medya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
medya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

patlamaya hazır söz

Kılıçdaroğlu üzerinden “Alevi” ve “Kürt” sözcükleri hemen alevlendi. Muhafazakâr kesimler bu sözcükleri gündeme getirmeye pek hevesli. Olumluyan da eleştiren de CHP’nin yeni genel başkanının Kürt ve Alevi olduğuna dikkat çekmeyi seviyor.

Bu çocukça heveste aslında bir sıkıntı yok. Ama bir gün denklem değişirse ne olacak? Son örneğe bakalım:

Radikal’den Akif Beki iki haftadır Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye sallıyor. CHP’de genel başkan değişimi hoşuna gitmemiş ama o, parti bu şekliyle de iflah olmaz diyor. İktidar alternatifi bir sol muhalefetin başımızın üstünde yeri var demeyi de ihmal etmiyor. Bu makul bir tartışma. Ama...

Bu günkü köşesinde topu bir şekilde başörtüsü tartışmasına getiriyor ve diyor ki:

“Belki, başörtülü sünni kızları özgürlüklerine o kavuşturabilir.”

Başörtüsü sorunu, hoopp, artık bir sünni sorunu da. İyi mi?

the daily radikal



Alıştım artık, lise yıllarından beri Radikal okuyorum (zaten o yıllarda çıkmıştı.) İyi kötü veriyor günün malzemesini. Hiç hazzetmediğim bazı yazarları bir kenara, sevdiğim yönleri de çok gazetenin. Ama insan bir gazetenin düzenli okuruysa fazlasını bekliyor. Bazı sayfalarından daha da fazlasını hatta. Mesela içine her renkten, her sesten haber sığdırabileceğin Yaşam sayfasından…

Tamam her gazete gibi (hatta çoğundan da daha iyi bir seçkiyle) günlük yabancı gazeteler taranıyor, çevriliyor vs. Düşünün, dünya kadar malzemeniz var. Tek bir dil (İngilizce) bilseniz bile yeter. Çin’den İran’a her yerde İngilizce yayınlar çıkıyor. Ama görünen bazen öyle çok da aranıp taranmadığı. Bugün olduğu gibi tek bir gazete okumak yetiyor (serviste çok az kişi çalışıyorsa, işler değişir tabii)

İlgili haberler aşağıda.

Bunlar son sayfadan:
Hislerini dinleyip moda yaratıyor (AP)
Lohan’ın aşk hayatı pembe dizi tadında (The Daily Mail)
Dumansız sigara yasak savar mı? (The Daily Mail)
Tiryaki kargalar yakalandı (The Daily Mail)
İkizler bilimkurgu karakterine dönüştü (The Daily Mail)
O eksik tek parça Harris için üretildi (The Daily Mail)

Bu da ikinci sayfadan:
İleri yaşta engelli bebek riskine veda (Nafiz Albayrak imzalı, sayfanın Türkiye kaynaklı tek haberi)
BP ‘Etkisi az’ diyor, görüntüler yalanlıyor (AA, bu da dışarının haberi ama bir Türk ajansından)
İleri otizmli oğlunu öldürdü sarılıp yattı (The Daily Mail)
Babalar da doğum sonrası depresyona girermiş meğer (The Daily Mail)
Suudi kadın din polisini dövdü! (The Daily Mail)
Anne iki küçük çocuğunu pedofil babadan kurtarmak için öldürdü (The Daily Mail)
Dünyanın ilk ses oyuncağı bu mu? (Yaşam Servisi, nedense bir tek bunda servisin ortak imzası var)

Kısacası Daily Mail, Daily Mail, Daily Mail… Haberler iyi de, okumak istesem gider Daily Mail okurum, neden Radikal okuyayım ki?

gazeteler şampiyon bursa ikinci


Şampiyon sözcüğünün bugün en çok konuşulanından başka bir kullanımı daha var. Sözcük bir şeyin ateşli destekçisi, savunucusu olmak anlamına da geliyor.

Bugünün gazetelerinde şampiyonluk haberini; “Bursa şampiyon oldu” değil de “Fenerbahçe şampiyon olamadı” tonuyla veren gazeteleri mimleyin.

Onlar, hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun,

aslında

- emeğe saygı duymayan
- etkili olduğunu düşündükleri her güce biat eden
- kendilerinden görmediklerine ikinci sınıf insan muamelesi yapan
- kendi gerçeklerini toplumunkilerin önünde tutan

gazetelerdir.

Abartılı olduğunu düşünebilirsiniz, ama maalesef değil. Bugün bu şekilde davranan yazı işlerinin, diğer haberlerde nasıl refleks verdiğini tahmin edebilirsiniz. Şampiyon olunca insanın gözü başka bir şey görmüyor.

lingo lingo listeler



Newsweek Türkiye’den aradılar, hazırladıkları “bu yaz okunası kitaplar” listesi için bir kitap önermemi rica ettiler. Aslında listelere sıcak bakmadığımı, biraz da meşgul olduğumu ama bir sonraki ricalarını –umarım- seve seve yerine getireceğimi söyledim. Telefonu kapattım.

Yalan tabii. Gerçek versiyon şöyle yaşandı. Burcu (Ayaz) ofisin diğer köşesindeki masasından geldi ve hazırladıkları liste için bir kitap önermemi, sonra bu kitabı birkaç cümlede tanıtmamı dikte etti. Ben de “aman efendim, ne demek, kaç vuruş olsun” diyerek hemen boyun eğdim.

İşin aslı, listeler eğlencelidir. Öyle olmasaydı, Nick Hornby’nin High Fidelity’sini sever miydik bu kadar? Gerçi oradaki ufak tefek, tadımlık listelerdi. Bir de okuması bile korkutucu, gövde gösterisi listeleri var. Türkiye’nin en önemli on insanı, en etkililer, en sportmenler, en başarılılar vs… Bunların bir benzeri geçenlerde Time dergisi üzerinden bir daha gündeme geldi: Dünyanın en etkili 100 ismi. Hani bizim başbakan da girmişti listeye, hatırlarsınız. Erdoğan’ın yüzü suyu hürmetine buralarda da epey konuşuldu o sayı. Ama aynı sayıda, esas bombayı derginin mizah yazarı Joel Stein patlatmıştı. Stein, Time editörlerine, “öyle gıcır gıcır başarı listesi yapmak iş mi, yiyorsa en etkisizleri yazın” deyip kendi loser listesini (Dünyanın en etkisiz 100 insanı) sıralamıştı.

Gerçekten komik bir adam olan Stein’a selam edip, Newsweek Türkiye’nin yaz listesine önerdiğim kitabı açıklıyorum: Fowles’dan Büyücü. Sadece bu yazın değil, her yazın kitabı!

Bu arada Marilyn Monroe da Ulysess'i haklamış, kapağı kapatmak üzere. Helal!

deniz baykal'ın bir beatles albümü olarak portresi


Bakmayın şimdi “özel hayata müdahale” diye bağrındıklarına, anaakım medyanın esas derdi Deniz Baykal’ı bir şekilde sepetlemekti. Hem manşetlerden hem de köşelerden “gereğini yaptı” dediler; Kemal Kılıçdaroğlu’nu da yeni lider adayı olarak hemen akla düşürmeyi ihmal etmediler.

Kılıçdaroğlu, Baykal’dan sıkılan medya için bugün potansiyel bestseller. Seçim döneminde içinde onun adı geçen haberler iş yaptı. CHP’nin lideri olunca medyaya da reyting yaptıracağına inanılıyor genel olarak. Ama unutmamalı, Deniz Baykal da esasen tam bir “everseller.” Yani bir Beatles albümü gibi, bir Harry Potter macerası gibi, senelerdir sürekli satıyor (isteyen Türkiye’den bir Erkin Koray albümü, bir de İpek Ongun kitabı ekleyebilir.) Baykal’ın siyasi manevraları uzun vadede medyaya o kadar da sıkıntı vermedi, epey malzeme çıkarttı. Kılıçdaroğlu için özellikle seçim sonrasında dizayn edilen “Gandi Kemal” ifadesinin tutmadığını da hesaba katın. Sözün özü, bugün Baykal’ı “yeni bir soluk” istediği için göndermeye çalışan medya, Kılıçdaroğlu’ndan umduğunu bulamazsa, kısa sürede yeniden görücüye gidebilir.

Beatles albümü felan demişken, Ankara’da zamanın dünyanın geneline nazaran daha ağır aktığı gerçeği de bu son tartışmalarla iyice gün yüzüne çıktı. Siyasetçilerden Ankara gazetecilerine herkes görüntüler için “kaset” tabirini kullanıyor. Cenazesi çoktan kaldırılmış kasetin yaşadığı sanılan son yer herhalde Ankara siyasetidir.

burası neresi

Kimse kendini kandırıp etik kütük tartışmalarına girmesin; bu, dünyanın her tarafında haberdir. Ortada bir video kaydı var bir de görüntülerin atfedildiği bir parti başkanı. Herkes bunu günlerce konuşacaktır.
Haberdir ama haberin bir de gazetecisi olması gerekir. Bazı sorular yanıtlanmış olmalıdır. Burası neresi? Bu insanlar kim? Bunlar ne zaman oluyor vs. Biz böyle öğrendik en azından.
Ortada bu videoyu üstlenebilen bir gazeteci yok. Bunu üstlenebilen bir haber merkezi/sitesi bile yok. Garip olan, koca koca bir sürü gazetecinin, hemen o siyasetçiyi arayıp, üzüntülerini bildirmiş olması. Niye ki? Daha da tuhafı, içlerinden hiç birinin – e madem aradınız- “o görüntülerdeki kişi siz misiniz?” diye sormaması. “Üzüldük” diyip kapatmışlar.
Biz etik meseleleri tartıştığımızla kalalım; aslında yukarıdaki en az bir sorunun cevabı var: Burası neresi? Türkiye… Neresi sanmıştın.

newsweek'i kim öldürecek?


Çarşamba günü Newsweek’i elinde bulunduran Washington Post Co.’nun sahibi Donald E. Graham, derginin New York’taki ofisine giderek, çalışanlara kurumlarının satışa çıkarılacağını söyledi. Abone sayısı ve reklam gelirleri dramatik biçimde düşmüştü, dergiyi 1961’den beri elinde bulunduran şirket de artık daha fazla zarar etmek istemiyordu. Satışın duyurulmasıyla birlikte Amerikan medyasında her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Yorumlar havada uçuşurken, her şey aslında tek bir sorunun etrafında toplanıyordu: “Bugünkü medya ortamında haftalık bir haber dergisinin ne kadar şansı var?

Beni de elbette yakından ilgilendiren bu meseleye girmeden evvel, Newsweek bir sene önce bugünlerde format değiştirdiğinde dergide çıkan makaleye bakalım. İlk ipuçları orada. (Aşağıdaki yazı eski blogdaydı, üzerindeki tozları silkelemenin vaktiymiş demek.)

Newsweek Türkiye’nin son sayısında haber dergiciliğinin kaderine dair önemli bir yazı yayımlandı. Yazarı Newsweek’in editörlerinden Kathleen Deveny; başlığı ise “Newsweek’i yeniden icat etmek.” Newsweek’in baştan aşağı yenilenmesine karar verilmiş. Deveny de bütün yayımcıların çok zor bir dönemden geçtiği bugünlerde, kendi dergisine dair, bir manifesto niteliğinde doğrudan ve çok dürüst notlar sıralıyor. Esas sıkıntı reklam gelirlerinin artık eskisi kadar olmaması; gelirler Deveny’e göre kısa vadede düşmeye de devam edecek. Bunun üzerine ekip baş başa vermiş ve anlaşılan bu işi yapan herkesin bir gün geçmek zorunda olduğu yolu tanımlamışlar:

- Artık gündemi meşgul eden her haberi yapmayacağız. Bu kadar internet sitesi varken nasıl olsa bizden önce herkes yapıyor; biz kendi seçtiklerimiz üzerinde derinleşeceğiz.
- Partizan değil provokatif olacağız. “Kim ne der” diye düşünmeyeceğiz.
- Derginin görünümünü okuru ürkütmeyecek, rahatlatacak bir formatta düzenleyeceğiz.
- Baskı adedini düşürüp, aboneliğin fiyatını arttıracağız. Bize inanan, sadık, eğitimli ve gelir düzeyi daha yüksek bir kesim için yayın yapacağız.
- İnternet sitesini Twitter, video ve bloglarla şimdiye kadar olmadığı ölçüde destekleyeceğiz (ayda 6.8 milyon kişi siteye giriyor.)

İyi bir haber dergisi herkesin işine yarıyor. Bakalım başarılı olacaklar mı?”

Ticari anlamda başarı halen uzakta. Ama iyi bir dergi yaptıklarını ben yakından biliyorum. Benim bilmem bir şeyi fark ettirmiyor tabii.

Satışın Newsweek’in internet sitesindeki ilânı burada. Burada da Donald E. Graham’ın satış açıklamasından sonra Newsweek’ten Daniel Gross’a verdiği röportaj var(Gross için muhtemelen epey sıkıntılı bir röportajdı.)

yandaş medya nasıl olunur - II




İngiliz seçimleri tefrikasına dün başlamıştım. Hatırlatmak gerekirse, İngiltere’ye bakınca Türkiye’deki yandaş medya tartışmaları fazla naif kalıyor. Bugünkü seçimden önceki son virajda, dünün İngiliz gazeteleri, belki halen anlamayan vardır diye, manşetlere son bir gayret kendi tercihlerini çıkardılar. Aksini yapmamaları için halkı uyarmayı da ihmal etmeden tabii…

Özetleyelim. En çok oyu almasına kesin gözüyle bakılan Muhafazakar Parti’yi ve onun lideri David Cameron’u destekleyen Daily Express iyiden iyiye intikamcı bir ton tutturmuştu: “Bu İngiltere için önemli bir an. Ülke İşçi Partisi hükümetinin 13 yıllık yönetiminde sürekli düşüşteydi. Şimdi her şey Cameron’la değişebilir. Ama onun da tek başına iktidar olması gerek. Bu yüzden gazetemiz Daily Express okurlarından Muhafazakârlar’a oy vermesini istiyor. Mevzubahis olan ülkenin geleceğidir.

Kaybedeceğini artık lideri Gordon Brown’un da kabul ettiği İşçi Partisi’ni destekleyen Daily Mirror da savaş baltalarını biliyordu. Ve diyordu ki: “Eton Koleji’nde eğitim gören elit David Cameron seçimden sonra sizi gözüne kestirmiş olabilir. Cameron, seçimden hemen sonra, kamudaki 40 bin işi ortadan kaldıracak, ihtiyaç sahiplerine çocuk yardımını kesecek, 2400 polis ile 14200 öğretmenin görevine son verecek. Siz de onun hedefinde olabilirsiniz."

Sürpriz bir şekilde atağa kalkan ve bazı anketlerde İşçi Partisi’nin bile önünde görünen Liberal Demokrat Parti ve onun genç lideri Nick Clegg’i destekleyen The Independent ise bambaşka bir ton tutturmuştu. Entelektüel eğilimleriyle tanınan gazete iki partili siyasi yapının işlemediğini söylüyor, okurlarından da ona bir son vermesini istiyordu: “Liberal Demokratlar’a akın çok değerli bir şeyi ortaya çıkardı: Bir kuşaktır ilk defa siyasi düzenin radikal revizyonu için bir imkân belirdi. Halk kendi oyunun işe yarayabileceğini hissetti. Clegg’in partisi çarpıcı bir iş yaptı. Ama İngiliz siyasetinin kabuğu çatlasa da halen kırılmadı. Eski usul siyasetin menfaatleri halen galip gelebilir. “Eski tas eski hamam” siyaseti bu defa bir Muhafazakâr hükümetin sürdürmesi riski var.”

İngiltere’de oyunun kuralları farklı. Açıktan açığa “AK Parti’ye oy verin” diyen bir Sabah’ı ya da “Recep Tayyip Erdoğan’ı tarihten silin” diye manşet atan bir Hürriyet’i göz önüne getirebiliyor musunuz? Kan gövdeyi götürürdü herhalde.

yandaş medya nasıl olunur?




Evet, kimi gazete ve gazeteciler hükümetten yana. Bazısı açıktan, bazısı da mahcubiyetten utanıp kızararak destek bildiren yazılar yazıyor, manşetler atıyor, haber seçiyor, haber eliyor. Kimisiyse sadece muhalif değil, ayrıca muhalefeti de destekliyor. Biz de renklerini belli ettikleri için kızıyoruz onlara. İngiltere’de Perşembe günü yapılacak genel seçimler öncesinde, yandaş medya veya bir kısım medya nasıl olunurmuş bir bakalım. İngilizler’in bu küstah açıklığı aslında bizim mahcup medyamıza da tavsiye edilebilir. Sonuçta her şey ortada olur, herkes de rahat bir nefes alır, işine bakar.

Kategorizasyon New York Times’tan (Eric Pfanner'in Media Cache köşesi):

The Times: Muhafazakâr Parti’nin lideri David Cameron’u destekliyor.

The Sun: Avustralyalı medya baronu Rupert Murdoch’un güçlü tabloid gazetesi, geleneksel olarak Muhafazakârlar’ı destekliyor. O kadar ki, 1992 seçimlerinde Muhafazakârlar kazanınca, gazetede “Bizim gazımızla kazandılar” diye manşet atmışlardı.

The Economist
: Muhafazakâr Parti’yi destekliyor.

The Telegraph: 2. Dünya Savaşı’ndan beri gönlü Muhafazakârlar’da.

The Daily Mail: Genelde Muhafazakârlar’ı destekliyor.

The Guardian: Sol eğilimli gazete Nick Clegg’in anketlerde üçüncü çıkan Liberal Demokratlar'ını destekliyor.

The Independent: Sol eğilimli bir gazete daha. O da Liberal Demokratlar’ı destekliyor.

The Mirror: Kararlı biçimde Gordon Brown’un İşçi Partisi’ni destekleyen tek gazete.

gazeteler işçi bayramını nasıl gördüler

Hürriyet: Söyleyecek bir şeyiniz yoksa; ancak olayı manşetten de görmeniz gerekiyorsa, o manşeti “Alkışlarla” gibi ne idüğü ne söylediği belirsiz, bomboş bir lafla kurarsınız.

Sabah: Mevcut siyasi tavrınız meseleyi önemsemeyi, geleneğiniz de içini boşaltmayı gerektiriyorsa olayı büyük görüp bulabildiğiniz en renkli kadın fotoğrafını, manşetin altına kocaman koyarsınız.

Zaman
: Bir tabunun yıkılması adına olayı görmeniz gerektiğini düşünüyorsanız; ama “anarşik”lerle derdiniz de aslen bitmemişse, yazıyı kavga, gerilim gibi kelimelerle doldurup manşetteki fotoğrafın altına yaza yaza “Taksim’deki kutlamaların olaysız geçmesi en çok çevredeki esnafı sevindirdi” diye yazarsınız.

Yeni Şafak: Sizin de 1 Mayıs’la falan pek ilginiz yoktur ama meydanın “Ak Parti” iktidarında işçilere açıldığını vurgulamak elbette önemlidir.

Yeni Asya, Vakit, Milli Gazete: Sizin için böyle bir gün yoktur, hiç olmamıştır, olduysa da kendisine ön sayfada ancak küçücük bir yer bulabilir. Elbette bir “gerginlik” haberi olarak.

Habertürk
: Olay sizin için aslen bir yönetim sorunudur; ama gösterilere taş koyan devlet kadar eline taş alan göstericilerin de şimdiye kadar işi bozduğunu söylemek zaruridir. İşçi Bayramı manşet haberinizde ön sayfada sadece Emniyet Müdürü’nü alıntılarsınız.

Taraf: İşçi Bayramının Taksim’de kutlanmasının sizin için bir tabuyu devirmekten öte bir anlamı yoktur.

Cumhuriyet: “Tehlikenin farkında mısınız” türü dolambaçlı işlerden artık siz de yorulmuşsunuzdur. Hem artık yıllardır atmayı istediğiniz manşetin günü de nihayet gelmiştir. “Emekçinin bayramını” gerine gerine, sevine sevine, haz alarak haberleştirirsiniz.

Radikal: Sizin için de güzel ve zevkli bir haberdir, geniş geniş görürsünüz. Ama belki coşkudan, diğer çoğu gazetenin de içine düştüğü kafa karışıklığına kapılıp, 1 Mayıs diye bağrınırken “İşçi Bayramı” demeyi unutursunuz; Taksim’deki kutlamanın en son katliamın yaşandığı 1977’de değil, 1978’de yapıldığını söylemeyi de atlarsınız.

Akşam
: Siz gerçekten sürprizli bir gazetesiniz. Kanımca “Taksim’ine bahar gelmiş memleketimin” manşetini neredeyse tüm sayfaya yayarak, bayrama en yakışır ön sayfayı siz hazırladınız. Manşetiniz diğer şaşkınlıklarınızı da örtüyor.

taraf'ın laubali manşetleri

Fener Sivas’ı deplasmanda 5-1 yendi; Taraf “Fener Sivas’ı katletti.” diye manşet attı. Arjantin takımı Estudiantes (Öğrenciler demek) rakibine yenildi; Taraf “Öğrencilere sıra dayağı” diye yazdı. Gazete, gizliden şiddete mi öykünüyor bilmem ama dün de İzmir’deki katilin üç cinayetin ardından tutuklanmasından sonra tüm okurlara ve bu arada olayı “seri katil” şeklinde haberleştiren gazetecilere şu manşetle giydiriyorlardı: “Siz seri katil görmemişsiniz.” Sonra da “seri katil öyle olmaz böyle olur” kabilinden kendi bildikleri “daha vahşi” örnekleri sıralıyorlardı.

Muhalif bir gazete olmanın yolu cesaretten geçer. Ama Taraf, görülüyor ki, laubalilik ve küstahlıkla cesareti birbirine karıştırıyor.

PS: Bu arada “paşa” sözcüğü üzerinden yapılan kelime oyunlu manşetlerinden de gına geldi. Yeter ya.

bloomberg kuralları

Bloomberg, Businessweek’i McGraw – Hill’den nakit 5 milyon dolar (ucuz değil mi?) karşılığında satın aldığında kimsenin işlerin ne yönde gideceği hakkında bir fikri yoktu. Sonuçta, alanları esasen ekonomi de olsa iki ayrı işlev gören iki marka var ortada. Biri (Bloomberg) hıza ve sürekli değişen rakamların gücüne, diğeriyse (tipik bir haber dergisi olduğundan) kelimelere ve gündemde yer bulamayan ayrıntılara dayalı. New York Times’dan Stephanie Clifford, Businessweek açısından iç güveysinden hallice bu evliliğin detaylarını şurada anlatıyor.

Businessweek’in kadrosu tırpanlanıp daraltıldı. Başına Time’dan bir editör getirildi ve bir kısım eski dergici de Bloomberg’e gönderildi. Bu gidenler bir kültür şoku yaşıyor olmalılar. Çünkü:

1) Ellerine ilkin Bloomberg Yöntemi denen 361 sayfalık bir rehber tutuşturuldu.
2) Rehberde bazı kelimelerin ve ifadelerin kullanılmaması ya da sınırlı kullanılması yönünde uyarılar vardı. Neydi bunlar: “allow to,” “however,” “although,” "but,” ve “despite.”
3) Her haberin ilk dört paragrafı şu sıralamaya uygun bir şekilde yapılacaktı: Anatema, ayrıntılar, alıntılar ve mevcut durum.
4) Habercilerden ilk olarak 107 cümlelik bir metni, Bloomberg tarzına uygun bir şekilde düzenlemeleri istendi.
5) Her yazara atlattığı veya çok hit alan haberlerinin işlendiği bir pano verildi.
6) Ve bir dergici için herhalde en tuhafı: Haber toplantıları her sabah 7.30’da başlıyordu.

Kimya tutar mı diye sormadan önce, James Cameron üzerine “King of the World” başlıklı bir Businessweek makalesinin Bloomberg’de hangi başlıkla yayımlandığına bakalım: “Cameron’s $1.7 Billion Aliens Have Studios Renting His Cameras.”

Şu an için rakamlar kelimeleri sindirmiş görünüyor.

istanbul hatırası


Hanımlar, Beyler!
Veda etme durumunda kaldığımız, benim idrakimce kültür ve sanat alanında, tarih boyunca ve bütün dünyada, bizi en iyi temsil etmiş ve en çok şereflendirmiş olan adamdır. Kıymetini bildiğimizi, kendisine pek de bildiremediğimiz biri. Hatırası önünde saygıyla eğilip, öylece kalma durumundayız.
Hakkı Devrim

milli idman

Diyarbakır – Bursa maçından sonra gündem harlandı. Bu ülkede yazanın da söyleyenin de tepki topladığı belalı bir konuyu, maçlardan önceki zorunlu İstiklal Marşı’nı, Radikal’den Bener Onar, Taraf’tan da Fikret Doğan yazmış.

Onar, yazısında Kadıköy'deki olaylı Türkiye - İsviçre maçını da anıyor:
İsviçre maçı çok gerilerde kaldı ama ben dahil bir grup spor gazetecisi zaman zaman o noktaya takılıyoruz. Takılmakta da haklıyız gibi geliyor. O gece yaşananların muhasebesini iyi yapamadığımız için bazı noktalarda aksaklıklar yaşanıyor. Bir kez daha geriye dönüp baktığımda Alpay Özalan’ın vahşi okuma stili (!), taraftarların gaza gelişi bu otorite eliyle düzenlenen marş töreniyle ilintili. Haftada iki kez okulda, bazen bir kereden fazla maçta ‘Milli marş’ idmanı yapan bir gürühun zıvanadan çıkması olarak da görülebilir Saracoğlu Meydan Muharebesi!

norveç'in ağacı meşhur


Haruki Murakami’nin Türkiye’de artık epey okuru var. Doğan Kitapçılık (DK) neredeyse bütün kitaplarını bastı. Bu yüzden yazarla ilgili gelişmeler artık burada da haber statüsünde. Ama tembel kültür sanat servisleri, kendileri kadar tembel ajanslardan gelen haberleri kontrol etmeden bastıkça, o haberler hep yanlış verilecek. Murakami’nin Beatles’ın şarkısından esinlenerek isimlendirdiği Norvegian Wood romanını, DK İmkansızın Şarkısı başlığıyla yayımlamıştı. Aslında hoş bir çeviri; çünkü şarkıda “wood” ile ne kastedildiği zaten tam olarak bilinmez. Ağaç mı, mobilya mı, kereste mi, orman mı? Hemen sözlere uzanalım:

i once had a girl or should i say she once had me
she showed me her room, isn't it good? norwegian wood


bir de şu var tabii

and when i awoke i was alone, this bird had flown
so i lit a fire, isn't it good? norwegian wood


Paul McCartney gerçi daha sonra, şarkıda kastedilenin Norveç’in çam ağacından ucuz mobilya olduğunu da söylemişti. Her neyse, Murakami ile ilgili çoğu haberde, bu eserinin adı bir şekilde Norveç ağacı olarak çevriliyor. Zamanında Anadolu Ajansı’ndan gelen norveç ağaçlarını Milliyet, Radikal, Gazeteport vb. olduğu gibi sayfaya koymuştu. Tufaya son düşense bugünkü Taraf. Guardian’daki “Norwegian Wood sinemaya uyarlanacak” haberini “O ağaç yakında beyazperdede” başlığıyla yayımladılar. Artık nasıl bir ağaç hayal ediyorlarsa.

Madem ki heveslendik, buyurun Beatles’dan Norwegian Wood, bu da şarkının akla zarar ama sevimli sözleri. Guardian’daki haberi de buradan okuyabilirsiniz. Haa, bu arada filmin müziklerini Radiohead’den Jonny Greenwood (iyi ki haberde yeşil ağaç diye geçmiyor) yapacakmış. Yönetmen Anh Hung Tran. Film Aralık’ta Japonya’da vizyonda.

ah radikal ah


radikal'in internet editörleri "şöyle keyfimizce bir seksi kadın fotoğrafı koyamıyoruz siteye" diye hayıflanıyor mu acaba? Hele abileri Hürriyet "seksi fotoğraları için tıklayınız" gazeteciliğinde çıtayı her gün biraz daha yukarı taşırken.

Fırsat nihayet ayaklarına geldi, hem de Dünya Kadınlar Günü'nde. Mesele borç batağı içinde yüzen komşu Yunanistan halkının, rahatlamanın çaresini röntgencilikte bulmasıydı. Culia Aleksandratu isimli manken-şarkıcının sevgilisiyle geçirdiği mahrem saatlerin videosu bir şekilde yayımlanınca (artık ne şekildeyse) millet bu olaya yakinen tanık olmak için akın akın gazete bayilerine koşup, yirmişer avroyu ilgili cd'ye bastırmıştı (demek bayiden ısrarla istenen gazeteden başka şeyler de var.)

Her neyse, radikal meseleyi ıskalamadı ve şurada enine boyuna inceledi. Mahrem görüntülerinin bilgisi dahilinde yayımlanmadığını söylediği hanım kızımızın en iddialı (ne iddiası, radikal ölçülerine göre epey erotik) fotoğraflarından birini de haberin alnına bastı. Tabii, ilgili haberin altına, Yunanistan'daki ekonomik krizi altı paragraf döşemeyi de unutmadı. Eh, mahcubiyet böyle bir şey.

O fotoğraf Radikal'e bir yıl gider.

PS: Bu kadının giyinik bir fotosunu bulmak gerçekten zormuş, bu arada.

zaman bir şirketmiş meğer!

Çevre meseleleri Zaman gazetesinin canını hep sıkmıştır. Sol politikalar, emek, belli bir zümreye ilişkin değilse hak ve özgürlük mücadeleleri de öyle. Sıkıntısını dağıtmak için herhalde bazen müthiş(!) araştırmalar yapıp, keyifle yayımlıyor. Mesela şurada olduğu gibi, Greenpeace Akdeniz'in bir şirket olduğunu ortaya çıkartıyor. "Greenpeace meğer bir şirketmiş!" diyor şaşırarak (ünlem işareti de koyuyor ki sonuna, biz de onun kadar şaşıralım). Sonra da, şu absürd cümleyi kuruyor:

Kamuoyunun, fabrika bacasındaki, Enerji Bakanlığı'nın çatısındaki ya da denizdeki eylemleriyle tanıdığı çevre örgütü Greenpeace'in bir şirket olduğu ortaya çıktı.


Haberin geri kalanına duygularını yükleyememiş Zaman. Çünkü o bölümde işini şeffaf yapan bir kuruluşun kendi yaptığı açıklamaları ve dökümleri nakletmek zorunda kalmış. Sonuçta Greenpeace Akdeniz, diğer ülkelerde faaliyet gösteren ofislerinde de olduğu gibi, evet, bir şirket (yasalar, bağış topladıkları için bu yapıyı zorunlu kılıyor.) Üstelik bunu kendileri, kendi internet sitelerinde yıllardır açıklıyor ve şeffaflık ilkeleri gereği, aldıkları her bağışın hesabını kuruşu kuruşuna veriyorlar. Yani Greenpeace elbette bir şirket, tıpkı Deniz Feneri'nin de olduğu gibi (Zaman belki bunu da bilmiyordur.)

Bu haberi hazırlayan arkadaşın Greenpeace internet sitesindeki şu notu görmemiş olması mümkün mü peki?

[Greenpeace]BAĞIMSIZDIR: Hiçbir şirketten, sanayi kuruluşundan, siyasi partiden ya da devletten bağış ya da sponsorluk kabul etmez. Yalnızca bireylerden aldığı maddi destekle ayakta durur.

Kötü niyetli olmak için bile birazcık akla ihtiyaç var!

ay sarayında