Burada çokça dergilerden bahsediyorum. Kapaklar yayımlıyorum, alıntılar yapıyorum. Ukalalık ettiğim oluyor, farkındayım. El verirse daha da edeceğim, kusura bakmayın. Billahi sevdiğimden...
Her şeyin bir sebebi var. Benimkilerden birini yukarıda gördüğünüz Serhat Gürpınar illüstrasyonu anlatıyor. Dergicilik virüsünün kanıma karıştığı canımın içi Aktüel geçen hafta 20 yaşına bastı. Özel sayı hazırlandı; röportajlar, yazılar, efsane kapaklar vs... Serhat’ın (ki kendisi dergiye en çok hakkı geçen üç beş isimden biridir) çizimi başka bir şeyi tarif ediyor ama: Derginin mahremini.
İşlerin gevşediği, temponun düştüğü anlar sıktır; ama mesaisi de uzundur dergilerin. “Karımı/kocamı bu kadar görmüyorum” esprisi yapılmaz bile. Geceler illa ki sabaha döner; ulaştırmayla kavga edilir; yağlı yemek paketleri çöpleri, içtiğiniz kahve kuyuları doldurur; sigara sayısı moral bozar. Ama bitmeyen dergi yoktur. Siz bitersiniz.
Aktüel işte 20 yıldır düşe kalka bu rutinle yürüyor. Basınımıza çok isim verdi, vermeye devam edecek. Hatası günahı da çoktur ama ona karşı objektif davranamam. Sonuçta, evet, klişe tabirle orası bir okuldu ve mezunlar listesinde benim de adım var. Kaçla geçtiğimi bilemem ama bu beni gururlandırıyor. 2004 Eylül’ünden 2007 Aralık’ına kadar orada iyi kötü haber yaptım, karşılığında maaş aldım ve bugünkü hayatıma eşlik eden dostlarımın çoğuyla tanıştım.
Burası önemli... İnsan böyle anlarda duygusallaşıyor ama bordrosunda olduğunuz ve kaderinizin aslında büyük patronun iki dudağı arasına sıkıştığı kurumlar için bu kadar coşkuya gerek yok. Mesele şu: Aktüel’ün de altında olduğu çatıda bize iyi bakıldı diyemem ama biz, orada çalışanlar, birbirimize iyi baktık. Oraya okul demek yetmez; birbirimizin ailesi de olduk. Halen de öyledir.
Başka çare var mıydı ki? Tecrübeyle sabit, Türkiye basınında dergiler hep üvey evlat muamelesi görür; ne patron yaptığınız işten tatmin olur, ne okur sevgiyle bağrına basar. Gazete ve televizyonlarda çalışan meslektaşlarınız (yolları dergiden geçmiş olsa ve hatta sonra yine dergilere dönseler bile) yaptığınız işi kullanır ve kaynağı görmezden gelirler. Dergilerde çalışmak bu sevimsiz ve tüketen baskıyı da göğüslemek demektir.
Aktüel’den yirmi yılda çok stajyer, muhabir, editör, genel yayın yönetmeni geçti; derginin kendisi de, güzelim yayınları boğan işte bu kasvetli basın yaşayışının içinden yirmi yıldır geçiyor. Yine sabahlara kadar dergi yapılıyor. Yine kahve yine sigara... Yirmi yıldır birikiyor emek. Hikâye devam ediyor.
Oradaki arkadaşlarıma selam ederim. Özel sayının derdi bol olur, ellerine sağlık. Yirminci yaşı da yakıştı dergiye. Bundan sonraki 20 yılında, dergilerin el üstünde tutulduğu bir ortamda yaşayacağını umalım Aktüel’in.
Dergiler güzeldir ne de olsa. İptiladır... Müptelalara selam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen ne dersin?