kaç sırdaşınız var?
On iki sene evvel ABD’de bir araştırma yayımlanmış. 1980’lerde yapılan benzer bir araştırmanın tekrarı… Amerikalıların yalnızlaşıp yalnızlaşmadığını anlamaya giden yolda bir çalışma bu. Katılımcılara “Hayatlarınıza dair en önemli kararları kimlere danışırsınız” diye sorulmuş. İlk araştırmayla karşılaştırınca, “Kimseye danışmıyorum” diyenlerin oranının üçe katlandığı çıkmış ortaya. Kan bağı olmayanlara artık bir şey sorulmadığı, sorulacak bir şey varsa daha çok eşlere, anne-baba ve kardeşlere gidildiği anlaşılmış. O dönem için bile, 20 sene öncesine göre Amerikalıların kendi içine kapandığı, arkadaşlarla sırdaşlık bağlarının neredeyse koptuğu görülmüş. Şimdi yapılsa ne sonuçlar alınır acaba?
Ne iyi bir soru aslında… Hayatınızın en önemli kararlarını kime danışırsınız? Bunca güvendiğiniz kaç kişi var, kaç sırdaşınız var? Eskiden kaç tane vardı?
hikâyesini unutan takım
Dün Beşiktaş, Bayern Münich’e karşı Münih’te 5-0 kaybetti. Tuhaftır, kendimi bildim bileli Beşiktaş’ı tutan biri olarak bu skor pek de koymadı bana. “Eh, sonuçta rakip Bayern’di” dedim, kapattım televizyonu.
Ama maçla ilgili bir başka şey üzdü beni. Dün Beşiktaş formasıyla ilk on birde başlayan yeni transfer Vida, daha on altıncı dakikada kırmızı kart görüp çıktı, bir başka yeni transfer Love bir dakika sonra karşı karşıya bir gol kaçırdı.
Takımı oraya kadar, terle, gözyaşıyla, emekle sırtında taşıyanlar, ilk defa beraber bir Avrupa deplasmanına gittikleri arkadaşları sahadayken, kenarda oturuyordu. Bir çocuk, diğer çocuğun gözü gibi baktığı oyuncağın değerini anlamaz, belki sakarlıktan belki kıymet bilmezlikten kırar ya da bir kenara bırakıverir ya… Bana öyle geldi dünkü maç…
Tamam yeni oyuncular ne yapsın, tamam herkes kötü oynadı, tamam futbolda böyle duygulara yer yok belki ama ben eskilerin emeğinin hiçe sayılmasına buruldum. Her iyi hikâyede havada bir fısıltı, bir koku, bir rüzgâr dolaşır. Anlatırken, dinlerken birden onu hissedip “İşte buydu” dersiniz. Feci şekilde yenilmiş olsak bile, ileride bir gün “İşte buydu” diyeceğimiz o hikâyesini dün rafa kaldırdı Beşiktaş. En azından bu maç için, hikâyesi falan olmayan sıradan bir takım oldu.
Önümüzdeki hikâyelere bakacağız artık.
onlara peri masalı okuyun
Neil Gaiman’dan alıntılıyorum:
Albert Einstein’a çocuklarımızı nasıl daha zeki kılabiliriz diye sormuşlardı. Cevabı basit ve bilgeceydi. “Çocuklarınızın daha zeki olmasını istiyorsanız” demişti; “Onlara peri masalları okuyun. Daha da zeki olmasını istiyorsanız, onlara daha çok peri masalı okuyun.”
Gaiman'ın sözlerinin tamamı şurada.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Bazı filmler kendinden başka hiçbir şeyle anlatılmıyor. O kadar yoğun oluyorlar ki ne bir kitap ne bir film ne de bir geçmiş an geliyor ...
-
Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...
-
The Village from Pedro Sousa | visuals on Vimeo . Arkadaşlarım bir bir tatile gidiyor. Öyle tatil köyü, otel motel sevmiyorlar. Küçücük kö...
-
Dağ başında bir bakkal dükkânı. Muz ve incir tezgâhlarının yakınında. Dışarısı kavruluyor, içeride klima serinliğinden burnunu çıkarmak iste...
-
Ken Loach'un son filmi 'Old Oak'unu daha seyredemedim, gerçek anlamda son filmiymiş meğer. 87 yaşında. Kendisi açıklamış. Aslınd...
-
Devlet para arıyor. Dönüyor dolaşıyor parayı aynı yerden, aynı kişilerden alıyor. Bir hayrım dokunsun, edebiyat tarihinden bir ‘inovasyo...