Şehrin merkezinde çok iyi bir patatesçi var. Merkezde ama azıcık da saklanmış bir yerde; oralardan geçiyorsam bazen uğruyorum. Kuyruktaki turistlerle beraber Belçika usulü patates kızartmamı bekliyorum. Değiyor beklemeye.
Geçen yine uğradım. Kuyrukta sıra bana gelince, önümdeki turistlere uyup ben de İngilizce sipariş verdim. Bu patatesçinin bir numarası da güzel sosları. Yukarıda görünür bir yerde envai çeşit sosun ismi yazıyor. Baktım, benim çok sevdiğim yeşil biber sosu yok.
“Artık yok mu” diye sordum.
“Maalesef” dedi kadın. “Bir süredir yok.”
Hayıflandığımı görünce, “Biz de onu seviyorduk ama elimizde değil” dedi.
“Neden” diye sordum bu defa.
“Hımmm” diye düşündü. “Nasıl anlatsam ki, İngilizcesini bilmiyorum o kelimenin” dedi.
Döndü, küçücük dükkânın dibinde, elinde tava patates kızartan arkadaşına sordu. Nasıl anlatabileceğini… Ben o sorarken meseleyi anladım ama ne yapalım, şimdi bir defa İngilizce sormuş bulundum; anladığımı söylersem anlamsız olur! Karışmadım...
Tavalı arkadaş da bilemedi.
Pes etmediler ama. Doğru çeviri için cep telefonuna başvurdular. Sonra yüzü aydınlandı kadının; “hah” dedi:
“İflas… Sosu yapan firma iflas etti!”
Şimdi yeni bir sosçu arıyorlarmış.