video etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
video etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

buenos aires'in has kedisi gatito


İnternette o kadar kedi videosu dolaşırken, seyirciyi ikna etmek zor. Bana kalırsa, Arjantin'den Game Ever Studio başarmış. Şahane çizgi, basit olay örgüsü... Henüz ortada sadece trailer var, ben havasını sevdim. Buenos Aires'li kedi El Gatito ('kedicik' demek zaten) kendini bir anda çölde buluyor. Hollywood'da "Western bitti mi bitmedi mi" diye tartışılırken, Arjantin'den bir ufak destek gelmiş gibi.

Yalnız müzikte sanki bize de yakın bir ruh var. Filmin ortasında bir bozlak kopsa kimse bir şey diyemez.  

saatleri ayarlama enstitüsü reloaded

Contre temps from Contre temps Team on Vimeo.

Çok mu güzel rüyalar görüyor bu filmleri yapanlar? Contre temps, Fransa'dan bir avuç genç yönetmenin mezuniyet filmi (ayrıntılar için contretemps-lefilm.com).Yer yer acemilikler var, fark ediyorsunuz ama kafalar başka yerde. Bambaşka bir yerden geliyor.



paris londra edinburg trenler deniz

Illusionist Backgrounds from Bjorn Aschim on Vimeo.

Sylvain Chomet'nin Illusionist'ini izlemiştiniz, değil mi? Cevabınız hayırsa, ilk fırsatta -hatta hemen bu gece- izleyin. Havaya girmek için de yukarıdaki videoya bakabilirsiniz. Filmde 'background artist' olarak çalışan sanat yönetmeni Bjorn Aschim, Illusionist günlerinden bir küçük video hazırlamış. Çok da güzel yapmış.

Hatta ben de izleyeyim yeniden. 

uzun saçlı kadın ve taş basamaklar

Lady with Long Hair from Cartoon Brew on Vimeo.

Genç Macar sanatçı Barbara Bakos'un elinden çıkma pırıl pırıl bir kısa animasyon: Lady with Long Hair (Uzun Saçlı Kadın). Hem tekinsiz hem hüzünlü. Özellikle ikinci yarıdan itibaren safkan şiir. Bakos'un hayalgücüne şapka çıkarılır.

Şiir demişken, bugün Turgut Uyar'ın doğumgünüymüş. Madem bir yaşlılık hikâyesi anlatıyor Bakos, bir de Uyar'dan okuyalım güngörmüşlüğün şiirini. 'Binlerce' ile 'Uzun Saçlı Kadın' birbirine uygundur.

binlerce pazartesi geçti ömrümde
hangisiydi o çıkaramıyorum
bir kiraz yediğimi hatırlıyorum kurtluydu
demek oldukça eski

bir de saçmasapan şeyler
bir kızın dizaltını örneğin
bir adamın çirkin sigara içişini

nasıl yaşanıyor bu vesayetli dünyada
hangi çılgınlar nasıl dayanıyor buna
kimsenin soyunu sopunu bulmak görevim değil
kendi öykümü düzenlemek yetiyor bana
güzel bir öğle vakti
eski güzel bir akşamı hatırlayarak
sonra dopdolu şeyler
damacanalar gibi
içim kabarıyor

sonu olsun diyorum
neyin sonu ama
hiç değilse bu taş basamakların


Animasyon sanatçısı Bakos'u merak edenler buraya
Uzun Saçlı Kadın'ın bir de minik blogu var, o da burada 

dalgacı mahmut'un çocukluğu


Bu animasyon harikası, Pixar'dan çıkma. Orhan Veli'nin "İşim gücüm budur benim / boyarım gökyüzünü her sabah" dizeleriyle anlattığı Dalgacı Mahmut'un çocukluğuna dair. Çıraklık günleri de diyebilirsiniz. Kasketini kafasına geçiriyor ve ustalarının gözetiminde ilk işine soyunuyor... 

Yönetmen Enrico Casarosa.

beni bu tatlı sözlerle kandıramazsın



Milli İstihbarat Ajansı yöneticisi yalan söylüyor. Siber Komuta Merkezi yöneticisi yalan söylüyor. Başkan yalan söylüyor.

Senato'ya yalan söylüyorlar. Gazetecilere yalan söylüyorlar. Vatandaşlara yalan söylüyorlar. Fark etmiyor. Vatandaşları hakkında bilgi toplamadıklarını ya az az topladıklarını, gerekmedikçe bu işe girmediklerini, bazen de sadece 'kötü adamlar' hakkında malumat derdine düştüklerini anlatıyorlar. Yalan.

Devlet sıkıştığında yalan söyler. Rutini bu, şaşırmaya gerek yok.

Benim ilgi duyduğum kâr amacı gütmeyen, bağımsız, araştırmacı gazetecilik kuruluşu ProPublica'nın basit taktiği. Söz söyleyenleri art arda sıralamış, yalanları işaret etmiş, ardından da gerçekleri yazmış. Beşer onar saniyelik görüntüler, üç beş cümle yazı. Sonra da daha fazlasını bilmek isteyen okuru/seyirciyi linke yolluyor (ki daha da okumak isteği bu noktada karşı konulmaz bir hâl alıyor.)

Hepsi bu kadar. En ağır, en teknik, en sıkıcı dosyaları yazan bir kuruluştan basit bir çözüm. Cesur olduktan sonra, uygulaması da hiç zor değil.

PS: Bir umudum devletin bulabildiği her bilgi kırıntısını toplaması. Toplasın, yedeklesin, biriktirsin bir kenarda. İşlenemeyecek kadar çoğalsın bilgiler. Ben gereğinden fazla bilgi topladığımda, haberi yazamıyorum.

  

ışık biraz daha ışık

Borrowed Light from Olivia Huynh on Vimeo.

Güne başlamak için, günü kapatmak için. Işık biraz ışık...

Ne zamandır ihmal etmişim kısa animasyonları. Biraz daha peşlerine düşeyim.

Terk edilmiş bir gözlemevinin son sakini, şehirlilere bir güzelliği hatırlatmak ister ve olaylar gelişir. Geliştiren Olivia Huynh isimli genç bir sanatçı.  Sade, sürprizli, sokulgan bir animasyon... Orijinal ismi Borrowed Light (Ödünç Işık).

siste saklanan kasabaya güvenme



Bu aralar kısa animasyona sardım, daha günlerce böyle giderim. Meksikalı Emilio Ramos'un Niebla'sı mücevher gibi bir film, çevirip çevirip izliyorum. Sisiyle, koyunlarıyla, gelmeyen Rosario'suyla Marquez'in akrabası. Yedi dakikada büyülü gerçekçilik.

küçük korku dükkânı

Bir İspanyol bir hikâye anlatıyorsa mutlaka dinleyin. İyi anlatır, sizi de içine çeker. Son zamanlarda en benimsediğim kahraman Alma da, bir İspanyol'un, Rodrigo Blaas'ın elinden çıkma. Çizgiye zaten diyecek yok, müzik muazzam, hikâye usta işi, Alma'ın kapıya kartopu fırlattığı sahneyse paha biçilemez.


günler geçer ve çalışır şafağın değirmeni

a Forest Year from motionkicker on Vimeo.

ABD'li Samuel Orr, ormandaki evinin penceresine kamera kurmuş ve on beş ay boyunca kayıt yapmış.  Ne iyi etmiş. Seyrettikçe huzur doluyorum. Harika bir iş.

Diğer projelerine göz atmak (ve destek vermek) isteyen varsa, bu linke buyursun.

Başlık, tabii ki, Turgut Uyar'dan...


güzel çiçek, vahşi meyve, isimsiz...



Uzaklarda memleketin gerçeklerine olduğu kadar meydanlarına da Fransız kaldığım için, şu aşağıdaki Fransızca şarkıyla avunuyorum bugün. Georges Moustaki dileyene Mayıs'ın güzel çiçeğini dileyene vahşi meyvesini armağan ediyor. Umut etmek, devam etmek ve yeniden başlamak için... Meydanları dolduran ve doldurmayan dostlarım, 1 Mayıs'ınız kutlu olsun.

Üstteki fotoğraf: Elif Key, 1 Mayıs 2011

>

yağmurcu



20 yıldır telif hakları için uğraşıyordu; sonunda başardı. Kate Bush, James Joyce’un Ulysess’inde Molly Bloom’un söylediklerini şarkılarına aktaracak. Bu vesileyle Bush’un güzelim şarkısı Cloudbusting'in güzelden öte video klibiyle güne başlayalım. Bir şarkıya çekilmiş en güzel video bu olabilir mi? Donald Sutherland döktürüyor. Yönetmen Julian Doyle da Terry Gilliam’ın ekibinden.

İnsanlığın en kötü buluşu sanırım bulaşık makinesi. Halbuki en güzel fikirler, bulaşık yıkarken akla geliyor.

Radikal’in üniversite giriş sınavı rezaletini üst üste üç gün manşet yapmasına bayılmıştım. İyi de ön sayfalardı. Bugün bırakmışlar artık.

Bu dünyaya hiçbir şeyi allak bullak etmemek için gelmiş olan kişi, ne dikkate alınmayı ne de tahammül edilmeyi hak eder. Rene Char

kurosawa'nın nükleer cehennemi



Sanat yine hayatın ötesinde... Japon yönetmen Akira Kurosawa, 1990 yapımı Düşler'de nükleer belasını da anlatmıştı. Filmde, Fuji Dağı'nın eteğindeki santralin altı reaktörü birden patlıyor. Patlamalar sonrası cehenneme dönen okyanus kıyısında, hiçbir yere kaçamayan üç kişi (iki de çocuk) aralarında konuşuyorlar.

Eteğinde iki çocukla, kadın, ağlamaklı: Nükleer santral güvenli, dediler. Sorun insanda, insan hatası olmazsa, hiç sorun yaşanmaz dediler. Ne yalancılarmış!

Kurosawa, Hiroşima'yı görmüştü tabii. Nükleer enerjiyi kullanan ülkesine de bu yüzden çok kızgındı. O çaresiz insanları "yalancılar" diye haykırtması boşuna değil. Ama yalana devam! Orada da, burada da.

japon çocuklara kötü masallar



Japonya'da anne baba olmak ne zordur şimdi. Çocukları, saklasalar da herkesin yüzünden okunan korkunun, paniğin nedenini öğrenmek için soruyordur da soruyordur. Ne anlatacaksın? Nükleer santral desen, atom enerjisi desen ne fayda.

Onca derdin arasında bu problemi de çözmek için bazı hayır sahipleri oturmuş aşağıdaki videoyu üretmiş. Fukuşima'da neler olup bittiği bir çocuğa ne kadar anlatılabilirse, o kadar anlatmayı başarmışlar. Hem özetlemişler, hem de umut vermişler. Üstelik en kötü senaryoyu açıklamayı da ihmal etmemişler. Kısacası, evladım, santral gaz kaçırıyor, aman altına yapmasın, bezinden de akıtmasın, diyorlar. İşte o zaman, Fukuşima'da yaşayanlara çok yazık olacak, diye şimdiden söylüyorlar. Riski anlatıyorlar.

Bize şu kadarcığını bile anlatmıyorlar, hesap edin gerisini.

o gerçeklik ihtimali



Bugünkü Guardian’da, tam 139 yıl önce bugün yayımladıkları bir edebiyat eleştirisi var. 1871'deyiz. Alice Harikalar Diyarında’nın yazarı Lewis Carroll, Türkçe’ye Aynanın İçinden diye çevrilen “Through the Looking Glass, and what Alice had found there”i henüz çıkarmış, eleştiri de sıcak sıcak yazılmış. Guardian’ın nedense ismini vermediği yazar diyor ki: “Çok popüler olan bir kitabın devamı nadiren başarılı olur. Alice’in son maceralarının öncekilere denk olduğunu söyleyemeyeceğiz. Parodilerin tatlı absürtlüğü azalmış; saçmalıklar o kadar tuhaf değil, geçişler biraz zorlama. İmkansızlıkları tabii gösteren, o gerçeklik ihtimali havası yok. Bununla beraber, Carroll, 'Through the Looking Glass' ile çocuk kitabı yazarlarının hepsini aşmış. Kendisi dışında…Çocukların saygısına eşit derecede mazhar olabilecek bir rakip bulmak için, Çizmeli Kedi’yi üreten o meçhul dahiye kadar gitmemiz gerekir.”

Bir başarısızlık daha güzel övülebilir mi? Bu post'un girişindeki video, Carroll’ın ve onun kadar tatlı, meçhul eleştirmenin şerefine geliyor. iPad için Alice Harikalar Diyarı uygulaması. Atomic Antelope üretmiş. Bizim Bahar’ın (Kader) da sık sık (ve beğenisini göstermek için) dediği gibi: İnsanın bileklerini kesesi geliyor!

televizyona söz geçiremeyen bakan



Yukarıdaki videonun şimdi yazacaklarımla bir ilgisi yok. Sadece demokratik özerklik tartışması açısından kötümser bir hatırlatma yapmak istiyorum. Malum, devlet televizyonu TRT, hükümete bağlı değil, yasayla sabit, özerk bir kurum. Beri yandan, İngiltere’nin belki de ayakta kalan tek emperyal unsuru BBC televizyonu da özerk. Geçen haftalarda, İngiltere’nin muhafazakâr kültür bakanı Jeremy Hunt, çıkıp bu televizyon hakkında veryansın etti. Yayın programından şikâyetçiydi. BBC’nin yönetici ve programcılarının çoğunun solcu olmasından dem vurdu. “İmkân olsaydı, ya İşçi Partisi’ne ya da Liberal Demokratlar’a oy attığını görürdük,” diyordu Hunt. “Kamuoyunun genel çizgisinin uzağındalar.” Kamuoyu diyorsa, siz muhafazakâr kamuoyu anlayın.

Bu bir tehdit değil, şikâyet sadece. Bakan, televizyon hakkında halkına dert yanıyor. Üstelik BBC’de bu adamın soyadı hakkında daha geçen hafta gerçekten sersemce bir pot kırıldı. Canlı yayında, bir programcı, Hunt diyeceğine, dili sürçerek (belki de sürçmeyerek) cunt deyiverdi. Bu blogun terbiyesi çeviriye müsait değil, dileyen şu linke tıklar.

Eh, özerklik işte böyle bir şey. Bunun için terbiyemiz müsait, TDK özerklik sözcüğünün karşısında tam olarak şöyle yazmış: “Ayrı bir yasaya bağlı olarak kendi kendini yönetme yetkisi olan (kuruluş, devlet vb.), muhtar, otonom.” BBC’nin bu topraklardaki muadili TRT’yi düşünün ve kendiniz karar verin. Özerklik de, nereye kadar? Üstelik silahlısıyla külahlısıyla bu kadar iktidar talibi varken.

Gelelim şu yukarıdaki BBC videosuna. O da bu kaygılı blogun size BBC'li küçük bir mesajı olsun.

greed, greed, more fuckin' greed



Yeni kahramanım bu amcadır. Herhangi bir meseleyi bu kadar net ve sağlam bir şekilde ortaya koyan birisini hiç görmemiştim. Kendisi ABD’de yaşayan bir İrlandalı; adı sanı belli değil. Kelt Kaplanı diye tanınan İrlanda’nın içine düştüğü bedbaht durum vesilesiyle kendisine mikrofon uzatıldığında “Gerçekten öğrenmek ister misin, yeğenim” şeklinde meseleye yaklaşıp iki dakikada her şeyi özetliyor. “Greed, greed, more fuckin’ greed…” diye giriyor önce (mealen “götüren hanuduyla götürdü, bir yiyen bir daha doymadı.) Sonra “Bütün Batı dünyasında durum aynı" diyor ve bu işe kimin sebep olduğunu, kimin kazanç sağladığını ve hesabı kimin ödediğini tamamı renkli sözcüklerle anlatıyor. Fuck’ları, asshole’ları havada uçuşturan amcam, röportajın sonunda meseleyi sulandıran gazeteciye de sağlam bir ayar veriyor: Fuck off!!!

İşte böyle; sağlam ciğer sağlam vücutta bulunur. Ciğerden konuşuyor amcam. Videoyu izleyen İrlandalılar, Youtube’da “bu adam gelsin İrlanda’nın başına geçsin” diye yorum bırakmışlar. Yetmez, gelsin buraları da yönetsin. Gözlüklerinin de ayrıca hastasıyım.

fransız usulü fahriye abla


Gece gece Gary adındaki bu küçük oğlan çocuğuna üzüldüm. Frankofon Fahriye ablasına ne yapsa ulaşamıyor. Gary'nin müthiş güzel resimlenmiş hikâyesi Clément Soulmagnon, Yann Benedi, Sébastien Eballard ve Quentin Chaillet isimli arkadaşların elinden çıkma. İlgilenen Google'layarak diğer işlerini de takip eder.

Fahriye Abla demişken, söylemeden geçmeyeyim. Beğendiğim bir şiir sayılmaz; ama "açık saçık şarkılar söylerdin en fazla" dizesini pek severim. Bu söyleyiş, bana niyeyse esrarlı gelir. Hem nasıl açık saçık? Ahmet Muhip Dranas yaşasaydı bir fırsat yaratıp sorardım mutlaka: Onlar hangi şarkılardı, sayın Dranas?

Şairin eşi Münire Dranas'la Fahriye Abla mevzusuna da giren bir röportaj şurada. Akşam'dan Ebru Toktar Çekiç'in imzasıyla. Yalnız dikkat, Fahriye Abla'ya ilişkin romantik hayalleriniz tuzla buz olabilir; benden söylemesi.

Eh, aşağıda da malum şarkı.

eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...