ah radikal ah


radikal'in internet editörleri "şöyle keyfimizce bir seksi kadın fotoğrafı koyamıyoruz siteye" diye hayıflanıyor mu acaba? Hele abileri Hürriyet "seksi fotoğraları için tıklayınız" gazeteciliğinde çıtayı her gün biraz daha yukarı taşırken.

Fırsat nihayet ayaklarına geldi, hem de Dünya Kadınlar Günü'nde. Mesele borç batağı içinde yüzen komşu Yunanistan halkının, rahatlamanın çaresini röntgencilikte bulmasıydı. Culia Aleksandratu isimli manken-şarkıcının sevgilisiyle geçirdiği mahrem saatlerin videosu bir şekilde yayımlanınca (artık ne şekildeyse) millet bu olaya yakinen tanık olmak için akın akın gazete bayilerine koşup, yirmişer avroyu ilgili cd'ye bastırmıştı (demek bayiden ısrarla istenen gazeteden başka şeyler de var.)

Her neyse, radikal meseleyi ıskalamadı ve şurada enine boyuna inceledi. Mahrem görüntülerinin bilgisi dahilinde yayımlanmadığını söylediği hanım kızımızın en iddialı (ne iddiası, radikal ölçülerine göre epey erotik) fotoğraflarından birini de haberin alnına bastı. Tabii, ilgili haberin altına, Yunanistan'daki ekonomik krizi altı paragraf döşemeyi de unutmadı. Eh, mahcubiyet böyle bir şey.

O fotoğraf Radikal'e bir yıl gider.

PS: Bu kadının giyinik bir fotosunu bulmak gerçekten zormuş, bu arada.

yine mi çiçek!

beyaz yakalı kadını, ofisinde en çok mutlu eden nedir? Tereddütsüz tek yanıtı var bu sorunun: Kendisine bir çiçek gönderilmesi. Reklam veya halkla ilişkiler işindeyse bu söz konusu beyaz yakalı kadın, sık sık sevinmeyi umabilir. Çünkü boy boy çiçekler, bu sektörlerde kartvizit yerine geçiyor. Kişi kendini öyle kuru kuruya hatırlatamıyor tabii. Unutma beni kartvizitini, unutma beni çiçeğiyle göndermek zorunda.

Açık ofiste yan tarafımıza taşınan reklam bölümünün kadınlarına (ve erkeklerine de)gelen çiçekler makul sınırı bile aştı. Etraf çiçek bahçesi gibi, kadınlar çaktırmadan kime ne kadar çiçek geldiğini sayıyor, kendilerine de her çiçek getirildiğinde, hayıflanıyor gibi yaparak "yine mi çiçek" diyip dudaklarını büküyorlar. Ama tabii, artı bir... Bu arada, evet, doğru, kimse kimseyi unutamıyor...

z raporu 2 - afette parmak hesabı

THY uçağı Amsterdam'a düştüğünde Hollandalı yetkililer kaç kişinin ölüp kaç kişinin kurtulduğunu uzun süre açıklamadılar. Belirsizlik Türkiye'deki ilgilileri çıldırma noktasına getirdi ama adamlar ciddiydi. Her şeyi dikkatle inceledikten sonra ancak, nihai rakamları açıkladılar. Böyle nazik bir konuda düzeltme yapmak istemiyorlardı (bu arada Türkiye'de hem başbakan, hem de ulaştırma bakanı farklı farklı rakamları açıklamıştı bile.) En sonunda bir kayıp raporu açıklandı ve bu rapor değişmedi.

Bugün Elazığ depreminde ölenlerin 51 değil 41 olduğu duyuruldu. Fark, yöre insanının nüfusta başka köyde başka isimlerle bilinmesinden kaynaklanıyordu. On kişinin azalması sevindirici tabii, ama bu konuda bile kayıt tutmaktan aciz ve baskı altında yanlış açıklamalar yapan bir yönetimin varlığı da can sıkıcı. Halen bazı inceliklerin memleketi değiliz. Parmak hesabı geçerli.

Günün sözü (aslında dünün sözüydü) Sağlık Bakanı Recep Akdağ'dan geldi. Akdağ, Kadından Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf'ın "Eşcinsellik hastalıktır" demecine cevap veriyordu: "Şu bir gerçek, Türkiye’de eşcinsellik yaşayanlarca zor bir şeydir. Ayrımcılık sebebi olabilir. Toplum insaflı olmak durumundadır."

Muhafazakâr bir bakan ölçüsüne göre cesur bir çıkış; tabii sözlerinin devamında kendine bir emniyet payı bıraktığını saymazsak:

"Eşcinsel evliliklerin yapılabileceği konusu bizim toplumumuzun kabul edebileceği bir durum değildir. Çocukların cinsel eğitimlerinin doğru gelişebilmesi için gerekenleri yapmalıyız."


Bakan bu lafları Kavaf'la kavga etmek için söylemedi. Gazeteciler ısrarla sorduğu için konuştu. "Madem hastalık, sağlık bakanına soralım" diye düşünen gazetecilerin açıkgözlüğü bir yana, esas Başbakan bu konuda ne derdi acaba?

zaman bir şirketmiş meğer!

Çevre meseleleri Zaman gazetesinin canını hep sıkmıştır. Sol politikalar, emek, belli bir zümreye ilişkin değilse hak ve özgürlük mücadeleleri de öyle. Sıkıntısını dağıtmak için herhalde bazen müthiş(!) araştırmalar yapıp, keyifle yayımlıyor. Mesela şurada olduğu gibi, Greenpeace Akdeniz'in bir şirket olduğunu ortaya çıkartıyor. "Greenpeace meğer bir şirketmiş!" diyor şaşırarak (ünlem işareti de koyuyor ki sonuna, biz de onun kadar şaşıralım). Sonra da, şu absürd cümleyi kuruyor:

Kamuoyunun, fabrika bacasındaki, Enerji Bakanlığı'nın çatısındaki ya da denizdeki eylemleriyle tanıdığı çevre örgütü Greenpeace'in bir şirket olduğu ortaya çıktı.


Haberin geri kalanına duygularını yükleyememiş Zaman. Çünkü o bölümde işini şeffaf yapan bir kuruluşun kendi yaptığı açıklamaları ve dökümleri nakletmek zorunda kalmış. Sonuçta Greenpeace Akdeniz, diğer ülkelerde faaliyet gösteren ofislerinde de olduğu gibi, evet, bir şirket (yasalar, bağış topladıkları için bu yapıyı zorunlu kılıyor.) Üstelik bunu kendileri, kendi internet sitelerinde yıllardır açıklıyor ve şeffaflık ilkeleri gereği, aldıkları her bağışın hesabını kuruşu kuruşuna veriyorlar. Yani Greenpeace elbette bir şirket, tıpkı Deniz Feneri'nin de olduğu gibi (Zaman belki bunu da bilmiyordur.)

Bu haberi hazırlayan arkadaşın Greenpeace internet sitesindeki şu notu görmemiş olması mümkün mü peki?

[Greenpeace]BAĞIMSIZDIR: Hiçbir şirketten, sanayi kuruluşundan, siyasi partiden ya da devletten bağış ya da sponsorluk kabul etmez. Yalnızca bireylerden aldığı maddi destekle ayakta durur.

Kötü niyetli olmak için bile birazcık akla ihtiyaç var!

z raporu 1

Günün lafını Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, iki dakika içinde bile değişebilen uçak bileti fiyatları için etti: Bilişim hızında giydiriyorlar! Bizler için küçük, bir ulaşım bakanı için büyük bir adım bu. O lafın doğrusunu söyleyeceği bir gün de gelir belki. Bekleyelim.

Bir laf da Beşiktaş'ın Şili'li oyuncusu Rodrigo Tello'dan: Biz depreme çocukluktan itibaren hazırlanırız (Bir bildiği var tabii, bizim kerpiç evler 6.0'da dağıldı ama 8.8 bile onun ülkesini yıkamadı.)

Günün hayalkırıklığı, siyasetteki ışığı giderek sönen Kemal Kılıçdaroğlu. Batman'da "Genel af" dedi, Deniz Baykal kulağını çekince, "yok öyle bir şey" diye panikle yalanladı. Yok öyle bir şey demek kolay, ama şu aşağıdaki cümlelerden kurdukça sen de giderek yok oluyorsun sayın vekil.

“Bugünkü koşullarda bizim bir genel affın olabileceği gibi bir düşüncemiz söz konusu değil” Mahcubiyet gramere de vuruyor tabi!!

eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...