hayatta oluyor böyle şeyler

Fin yazar Arto Paasilinna’nın ‘Tavşan Yılı’nı aylar önce İstanbul’a geldiğimde almıştım. Tanıdığım bir yazar değildi. Dönerken yanımda hiç bilmedik bir iki kitap götürmek istiyordum. Domingo Yayınevi basmış ki iyi bir şey. Arka kapağı okudum, “Tamamdır” dedim. 

Sırasını bekledi ‘Tavşan Yılı’. Birkaç gün evvel okumaya başladım ancak. Daha fazla bekletmeyerek iyi etmişim. Ritmi, havası ilk sayfalardan itibaren sardı. Kendi havasında, bu dünyanın dışında, sakin, güçlü bir kitap. İnsana sadece anlattıklarına dair hayal kurdurmuyor, kendi hayallerini kurmasına da izin veriyor. Sevdiğim gibi.

Paasilinna kimdir kimlerdendir, halen yaşıyor mudur diye baktım. Ölmüş. Hem de ben bakmadan bir hafta önce. 15 Ekim’de. 

Gazeteciymiş esasen. 33 yaşında mesleğin boka sardığını düşünüp işi bırakmış. Teknesini satıp yazmaya başlamış. 1975’te çıkmış Tavşan Yılı. Sonrası işte bir ömür… Onlarca roman, onlarca hikâye…
Tavşan Yılı’nın kahramanı Vatanen’in dediği gibi, “Hayatta oluyor böyle şeyler."

doya doya yazmak

Yazarlık kıyak bir iş. Bir kalemin ve bir küçük defterin varsa, her yerde oturup yazabilirsin. Masaya bile gerek yok. Bir bankta otururken, dizlerinin üstüne koyabilirsin defteri. Sırtını bir ağaca da dayayabilirsin istersen. Çok kolay. 
Sanırım ben en çok, cebinden bir kalem ve bir bloknot çıkarıp yazanları seviyorum. En çok onları takdir ediyorum. 

Dünyanın en faydalı, en pratik hareketi bu. En iyi on hareket listesi yapsam -ki yapmamak için kendimi zor tutuyorum- kalem defter çıkartmayı koyardım tepeye. 

Çünkü ancak böyle doya doya yazıyorsun. Böyle bir şey var hayatta. Doya doya yazmak var… İnsan ruhunu taşrada bir yaz ikindisi kadar uykulu ve tatmin olmuş kılan bir şey. 

Bahanesiz, sakınımsız, rahatça, doya doya yazmak…
  

senden benden sistemden nefret ettikleri için

İnternette severek okuduğum, biraz da ilham aldığım (ama benzerini yapmayı bek beceremediğim) bir site de Hollandalı yazar Arnon Grunberg’in blogu (Şuradan okuyabilirsiniz siz de, öneririm). 

Kısa ve acısız yazıyor. Başından geçenler, gündelik notlar, okuduğu bir makale hakkında yorumları… Tıp tıp tıp, sekmiyor hiç. 

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu hakkında bir parçası olduğu bir kısa diyalogu yazmış geçen. Tanıdıklık hissi iliklerimde, aktarıyorum: 

“İsrailli bir aktör-şarkıcı-emlakçı akşam yemeği sırasında anlattı bana: ‘İnsanlar Bibi’ye onu sevdikleri için oy vermiyor. Bizden nefret ettikleri için veriyor. Senden, benden, sistemden nefret ettikleri için…'"

Her şey, her yerde aynı. 

dünyanın merkezi burası

1.
Londra’da bir taksi şoförü, gazeteci olduğumu öğrenince, “Bir gün muhakkak gelip burada yaşamalısın” dedi. “Burası dünyanın merkezi; her şey buraya akar. Bütün haberler burada.” Orası doğru da, adına Londra dediğiniz arı kovanı çok yorucu be şoför abi.   

2.
Taksicilerden her yerde muhabbet çıkar da buradakiler büyük konuşmayı aşırı seviyor. Bir önceki gelişimde de Brexit'ten sohbet açılmıştı. Adam durdu durdu, "İngiltere zaten Avrupa'da değil; yerle gök bir araya gelene dek de yerinde kalacak" dedi. Eh, coğrafi olarak haksız değil. 

3.
Bizim ‘üst akıl’ komplocularının, ‘büyük resim’ için işaret ettikleri ülke hep İngiltere’dir. Gerçi İngiltere’nin bir hükmü yok; mevzu Londra’da dönüyor. İster bir kaşınızı kaldırıp “Üst akıl” diyip durun, ister bilmiş bilmiş “Sonuçta herkes burada abi” tespitinde bulunun, taksi şoförünün dediği gibi “bütün haberler burada” 

4.
Peki nerede bu üst akıl? Covent Garden’da dünyayı yöneten iki kişiyi gördüm sanırım. Yaşlılar, jantiler, eski usul çantaları var. Niye oradalardı; dünyaya tiyatro oyunları üzerinden mesaj vermek için görüşmeler mi yapıyorlardı, hiç bilmiyorum. Onlara biraz dik dik bakmışım; kibar adamlar, selam verdiler. Şu anda beni araştırıyor olabilirler.

eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...