GQ'nun bu ay yayımlanan yeni sayısında, harikalar kitabı Atlas Obscura'yı ve onun saklı hazinelerini yazdım. Aşırı beğendiğim bir mekânla ilgili parçayı buraya alıyorum. Atlas Obscura'dan ayrıca bahsedeceğim.
“Aslan yattığı yerden belli olur” mu desem, “Yuvayı dişi kuş yapar” mı? Belki ikisi birden… Meksika’nın Tijuana şehrindeki benzersiz ev ‘La Mona’ hiçbir tarife sığmıyor. En az New York’taki Özgürlük Heykeli kadar etkileyici ve Gaudi’nin Barcelona’daki Casa Batlló’su kadar da karizmatik bir kadın-ev La Mona.
Peki neden gecekonduların arasında sanatın zafer çığlığı gibi duruyor? 30 yıl önceye gidelim. Sanat öğrencisi Armando Garcia 1987’de, Tjiuana’nın iki sene sonraki 100’üncü yaş gününü kutlamak üzere bir anıt eser inşa etmek isteğiyle şehrin yetkililerine başvurur. Kafasından geçen anıt şöyle bir şeydir: Beş katlı bir kadın!
Yetkililer Garcia’yı “Sen başka bir şeyler düşün” diye geri gönderir. Ama sanatçı başka şey düşünmez. Sağdan soldan, başka sanatçı arkadaşlarından da yardım alarak, 18 tonluk, beş katı aşan yükseklikte, bir parmağı göğü işaret eden ve her görenin dimağını çatlatan bir eser inşa eder. Ev için esinlendiği model, Garcia’nın eski kız arkadaşlarından biridir. Adını da La Mona koyar.
La Mona sadece güzel ve etkileyici dursun diye dikilmiş değil. Garcia yıllarca karısıyla (eve model olan kadın değil) onun içinde yaşadı. Yatak odaları La Mona’nın memelerinde, çalışma odası kafasında, mutfak midede, banyo ise kalçadaydı. Şu an ev, Tijuana’nın gurur kaynağı; şehirle özdeş bir eser. Garcia içinse bir çalışma atölyesi; çünkü o, yeni inşa ettiği bir başka kadın-evin içinde yaşıyor artık.