bilim

Profesör her gün bir başka hayvan götürüyor. Önce kedileri taşıdı sırayla. Adayı önden bir kolaçan etsinler diye… İlk gece, o karaya döndüğünde, adada kalan kedi tüm kıyıyı dolaşmış. Profesörün sağa sola koyduğu kameralarda sabit. Kedinin yürüdüğünü, durduğunu, uzun uzun dalgaları seyrettiğini görüyoruz. Sabaha kadar tekrarlanıyor bu döngü. Profesör ertesi gün bir başka kediyle adaya gelene kadar uyumuyor ilk kedi. Ancak profesör kulübeye geldiğinde… Sonra akşama kadar uyuyor. O gece iki kedi de kulübeden çıkmıyor. 


coğrafya

Önce harita çizersin. Orta boy bir coğrafya atlasının üzerinden kopya ederek… Sonra isimlere bakarsın. Köy adları, uzak şehirler, denizle birleşen ırmaklar. Ertesi gün unutacağını bilsen de bir iki ismi ezberlemeye çalışırsın. Telaffuzu en zor olanları, dilde hiç dönmeyenleri seçersin. Nasıl bir yerdir o tuhaf isimli şehir? Senin gibi çocuklar yaşar mı orada? Büyüdüğünde oraya gidecek misin acaba? Uyursun. Hepsini, bütün isimleri, bütün soruları unutarak uyursun.


oktay opaz

Ben Octavio Paz demiştim; yanlış anlaşılma işte, karşıdaki Oktay Opaz dediğimi sanmış. Öyle de yazmış. 

Düzelttik sonra. 

Ya Oktay Opaz?

Sen ne güzel müstearsın... Tamamsın.

PS: Octavio'u Midjourney, Oktay'ı ChatGPT çizdi 



kim yaptı bu yolu?


Javaplein'deki kütüphaneye geldim. 


Birkaç Türk oturmuş, kütüphanenin orta yerinde siyaset konuşuyorlar. Yaşlıca bir adam "Türkiye’deki her hizmeti Tayyip mi yaptı" diye veryansın ediyor. “Urfa Tüneli mesela”; diyor. “Kim yaptı bunu?” “1999’da yapıldı. Tayyip mi vardı?” 


Eski kuşağın iyi bir temsilcisi olarak, kendi yaptığı her işi tarihiyle hatırlatıyor: “2002’de ben Türkiye’ye otomobille gittim; Edirne’den bir girdim; dört git-dört gel yol var; Tayyip mi vardı daha?” 


Diğerleri sessizce, araya girmeden dinliyor ama bu adama katıldıklarını sanmıyorum. Her şeyi Erdoğan'ın yaptığını düşünen, ondan önce Türkiye Cumhuriyeti’nin belki var olduğuna bile inanmayan çok insan var. Erdoğan’ın kendisi bile artık buna inanıyordur belki. 


PS: Resim, Midjourney'nin, tam olarak bu değil ama bu da fena değil

işleri hatırlamak

İranlı bir kadının işlettiği bir kafedeyim. Bir ay önce yine buraya gelmiştim. Verdiğim siparişi hatırladı: Çırpılmış yumurta ve Americano (kahvesi double shot). “Aynısından değil mi” diye sordu. İşini böyle yapan insanlar var… 

Buraya ilk defa A. ve Dino'yla beraber gelmiştik. A. bir süre sonra işe gitmek için çıkmıştı. Kadın bana, “İki kişi mi gelmiştiniz, daha önce geldiniz değil mi; yok yok, sizi başka bir çiftle karıştırdım” demişti. Şimdi yan masada bir adama da buna benzer bir şeyler söyledi. Kadın hayatını (ya da işini) ‘hatırlayarak’ yaşıyor. Ama İranlılar hep böyle değil mi? Hayatlarını hatırlayarak yaşıyor hepsi. İşleri hatırlamak. 


Biz Türklerin işi ne? Unutmak… Umursamamak… 


PS: Kafe, resimdeki değil. Ama Midjourney bunu çizdi. Sesimi çıkarmadım.

mesafe için

"(...) Yani bir eskrim sporu niye var diye soruyorduk Konservatuvar’a girdiğimizde. Niye eskrim diye ders var? Rahmetli Sait Tayla çok muazzam bir insandı, hocamız. Ben kendisiyle eskrim yaptığımda yetmiş küsurundaydı Sait Bey. Derdi ki, 'Evladım mesafe için bu dersi koyduk. Nerede duracağını, nerede kalkacağını; nerede eğileceğini, nerede doğrulacağını; nerede konuşacağını, nerede susacağını öğren diye bu dersi koyduk. Yoksa karşıdakini bu kılıçla böğründen del diye değil bu ders.'"

Ahmet Mümtaz Taylan / Ara Toplam (Röportaj: Irmak Zileli)

bir homeros'un yoksa

Melvyn Bragg’ın ‘In Our Time’ podcast’ında Hititler bölümü... Üç akademisyen (ki biri Bilkent’ten İlgi Gerçek) oturup konuşuyor


Bin tanrılı Pantheon denirmiş. O kadar çok tanrıları var ki… Doğa tanrıları, yerel tanrılar, birçok medeniyetteki temel tanrılar, sonra fethedilen yerlerden devşirdikleri tanrılar. Krallar da öldüğünde tanrı oluyormuş. O kadar ki bir kralın ölmesi fiili tanrı olmak anlamına geliyormuş. 


Gözden kaçan bir medeniyet Hititler... Nispeten çok yeni bulunmuş. Yunanlılar kadar göz önünde kalmadığından popüler de değil. Bir de sadece devlete dair kayıtlar bulunmuş. Edebiyatı, mektupları, anıları yok.


Bir Homeros’u yok.


Bir Homeros'u olsaydı, sanırım bu tanrı yüküyle birlikte Olimpos Dağı’nı solda sıfır bırakacaktı.


ilk burdurlu

A. ile bir kafeden çıkmıştık ki, aceleyle dönüp bir şey unuttum mu diye masanın üzerine bir daha baktım. Unutmamışım. O sırada yanımızda bir...