yoğun hükümet içi belgelerdi. Wikileaks ise, ilginç olmakla beraber genellikle güvenilirliği sınırlı olan yüzeysel raporlardan oluşan diplomatik yazışmaları içeriyor.

Bir başka soruya cevaben şunu da iddia ediyor Chomsky: “Wikileaks’in çok fazla etkisi olacağından o kadar emin değilim. Bundan önce de ülkelerin dış politikalarını etkilemesi gereken daha çarpıcı ifşaatlar olmuştu ama sonuçta çok büyük bir etki yarattıkları söylenemez.”

Yani nedir? En büyük etkiyi Chomsky'nin kendisinin de katkı verdiği Pentagon Papers yarattı. Julian Assange’in yaptığını çoluk çocuk da yapar. Zaten Chomsky’nin gözlerini bağlasan daha güzel belgeler yayımlar.

Manufacturing Consent isimli belgeselini henüz edindim. Sana son bir şans veriyorum Chomsky efendi. O belgesel iyi çıktı mı tamam, yoksa yollarımız burada ayrılıyor. Wikileaks yüzünden değil, bu burnu büyük tavrın yüzünden!

isviçre'nin sevimsiz yasası, en kötü listeler, almeida'nın pantalonu





Günün bağlantıları:

Türkiye medyası İsviçre'deki "ensest yasasına" kızmasın. Bizdekine bir baksın.

Liste zamanı, üstelik en kötülerinin de. Hamileliği duyurmak için en iyi 10 yol. Halloween için en iyi 10 seks pozisyonu. En iyi 10 Pacman'e saygı videosu. 2010'un en berbat 10 'en iyi 10'u. (paganstory'den arak)

Bu kadar yanlış koşan başka bir atlet görülmüş müdür?

Filistin'in profili Avrupa'da yükseliyor. Temsilciliklerini büyütecek Avrupa başkentleri.

Youtube, Twitter’dan kopya çekiyor. Trending videos hizmette.

Greenpeace hem eğleniyor hem öğretiyor.

Kaç milletvekili ekolojik pazara gitmiştir? Yeşil Gündem blogundan.

Hugo Almeida Beşiktaş'a bu pantalonla gelmesin.

Karakış devam ediyor. Fotoğraflar Almanya'dan. En alttakinde, bir işçi tuz tepelerini yavaştan eritiyor. Amsterdam Belediyesi stokların hızla tükendiğini söyledi. Fazla tuzu olan?

aman erdoğan kızmasın



Aşağıdaki yazı, Newsweek Türkiye'nin 20 Aralık 2010 tarihli sayısında yayımlandı.

Bu haberi hazırlarken şunu öğrendim: ABD'deki Türk uzmanlar, Türkiye hakkında konuşmaya eskisi kadar hevesli değil. Amerikan uzmanlar içinse dünya yıkılsa durum değişmez, aynı şevkle işlerine devam ederler. Buyurun habere:


Wikileaks ABD Dışişleri'nin yazışmalarını yayımlamaya, Amerikan diplomatları da bu yayın yüzünden bozulan ilişkileri tamir etmek için çabalamaya devam ediyor. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ilk günden beri bilfiil işin içinde; Türkiye'deki muadili Ahmet Davutoğlu dahil görüşebildiği herkesle görüştü. Ama Başkan Barack Obama, diplomatların çabalarına destek olmak için sadece bir defa devreye girdi ve geçen hafta, telefonuna davranıp iki ayrı ülkenin liderini, Meksika Başkanı Felipe Calderon'u ve Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ı aradı.

Görüşmelerin akabinde, Beyaz Saray yetkilileri bunların özür telefonu olmadığını, tarafların konu hakkındaki hassasiyetlerini paylaştıklarını bildirdi. Peki Obama, neden Merkel, Sarkozy, Putin, Cameron veya Berlusconi gibi, Amerikalı diplomatların haklarında epey ağır notlar yazdıkları liderlerle değil de sadece bu iki isimle hassasiyetini paylaştı? Calderon için aslında basit bir açıklama var. Obama, onu, Meksika'nın Cancun şehrinde düzenlediği İklim Zirvesi'nde ortaya koyduğu başarılı organizasyon için aramıştı; sonra konu Wikileaks'e de geldi. Ama Erdoğan'ı aramak için böyle bir bahane görünmüyor.

Washington'daki düşünce kuruluşlarında çalışan Amerikan diplomasisi ve Türkiye uzmanlarına göre, ortada çok güçlü bir sebep var: Obama yönetimi hiçbir şekilde Türkiye'yi ve Erdoğan'ı kaybetmek istemiyor ve iki ülkenin ilişkisini zora sokması muhtemel bu durumu bu yüzden bizzat onarmak istiyor. Carnegie Endowment for International Peace'den Henri Barkey'e göre, Türkiye'ye önem veren Başkan ilk elden hasar kontrolü yaptı: "Obama beri yandan Erdoğan'ın söylemsel veya yasal yollara başvurarak işi uzatmasının ve zararın bu şekilde büyümesinin sembolik de olsa önünü almak istemiş olabilir."

Center for a New American Security'den Daniel Kliman da, yazışmaların, iki ülke ilişkileri açısından çok kırılgan bir zamanda, yani Mavi Marmara meselesi ve İran'a BM yaptırımına karşı Türkiye'nin ret oyu ABD'de hâlâ gündemdeyken yayımlanmasının Obama'yı harekete geçirdiğini düşünüyor: "Başkan, yeni bir karşılıklı suçlama serisi başlamasın ve ABD için hâlâ hayati önemdeki bu ilişkinin gördüğü hasar azalsın diye bizzat telefon etti."

Council on Foreign Relations'dan Steven A. Cook ise Obama'nın telefonunun arkasında Erdoğan'ın öfkesi olduğunu düşünüyor: "Aradı, çünkü Erdoğan çok sinirlenmişti. Diplomatlar onun hakkında ne düşünürse düşünsün, Obama yönetiminin Erdoğan'la çalışmaya halen ihtiyacı var."

bin yıllık soru, belçika notları, kapanan pencereler...



Günün bağlantıları:

Yeni sayı çıktı ama haberi olmayanların Newsweek Türkiye'nin geçen sayısındaki bu makaleyi okuması şart. Metin Under, ekonomist Timur Kuran'ın yeni eserinden hareketle "bin yılın sorusunu" yanıtlıyor. Batı ekonomik güce dönüşürken Ortadoğu neden geri kalmıştı?

Wikipedia'nın kurucusu Jimmy Wales, internet sitesinin onuncu yıl dönümünde Independent'ın sorularını yanıtlıyor: "Kaç sayfa olduğu mühim değil, mühim olan ne kadar kaliteli olduğu."

Günün iyi niyetli kahramanı.

İki pencere kapandı. Deneysel rock ve Euro öksüz kaldı.

Günlerin Köpüğü blogundan Belçika notları.

Seks hâlâ satıyor mu? Eskiden birazcık görünen göğüs ve kalçalar iş yapıyordu, şimdi Hollywood başka pazarlama metotları arıyor.

Yazar – şair Onur Caymaz’ın blogunda silah yasa tasarısı üzerine.

Bütün Avrupa kar altında. Fotoğraf Londra'dan. Daily Mail Churchill heykeli fotoğrafıyla bugün çok güzel bir ön sayfa hazırlamış.

konuş ama güzel konuş




Radikal fırsat buldukça Savaşma Konuş diyor. İyi, güzel elbette. Ama hep yavan kalıyor. Arada bir zaten ne düşündüğünü bildiğimiz birileri çıkıp aynı fikirde olduğunu söylüyor: "Ben de ‘savaşma konuş’ diyorum.” Sonra Radikal, Facebook’ta oyun oynar gibi, aynısını diyecek 500 bin radikal aradığını duyuruyor. 500 binden çok daha fazlası vardır Türkiye’de. Ne yani gidip Radikal’e kayıt mı yaptırmaları lazım? Hem neden 500 bin?

Yaratıcı ön sayfalar hazırlayan İrlanda gazetesi Irish Examiner’dan daha önce bahsetmiştim. Benzer bir konudaki manşeti, 2005 Eylül’ünden geliyor. O zamanlar IRA, silahlarını araştırma komisyondan saklayınca, Examiner da sinirlenip bu kapağı yapmış. Silahlı figürün fonuna çatışmalarda hayatını kaybeden 3530 kişinin adını yazmışlar. Bugün bu sayfa bir klasik.

Taşlar yerine oturduysa, Radikal de, çocuksu oyunları bırakıp zihinlere kazınacak ön sayfalar yapsın artık. O zaman 500 bin kişiyi belki daha rahat bulur.

ay sarayında