nijeryalı astronotu nasıl kurtarabilirsiniz?


Arada bir spam kutusuna gidip maillerimi kontrol ediyorum. Tonla ıvır zıvırın, ucube cinsel teklifin arasında beni bekliyorlar. Yıllardır bıkmadılar bu işten. Lakapları Yahoo Boys... Nijerya'nın online sahtekârları, banka hesabı karşılığı para önermeye devam ediyor. 

Nisan ayı GQ Türkiye'si için Yahoo Boys'un yeni tekniklerini araştırıp yazdım. Epey intim bilgiler de edindim; hiç fena değil. Serhat Gürpınar benim yazımdan da güzel resimledi sayfayı. Meraklısı için dergi piyasada, ama şu aşağıdaki maili, tadımlık paylaşmak istiyorum. Nijerya'dan gelen dolandırıcılık mektuplarının zirvesidir. İlhamsa ilham, sanatsa sanat, Nijeryalı astronotun hüzünlü öyküsüne buyurun. 

Ben Dr. Bakare Tunde. Nijeryalı astronot Binbaşı Abacha Tunde’nin kuzeniyim. Binbaşı, Salyut 6 Uzay İstasyonu’na 1979’da gizlice gönderilerek uzaydaki ilk Afrikalı astronot unvanını kazandı. Ardından 1989’da yine özel bir görevle Sovyetler’in gizli uzay üssü Soyuz T-16Z’ye geçti. Sovyetler Birliği 1990’da dağıldığından beri kendisi orada mahsur. Sovyet astronotlar geri dönebildi ama Binbaşı’nın yerine kargo konulduğu için, astronotumuz halen uzayda. Arada bir istasyona uğrayan Progrez ikmal uçuşları sayesinde hayatta kalıyor. Keyfinin yerinde olduğunu söylese de artık eve gelmek istiyor.

Binbaşı’nın uzayda mahsur kaldığı süre boyunca banka hesabında faiziyle beraber 15 milyon dolar birikti. Bu para Lagos’ta bir banka hesabında. Ruslar üç milyon ABD doları karşılığında Binbaşı’yı geri getirebileceklerini söylüyor. Biz burada bu paraya erişemiyoruz. Ama sizin banka hesabınıza transfer edersek tahsil edebiliriz. Bu hizmetinizin karşılığında, biriken paranın yüzde 20’sini de size vereceğiz. İlgileniyorsanız beni lütfen şu numaradan arayın.

Dr. Bakare Tunde
Astronotik Proje Yöneticisi

kahve parası

Schiphol Havaalanı... İstanbul'dan dört beş saat öncesi, döner kapının önünde durmuş sigara içiyorum.

Dalgın dalgın geleni geçeni seyrederken, neşeli bir delikanlı yanaşıyor. Arnavut olduğunu söylüyor -niyeyse-, birazdan uçağına binip gidecekmiş. Bozuk param varsa rica ediyor. Kahve içecek.

İçsin tabii. Ceplerimi karıştırıyorum. İki euro çıkıyor. Uzatıyorum.

Alıyor ama beğenmiyor parayı. Bildiğin dudak büküyor.

"Kahve 2.2 euro, dostum."

"Peki," diyorum. "20 centim yok." Aramızda, çok ayıp etmişim, hukukumuzu bozmuşum gibi bir hava... 

Omuz silkip gidiyor.

nereye gitti bu gazeteciler?

Grafikte gördüğünüz, ABD'deki gazetecilerin halidir. 2008 krizi itibariyle ofisler hızla boşalmış. Çalışan gazeteci sayısı 1970'ler seviyesine inmiş.

İnternet sayfalarında gezinirken pek fark edilmiyor da New York Times, Washington Post gibi büyüklerin matbu versiyonlarını okuduğunuzda, düşüşü hissediyorsunuz. Kuyruğu dik tutmaya çalışıyorlar ama sayfalar başka bir şey söylüyor. Dış bürolardan gelen haberlerin sayısı çok az.

Türkiye'deki grafiğin de buna benzer olduğunu tahmin ediyorum. En azından 2008 sonrasındaki düşüş kısmı... Bizde sendikalar, birlikler vs. istatistik tutmayı işleri arasında görmediklerinden, elimizde rakam yok maalesef. Ama fazlasıyla tecrübe var. 2008 ve sonrasında sayısız dergi, gazete kapandı; yüzlerce (belki binlerce) gazeteci işsiz kaldı. 

Çoğu geri dönemedi.

Nereye gitti peki bu gazeteciler?

İki cevap var. Bazıları sektörün dışında; bazıları da freelancer olarak çalışıyor. Ofislerdeki sayıysa kesin olarak azaldı.

Yalnız azalan bir şey daha var... Ajans harici haber sayısı. Artık hangi gazeteyi alırsanız alın aynı haberi okuyorsunuz. Gazeteye göre değişen tek şey köşe yazarı. Onların içinde de bir pırıltı gösteren kaç kişi var ki?

Yukarıdaki grafik değişmezse, gazeteler matbaa ölmeden önce ölür.

bu dünyada ne var ne yok

ey en güzel görüntüsü çiçeklere dökülen bir çavlanın 
aşkım, sonsuzum, bu dünyada ne var ne yok senindir 
                                                            Turgut Uyar

şapkamızı takalım

Bir elli yıl önce gazetecilik yapsaydım, neyi nasıl yazardım bilmiyorum. Ama bir fötr şapka edinmiş olurdum, orası kesin.

Guardian'dan Martin Kelner, geçtiğimiz günlerde ölen boks yazarı Bert Sugar'ın anısına yazarken, araya birkaç nostaljik cümle sıkıştırıvermiş: "Ben gazeteciyi fötr şapkasıyla görmeyi seviyorum. Hoşuma giden şey şapkaya iliştirilmiş bir basın kartı ya da ağız kenarından sarkan sigara değil. Fötr, gazeteciye otorite veriyor."

Birazcık otoriteye itirazım olmazdı. Hem denedim, iyi de duruyor.


Yazının girişinde Yurttaş Kane/Orson Welles, hemen üstteki fotoğrafta müteveffa Bert Sugar.

ay sarayında