Amsterdam Üniversitesi’nin tam karşısında, Kriterion isimli sinemanın kafesindeyim. Çay, kahve, bira, sandviç ucuz. Genellikle öğrenciler uğruyor buraya. Tam ortadaki büyük masada oturmuş çalışıyorum.
Çalan bir şarkıya eşlik ediyorum yavaştan. Neyi dinlediğimin farkında bile değilim. Birden uyanıyorum. Özdemir Erdoğan söylüyor. “Kime desem derdimi ben bulutlar…” Hem de burada. Nasıl yani?
Beklenmedik Özdemir Erdoğan’ı doya doya dinlerken algılarım açılıyor, çevremle de daha çok ilgilenmeye başlıyorum. Yarım saat önce karşıma oturan delikanlıyla genç kız sohbeti koyulaştırmış. En fazla 20 yaşındalar. Konuştukları İngilizce parça parça kulağıma çalınıyordu. Şimdi yeni bir dikkatle dinliyorum.
Hocalarından (sanırım) bahsediyorlardı biraz önce. Şimdi sinemaya geçtiler. Müzik, arkadaşlar, Berlin, Almanlar, Hollandalılar, müzeler, yeniden filmler, soğuk hava, yağmur, Amsterdam’ın ufak tefek sürprizleri…
Biraz daha yakın oturuyorlar şimdi. Santim santim yaklaşıyorlar birbirlerine. Flört ediyorlar. Öyle güzeller ve öyle düzgünler ki. Aydınlık, tatlı çocuklar…
Arkadaşları içeri girip çıkıyor arada bir; masaya damlıyorlar. Hızlı espriler, küçük şakalar. Gülüşüyorlar. Sonra bizimkiler hemen yüz yüze dönüyor. Yeni bir konunun, mesela popoları ıslanmasın diye bisiklet selelerine nasıl torba geçirmek gerektiği meselesinin tadını çıkarıyorlar. Kendi taktiklerini anlatıyorlar sırayla. Nasıl acemiler birbirlerine. Bundan nasıl da keyif alıyorlar.
Keşfediyorlar. Birbirlerini keşfederken, kendilerini de... Aşkın her yanı saran alevlerle değil, arada bir çakan sürpriz kıvılcımlarla aydınlattığı o tatlı yokuşu çıkıyorlar.
Yeni yıl tatilinde ne yapacaklarını konuşuyorlar. Önceden yapılmış planlar… Bu masaya gelmeden önce. Bir sonraki tatilde birbirlerinin planına sızarlar mı?
Kız önce kahve içiyordu. Şarapla devam ediyor artık. Oğlan hep biracı. Bir iki santim daha…
Ben bunları yazarken hep karşımdalar, şu an bile. Bir ilişkinin, onların hiç bilmeyecekleri vakanüvisliğini üstlenmişim, ciddi sorumluluk bu. Bir bira da ben söylüyorum.
Ses tonları yumuşuyor. Daha çok gülüyorlar birbirlerinin şakalarına.
Ben bunları yazarken hep karşımdalar, şu an bile. Bir ilişkinin, onların hiç bilmeyecekleri vakanüvisliğini üstlenmişim, ciddi sorumluluk bu. Bir bira da ben söylüyorum.
Ses tonları yumuşuyor. Daha çok gülüyorlar birbirlerinin şakalarına.