Çöl. Binbir Gece Masalları’nın yeni edisyonuna rahat rahat kapak
olur. Abu Dabi yakınları... Yukarıdaki Arap antilobunu hayvanat bahçesinden çıkarıp doğal yaşam alanına geri
bırakmışlar. Karim Sahib isimli fotoğrafçı çekmiş.
2.
Yeni kitabı ‘Fakir Kene’ henüz yayımlanan Birhan Keskin,
Cumhuriyet Kitap’taki röportajında Serap Çakır’a anlatıyor:
“Bizler zaten bir şehirde yaşadığımızdan, özellikle de İstanbul
gibi bir beton çölünde yaşadığımız için tabiat bunca önemli, tam da bunun için
çok önemli. Hepimiz tabiata hasret duygusuyla yaşıyoruz burada. Ondan uzakta
yaşadığımız için işte bir tek ağacın kıymeti bile çok büyük. Ben yıllar önce
Yeryüzü Halleri’ni yazdım biliyorsunuz. Tabiata duyduğumuz hayret ve hayranlık
ve onunla bir olma hasretine dair bir omurgası vardı o kitabın. Daha ontolojik
bir perspektiften yazılmıştı o şiirler. Bu kitapta o anlamda bir tabiat yok.
Ama ‘Çimenlerin Efendisi’ de ‘İskelede Bir Çırak’ da betonlaşmaya küfür ediyor.
Biz tam da bunları konuşurken Artvin’de insanlar doğayı korumak için ayakta.
Doğayı birtakım rantlar için talan etmeye çalışanlar oldukça onu korumak için
savunmaya geçenler de olacak. Şunu anlamıyorlar, bir kere daha üstüne basarak
söyleyelim: Bu şehirde bir tek ağaç bile bizim için kıymetli kardeşim. Çünkü o
ağaçlar bizim kardeşimiz! Bizim hasretimiz onlar… İşte bunu içinde duyanlar ve
duymayanlar olarak da ikiye ayrılıyoruz.”
3.
Pazar günü, bir nevi mini Tour de France, ‘Paris-Nice’ başlıyor.
Cyclingnewstv, ‘bu isimlere dikkat edin’ diyen bir video hazırlamış. Ben “özellikle
AG2R-La Mondiale’den Romain Bardet’ye dikkat edin” derim. Güzelim animasyon ‘Belleville’de
Randevu’dan fırlamışa benzeyen Bardet’nin senesi bu sene. Umarım.
1.
Yeni Zelanda çayırlarından… Pilot-fotoğrafçı Tim Whittaker, koyun sürülerine yukarıdan bakmış… Kuşlar kadar hür koyunlar…
2.
Cerattepe’de neler oluyor? Daha önce neler oldu? Milli Coğrafya isimli blogdaki iki yazı, bütün bir basını taca çıkardı; şu ana dek daha iyi bir çalışma yok. ‘Artvin Mücadelesine Dair Doğru Sanılan 18 Yanlış’ ve ‘Başbakan’ın Artvin Maden Projesine Dair Doğru Sandığı Yanlışlar’. Bilenler biliyordur muhakkak da benim bu vesileyle tanıştığım blog daha evvel Hopa selinden, ‘Yeşil Yol’dan da bahsetmiş. Alt başlığı ‘toplumu, kültürü ve siyaseti mekân üzerinden düşünmek’. Doğru bir iş, faydalı bir çaba…
Tindersticks’in yeni albümü yine bir kış klasiği olacak. Kimbilir kaç iç çekmeye, kaç dalıp gitmeye, kaç vazgeçmeye, kaç kabullenmeye eşlik edecek… Hele grubun vokalisti Stuart Staples’in Lhasa de Sela’yla yaptıkları son kayıt ‘Hey Lucinda’yı dinledikten sonra… Çok, çok güzel şarkı… ‘I only dance to remember / how dancing used to feel’ diyen bir şarkı… Rosie Pedlow ve Joe King’in çektiği kısa film / klibi de ayrı güzel.
2.
Dün blogda bir alıntı yapmıştım Wade Davis’in kitabı Yol Bilenler’den… Hararetle önerdiğimin tekrar altını çizeyim, 2015’in en iyilerinden biri ‘Yol Bilenler - Kadim Bilgeliğin Modern Dünyadaki Önemi’ (Kolektif, Çev: Akın Terzi). Alın, okuyun, dünyaya karışın.
3.
İşte geliyor ağaç budamaya,
O ne tafra, o ne kırallık,
Bir omuzunda balta, ötekinde ıslık,
Yer değiştiriyor kuşlar dallarda.
Kente dönen çılgın mızıkacılar,
Çiçek tozu içinde tunç bir davul,
Borular arı gibi parlıyor güneşte.
At da sallanıyor, sevinç de,
Sokağa dökülen sesin demeti.
Kadın çıkmış salyangoz toplamaya,
Etekliğinde yılın beşinci mevsimi,
Birincisi, İngiliz gazetelerinin bazılarında
haftasonu manşetti. Ülkenin kuzey kıyılarına vuran ispermeçet balinaları (Moby
Dick'in torunları yani)... Mürekkepbalığı peşinde sığ sulara sürüklendikleri,
sonra da geriye dönemedikleri tahmin ediliyor. ***
İkincisi Evrensel'de çıkan bir yazı. Murat Özyaşar, Diyarbakır'da yaşamayı
anlatıyor:
" (...) Sosyal medyadan apararak söylersem: Amed’de simit satan çocuğa 'Günde kaç tane
simit satisen,' diye sorana 'Alisen al, almisen devlet gibi ne oyalisen beni' diyen simitçi çocuktur." Tamamı şurada.
*** Üçüncüsü, bir haber. Almanya'da Kızıl Ordu
Fraksiyonu birdenbire yeniden ortaya çıkmış:
"(...) 'Baader-Meinhof çetesi' diye de adlandırılan Kızıl Ordu Fraksiyonu, 1970 ve
80'lerde düzenlediği saldırılarla 30'dan fazla kişiyi öldürmüştü.
Kızıl Ordu Fraksiyonu, 1998'de yayınladığı bildiriyle 'şehir gerillası
faaliyetlerine son verdiğini' açıklayarak kendini feshetti.
Alman yayın kurumu NDR'de yer alan haberlere göre, Bremen kenti yakınlarındaki
Groß Mackenstedt kasabasında geçen yıl haziran ayında Real Süpermarket
yakınlarında bir para nakil aracını soymaya çalışan üç kişi büyük olasılıkla
eski RAF'in (Rote Armee Fraktion) yıllardır aranan üyeleri 57 yaşındaki Daniela
Klette, 58 yaşındaki Volker Staub ve Burkhard Garweg.
Polis, olayda soyguncuların bir kamyonetle zırhlı aracın önünü kestiklerini
bildirdi.
Maskeler ve kamuflaj kıyafeti giyen soyguncuların yanlarında iki kalaşnikof
silah ve el bombası atmaya yarayan bir cihaz bulunduğu belirtiliyor. (...)" Haberin tamamı şurada
Birincisi Yazıhane’den. Sosyalist Galaksi başlıklı rüya gibi bir yazı. Müellifi Fikret Özer. Şuradan okuyun.
Tadımlık:
Tasarımcılar, programcılar hatta sanatçılar Galaksija’ya adeta aşık olmuşlardı. Tamamen el emeğiyle yapılan, çok ucuz, her yönüyle kişisel bir bilgisayara sahip olma fikri çok çekici gelmişti. Hazırlanan yapım kitlerinden 8000 adet satıldı. Derginin o sayısı ise 120 bin adet basıldı. Hazır verilen yapım kiti üzerine kurulsa bile, Galaksija’nın bir kasası yoktu. Kullanıcılardan kendi kasalarını oluşturmaları bekleniyordu. Bu yüzden seri üretim Commodore, Macintosh gibi bilgisayarların aksine hiçbir Galaksija birbirine benzemiyordu.
Artık Yugoslavya’nın da bir kişisel bilgisayarı olmuştu. Fakat yeni bir engel vardı. Bu bilgisayar için oyunlar veya programlar geliştirmek, onları da rahatlıkla ve en az maliyetle dağıtabilmek gerekiyordu. Bu engel aynı zamanda profesyonel bir pilot olan bir radyo programcısının çabalarıyla aşılacaktı. Nedeni basitti, Galaksija bir kasetle çalışıyordu.
İkincisi üstteki fotoğraf. Arka plandan anlamışsınızdır, Londra’dan.
Üçüncüsü heyecanla beklediğim gazetecilik filmi Spotlight. Boston Globe’un Pulitzer kazanan bir haberinin ardındaki hikâyeyi anlatıyor. Film iyi mi kötü mü bilmem (ki muhtemelen iyi) ama casting çok iyi olmuş. Mark Ruffalo, Rachel McAdams, Michael Keaton, John Slattery, Liev Schreiber… Saf gazeteci tipler. En azından trailer’da.