önce ekmekler bozuldu

Fotoğraf, Tunus'ta başlayan Arap Baharı'nın meşhur karelerinden. Üzerinden neredeyse bir yıl geçti. Polislere "ben tekim siz hepiniz" diyen adamın elinde silah niyetine ekmek var. Tuhaf.

Ama deli işi de değil. Hollanda televizyonlarından haber programı Tegenlicht, meseleye, kimsenin bakmadığı bir yerden, fiyat spekülasyonları açısından da yaklaşmış. Sonuç: Arap Baharı'nın arkasında bir şey daha çıkıyor: Ekmek...

Şunları söylüyor program: Tunus'un otoriter rejimi, isyana kadar ekmeğin fiyatını sabit ve düşük tutuyordu. İsyanın ürettiği kaos ortamında, manipülasyon başladı ve fiyatlar iki katına çıktı. Sonra daha da tırmandı. Chicago ve Londra borsalarındaki hedge fonlarının, emeklilik fonlarının ve devletlerin de spekülasyona katıldığı karışık bir düzen bu. Tegenlicht, işte bu fiyat sisteminin isyanı hızlandırdığını söylüyor.

Arap Baharı'na buradan bakanı görmemiştim. Bakalım ileride tarihi buradan yazanı görecek miyiz?

beş yüz kırk gün nasıl geçer?


Belçika'da hükümetsiz geçen 540 gün bir dünya rekoru. Muhtemelen de bir daha geçilemeyecek (tabii Belçika bir daha hükümetsiz kalmazsa)

"Formateur" Elio di Rupo'nun kuracağı yeni hükümet görevine Pazartesi başlayacak ve Belçika, tarihinin en sıkıntılı sayfasını böylece kapatmış olacak.

Belçika'nın 540 günüyle, nevi şahsına münhasır politikacı Elio di Rupo'nun hikâyesi başka post'ların konusu olsun; şimdilik konu hakkında daha önce Newsweek Türkiye'ye yazdığımı paylaşayım. Dünyanın en sıkıntılı rekor listesi için aşağıdaki linke buyurun:

Hükümetsizlikte dünya rekoru.


umberto eco gazetecilere karşı



Kuru varsayımlar için, Umberto Eco'nun şapkasında her zaman bir tavşan vardır. Kitap ölüp gidecek diyenlere, hayır ölüp gidecek olan sizsiniz, kitaplar kalacak, diye saydırmıştı (tabii kibarca.) Guardian'a verdiği son röportajdaysa "basit ve az yazın"cıları şöyle kalaylıyor:

"Basit şeyler isteyenler sadece gazeteci ve yayımcılardır. İnsanlar basit şeylerden bıktı. Kendilerine meydan okunsun istiyorlar."

Koca gazeteleri metro gazetesine çevirmeye gerek yok yani. Yazı, okurunu her zaman bulur. Yok birader, o günler geçti, demek de bir tercih tabii. Ama adamın kitapları ortada. "En basit yazdığım en az satanıydı" diyen de Eco. Hangisi olduğunu röportajdan çıkartırsınız artık.

Eco'nun röportajının tamamı için: Guardian

Foto: Mark Larson / Some rights reserved


şaka yaptım vurmayın

Haber takibi yapalım...

Dün şurada BBC'deki Top Gear programının sunucusu Jeremy Clarkson'un İngiltere'deki greve katılanlar için "bunları ailelerinin gözü önünde vuracaksın" dediğini yazmıştım. Beyin bedava elbette ama bugün çığ gibi büyüyen tepkiden yılmış, şaka yaptığını söylüyor efendi. Fenası, onun ardına sığınıp grevcilere laf sokan Daily Star gazetesi de özrü (ya da şaka itirafını) manşetten bildiriyor. Bakın bizim ilgimiz yok, hesabı. Sonuçta gazete için amaç hasıl oldu; söyleyeceklerini söylediler. Clarkson'u da kullanıp attılar.

Aynı zeka düzeyinin bizdeki temsilcilerinden biri de "kadın istemezse kimse ona tecavüz edemez" buyurmuş. Yarın çıkıp o da şaka yaptım, der. Ya da demez. Türkiye ile İngiltere'nin farkı da bu işte.

size birkaç sorumuz olacak, sayın başbakan


Bunu nasıl ıskaladık, aklım almıyor.

Yukarıda gördüğünüz 26 Kasım tarihli Guardian Weekly kapağı (harika bir iş bu arada) ve o kapağın taşıdığı haber son zamanlarda okuduğum en dolu dolu, keyifli ve kafa açıcı gazetecilik ürünü. Guardian, Başbakan David Cameron'u ikna etmiş ve sanat, edebiyat, eğlence, siyaset alanlarından onlarca ismin doğrudan sorularına cevap almayı başarmış. Soranlar arasında kim var demeyin, kim yok ki! Benim için özel önem taşıyan yazar Ian McEwan var, Eurovision gecelerinin vazgeçilmez sunucusu Terry Wogan var, eskinin İngiliz GQ Yayın Yönetmeni, şimdinin CNN anchorman'i Piers Morgan var... Salman Rushdie, Richard Dawkins, Steve Coogan, Rio Ferdinand, Mike Leigh, Jemima Khan, Jamie Oliver, uzayıp gidiyor liste...

Birkaç nazik örneği ayırırsak, sert sormuşlar. Hesap sormuşlar. Özel hayata girmişler. Laf sokmuşlar. Yalan yok, Cameron da hepsine cevap vermiş. Bir kısmı, evet, uyduruk cevaplar; ama yüzleşmiş hepsiyle. Bütün bunlar yayımlanmış (Bizim coğrafyada garip geliyor diye, vurguyu uzatıp duruyorum)

Sorulara birkaç örnek aşağıda:

David Mitchell (komedyen): Biraz daha az beyzade olmak ister miydiniz? (Mitchell aslında "posh" diyor; tam Türkçe karşılığı yok, Eton Koleji geçmişine falan vuruyor burada)
Hilary Mantel (yazar): Nelerden utanıyorsunuz? (Elcevap: Geçmişte yaptığım ve şimdi size söylemeyeceğim birkaç şey)
Mike Leigh (yönetmen): Devletin bedava eğitim sağlamaması ve öğrenci harçlarının varlığı için ahlaki gerekçeniz nedir? Ve burada ahlaki olanı duymak istiyorum, ekonomik, siyasi ve tarihi bir bahaneyi değil! (Canımsın Mike Leigh)
Jemima Khan (yazar ve kampanyacı): Telefonunuzun News of the World tarafından hacklendiğinin farkında mısınız? (Cameron: Şimdi sizden duydum; hiçbir fikrim yok, kimse bana söylemedi.)
Tracy Emin (sanatçı): Sevgili başbakan, benim işlerimi sevdiğinizi biliyorum. Ama aldığım o müthiş sanat eğitimini almasaydım, nerede olurdum, bir fikriniz var mı? (Eleştiriyi anlamazdan gelen Cameron burada sanat eğitimini ne kadar sevdiği yönünde bir cevap veriyor.)
Simon Hattenstone (gazeteci /Guardian): Eton'da esrar içerken yakalandığınızda, anne babanız ne tepki gösterdi? (Cameron: İyi denemeydi!)


Şimdi yer vermediğim daha ağır sorular ve hatta suçlamalar da var. Zevzekçe dalga geçmeler de... Başbakan'ı öyle böyle değil, gerçekten köşeye kıstırmışlar. Guardian bastırmış, puan almış.

Bu sorulara, tekrara girmek pahasına, bir iki post'ta daha devam edeceğim. Mesele kıskançlık verici; benim elimden gelense ancak bu.



ay sarayında