babalarımızın boş zamanlarında

İnsan her zaman yanlış bir burç altında doğar; dünyada onurlu bir biçimde kalmaksa, kendi yıldız falını gün gün düzeltmek anlamına gelir. 

Babalarımızın bizi eğitme kaygısı duymadıkları boş zamanlarında bize öğrettikleri neyse, o olduğumuza inanıyorum. Bilgi kırıntılarıyla oluşur insan. On yaşındaydım; annemle babamın beni yazın başyapıtlarını fotoroman biçiminde yayımlayan bir haftalık dergiye abone etmelerini istiyordum. Cimrilikten değil, belki de çizgi romanlardan kuşku duyduğundan, babam yan çizme eğilimindeydi. “Bu derginin amacı,” diye karşı çıkmıştım, dizininin simgesini alıntılayarak, -kurnaz, kandırmasını bilen bir çocuktum çünkü- “eğlendirerek eğitmektir.” Babam, gözlerini gazetesinden kaldırmaksızın, şöyle demişti: “Senin derginin amacı, bütün dergilerin amacıdır, yani olabildiğince çok satmak.”

Kuşkucu olmaya o gün başladım. Kolay inanır olduğum, kendimi zihinsel bir tutkuya kaptırdığım için pişmanlık duydum. Kolay inanırlık böyledir. 

Umberto Eco, Foucault Sarkacı (Çev. Şadan Karadeniz)

Resim 'kuşkusuz' Caravaggio'nun. 

sen tüm göklerdeki yıldızların ilki

Bazı filmler kendinden başka hiçbir şeyle anlatılmıyor. O kadar yoğun oluyorlar ki ne bir kitap ne bir film ne de bir geçmiş an geliyor akla. Sanırım o zaman onlara başyapıt diyoruz. Onur Ünlü’nün filmleriyle geç tanışıyorum, sırada ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’ vardı. Aldı götürdü. 


Başlık, filmdeki Shakespeare dizelerinden: 

yarayla alay eder yaralanmamış olan 
bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden
sen çok daha parlaksın çünkü
sen tüm göklerdeki yıldızların ilki

sen aydınlatırsın geceyi



itirazım var


Onur Ünlü’nün ‘İtirazım Var’ını yeni seyrettim. Çok iyi film olmuş. Dedektifliğe soyunan imam Selman Bulut rolünde Serkan Keskin harika oynuyor. Av Mevsimi’ndeki Cem Yılmaz ile Şener Şen arasında gidip gelen bir karakter gibi. ‘Gidip gelen’ derken, onlara öykünüyor anlamında demiyorum, hem yorgun hem enerjik, olması gerektiği yerde durmuş Keskin. Onur Ünlü, ileride yeni Selman Bulut maceraları çekecek gibi görünüyor. Hikâyeyi bıraktığı yer de müsait, karakterin derinliği de polisiye klişelerine uygunluğu da… Benzersiz bir kitap serisi de çıkar bundan. Ama bu saatten sonra, iş sinemadan edebiyata dönmez sanırım. 


Her neyse, İtirazım Var iyi film. İhtiyaca cevap veren film. Hem sinemada güzel bir iş görme hem de toplumu anlama ihtiyacına… 

Unutmadan, Gezi'de bir polisi anlatan film ne zaman gelir diye merak ediyorum. Gelirse Onur Ünlü'den gelsin. 

şefin düşüşü




Uğraşıyorlar. Didiniyorlar. Muazzam kapak yapıyorlar. Hollanda gazetesi Volkskrant’ın eki V, üç boyutun da ötesine geçmiş. Her daim zarif El Pais Semanal, ‘Blatter’in düşüşü’nü film tadında görmüş. Son yılların yıldızı Bloomberg Businessweek, hepimizle dalga geçmiş. New York Times Magazine, Yunanistan meselesini dalga dalga genişletmiş. Süddeutsche Zeitung Magazin kime nasıl gözlük gideceğini harika anlatmış. Velhasıl hepsi iyi, hepsini alkışlıyoruz.

Bu post baskıya girerken, Burak (Kuru), El Pais Semanal’in kapak fotoğrafının kaynağına işaret etti. Bloomberg Business, on numara internet sayfası yapmış. 




dünyanın en edebi ülkesi

Belki hayalleri süsleyen o tropik ada değil… Azgın dalgaları aşıp ulaşması zor. Üzerinde hiçbir şey yetişmiyor. Su yok. Korsanların sakladığı efsanevi hazineler yok. Hiçbir şey yok… Pardon var, orada bir tek deniz kuşlarının dışkılarını bulabilirsiniz. O da işinize yaramaz. Tabii patlayıcı madde imal etmiyorsanız veya “Tarlamda sadece 19. yüzyıl gübrelerini kullanırım” diyen bir çiftçi değilseniz.  

Ama sonuçta bir ada. Hem de ada gibi ada. Karayipler’de (resmi olarak adalar ülkesi Antigua ve Barbuda’nın bir parçası) yer alıyor. Kristof Kolomb bile buraya uğramış. Ve hiç oyalanmamış! Ama 1865’te yolu oraya düşen bir tüccar, bu gariban adanın kıymetini bilmiş ve onu sekiz kızdan sonra doğan ilk oğluna hediye etmiş (Efsaneye göre, zamanının İngiltere Kraliçesi Viktorya’ya da “Ben burada krallık ilan edebilir miyim” diye sormuş, o da “Bana isyan etme de ne yaparsan yap” diye cevap vermiş).

Yani tüccarın 1865’te dünyaya gelen oğlu Matthew Shiel, doğrudan tahta doğdu. Sonra da gidip hiç görmediği ülkesinin düşünü kura kura (ve de kendiyle dalga geçe geçe) bir fantastik bilimkurgu yazarı oldu. Ölene dek, tam 67 yıl boyunca hayali dalgalardan oluşan tahtında oturdu. Ve sonunda tacı devretti. 

Peki ama kime? İşte burası hikâyenin gerçek bir edebiyat adamına yakışan noktası. Taç, onu kibarca isteyen herkese gidebilir! Peki onu kim istiyor? 


Kim istemiyor ki? An itibariyle, tartışmalara açık da olsa, ünlü İspanyol yazar Javier Marias tahtın sahibi. Marias’ın unvan verdiği soyluları da sayalım ki dünyanın bu en entelektüel ülkesi sahipsiz sanılmasın. Listenin bir kısmı şöyle: Pedro Almodovar, Francis Ford Coppola, Alice Munro, Umberto Eco, J.M. Coetzee, Frank Gehry, Ray Bradbury, Philip Pullman, Eric Rohmer… Gel de bu ülkeye vatandaş olma!

***

Bu post, GQ Türkiye'nin Haziran 2015 sayısı için mikroülkeler üzerine yazdığım, 'Pasifik'e Doğru Ülkemi Göreceksin Sakın Şaşırma' başlıklı yazıdan. Üstteki fotoğraftaki 'Kral Javier Marias'.




eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...