sean penn'in haiti günleri
“Sean Penn, aktör, yönetmen… Çabuk kızar, insan sevmez… Peki hâlâ Haiti’de ne işi var?” New York Times’ın aylık eki Style Magazine’deki haberin spotu böyle diyor. Elde iyi görsel varsa, uzun haberlerin açılışına fotoğraf seçmek zordur. Bu haberde de muhakkak zorluk yaşadılar. Çünkü içerideki sayfalarda her gazetecinin rüyası fotoğraflar var. Beyaz oyuncu, siyah çocuklar falan filan… Penn güzel adamdır; böyle oyunlara hiç girmez, haberini yapan gazeteciler de girmemiş ve ortaya müthiş bir haber açılışı çıkmış. “Penn Haiti’de ne arıyor” karesi. Hem sürreel hem yeterince gerçek. Daha güzel anlatılamazdı…
Kapak da gayet iyi, gözden kaçmasın.
yolun sonu
Mac de olsan, bitince bitiyor işte. Bir gün senin sayende böbürlenirler; öteki gün kapı önüne koyarlar. Bu zavallıyı da Keizergracht'ta terketmişlerdi. O ıssızlıkta Wall-E gibi kalmış yavrucak.
Sosyal medya, insanları geri dönülmez bir şekilde kabalaştırdı. Bu kadar doğrudanlık bazı arkadaşlara balata yaktırıyor.
ABD’deki Fordham Üniversitesi “Bob Dylan ve Hukuk” başlıklı bir konferans düzenlemiş. Dylan’ın sosyal olayları hikâyeleme biçiminin hukuki açıdan geçerliliğini konuşmuşlar. Şarkılardan biri Hurricane. Dylan, orada 1960’larda cinayetten hüküm giyen boksör Robin “Hurricane” Carter’ın masum olduğunu anlatıyordu. Carter, 19 sene hapis yattıktan sonra, “pardon, ırkçılıktan böyle karar vermişiz” denilerek serbest bırakıldı. “Here comes the story of Hurricane…”
İnsanı seviyorum, insanları sevmiyorum. Sean Penn
nasıl vergi ödemeyiz - haftanın güzelleri 2
Bloomberg Businessweek meseleye damardan girmiş: nasıl vergi ödemeyiz, diye soruyor. Okurunun bu tür dergilerden beklediği zaten tam da bu; hiç kandırmaca yok, nokta atışı kapak. ABD’nin yerel dergisi, Denver merkezli Westword’un kapağı usta işi, anlattığı hikâyeyle uyum içinde. İtalyan gazetesi Il Sole’nin aylık eki Il, Japonca kapakla… Hiç fena değil. New York Times Magazine ile New York Magazine zaten hep formunda, bu hafta da keyifleri yerinde görünüyor.
yağmurcu
20 yıldır telif hakları için uğraşıyordu; sonunda başardı. Kate Bush, James Joyce’un Ulysess’inde Molly Bloom’un söylediklerini şarkılarına aktaracak. Bu vesileyle Bush’un güzelim şarkısı Cloudbusting'in güzelden öte video klibiyle güne başlayalım. Bir şarkıya çekilmiş en güzel video bu olabilir mi? Donald Sutherland döktürüyor. Yönetmen Julian Doyle da Terry Gilliam’ın ekibinden.
İnsanlığın en kötü buluşu sanırım bulaşık makinesi. Halbuki en güzel fikirler, bulaşık yıkarken akla geliyor.
Radikal’in üniversite giriş sınavı rezaletini üst üste üç gün manşet yapmasına bayılmıştım. İyi de ön sayfalardı. Bugün bırakmışlar artık.
Bu dünyaya hiçbir şeyi allak bullak etmemek için gelmiş olan kişi, ne dikkate alınmayı ne de tahammül edilmeyi hak eder. Rene Char
dünyanın en uyduruk gazetesi
Artk yok. İngiliz Daily Sport nihayet kapandı. Türkiye basınındaki en uyduruk, en kafadan atma manşetleri alın; onları beşle, yok yetmez, onla çarpın; işte bu gazeteye ulaşırsınız.
Gerçi derdi haber vermek değildi; biraz soft porno, biraz at yarışı. Elbette futbol da var ama esasen futbolcu eşi dedikodusu… Son sayısı 1 Nisan’daydı. Bitişi de şaka gibi oldu demek ki. Ama can çıkmadan huy çıkmaz işte. Yukarıda gördüğünüz bu "koleksiyoner edisyonunda" halen milletin bacak arasında dolanıyorlar.
Yine de başta bahsettiğim manşetler, gazeteyi İngiltere’de efsane yaptı; gazete değilse de ibret vesikası şeklinde.
İşte birkaç örnek:
Dünyanın en çirkin kadını aynaya baktıktan sonra öldü
İkinci Dünya Savaşı’na katılan bombardıman uçağı Ay’da bulundu.
İki katlı Londra otobüsü Güney Kutbu’nda gömülü bulundu.
Uzaylılar çocuğu balığa çevirdi.
Bu nasıl bir dünya? Bu gazeteyi okuyanlar nasıl insanlar? Daha beş sene evvel, Daily Sport 200 bin satıyordu. Nedenini “içeriden biri” açıklasın. Gazetenin ilk kadın genel yayın yönetmeni Pam McVitie diyor ki: “Erkekler seksi kızların fotoğraflarına bakmayı sever. İsteyen inkâr edebilir, ama durum budur.”
McVitie de halden vazife çıkarmış zaten; dilden dile dolaşan bir yöntemi var mesela. Gazete baskıya yollanmadan evvel, sayfalarda tek tek meme sayarmış, 26’dan azsa yeni fotoğraf aranırmış. Altın oran 26 yani; ilgililere –ki çok var- duyurulur.
Fotoğraf: James Winfield
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Bazı filmler kendinden başka hiçbir şeyle anlatılmıyor. O kadar yoğun oluyorlar ki ne bir kitap ne bir film ne de bir geçmiş an geliyor ...
-
Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...
-
The Village from Pedro Sousa | visuals on Vimeo . Arkadaşlarım bir bir tatile gidiyor. Öyle tatil köyü, otel motel sevmiyorlar. Küçücük kö...
-
Dağ başında bir bakkal dükkânı. Muz ve incir tezgâhlarının yakınında. Dışarısı kavruluyor, içeride klima serinliğinden burnunu çıkarmak iste...
-
Ken Loach'un son filmi 'Old Oak'unu daha seyredemedim, gerçek anlamda son filmiymiş meğer. 87 yaşında. Kendisi açıklamış. Aslınd...
-
Devlet para arıyor. Dönüyor dolaşıyor parayı aynı yerden, aynı kişilerden alıyor. Bir hayrım dokunsun, edebiyat tarihinden bir ‘inovasyo...