beyaz limuzin

Gece… Bomboş, geniş bulvarda yürürken, yanımdan beyaz bir limuzin geçti. Ağır çekimde, bir ağırlığı yokmuş gibi. Tekinsiz. O kadar sessizdi ki, sanki ayın yüzünde bir başımızaydık. Sürreal bir an. Sevdiğim bir an. Limuzinin kapkara camlarına baktım. Camların ardından bana bakan var mıydı? 

Elimi cebime götürdüm. Gayrıihtiyari. Karanlık gecede silaha davranırcasına, telefonumu aradım. Buldum. Bir fotoğraf çekecektim. Belgelersem bu an gerçek olacaktı. Benim olacaktı.


Vazgeçtim. “Ne yapıyorum ben” diye düşündüm. Neden illa kendime bir kanıt üretmeye çalışıyorum? Neden bir şeyin fotoğrafını çekmezsem gerçek sayılmazmış gibi geliyor? Ne ara kapıldım bu fikre de, ıssız bulvarda, kayıp giden bir limuzinin arkasından bile elimi cebime atıyorum. 


Hayattaki bir minik karşılaşma. Önemsiz ama kendi içinde görkemli bir an. Unutur giderdim. Yaşanmış kalırdı.


Şimdi bunu yazdım. Yine yaşanmış kalacak. Fotoğrafsız da. 



* Resim, Edward Hopper’dan bir ‘gece’si (1921). 

7 yorum:

  1. Fotoğraf çekmemek için kendimi eğitiyorum...

    YanıtlaSil
  2. Eski arkadaşlarla toplandığımız bir akşamdı. Gecenin sonunda kalkıp, dağılma öncesi yapılan o son ayak üstü veda muhabbeti sırasında içimizden biri "haydaa, bir tane bile fotoğraf çektirmedik" demişti. Fotoğraf çekmenin dahi akla gelmediği kadar güzel bir akşamdı işte; bu devirde bundan iyi, bundan daha gerçek an mı olur, bundan iyi kayıt mı olur diye düşünürüm hep.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel bir akşam. Bir defa bile telefona bakmadık var bir de. Ama bunu söyleyemiyoruz daha. Bir daha söylenecek mi, emin değilim.

      Sil
  3. Ne yapmak isterdim biliyor musunuz, hemen cebimden ufak eskiz defteri çıkartıp o anın karakalem resmini çizebilmek, o duygunun. Fakat çizimim berbattır :) şanslı insanlar çizebilenler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Onu ben de isterdim, daha çok defter tutmak için ama. Hem yazıp hem çizebileceğim bir defter.

      Sil

Sen ne dersin?

yeşil sos niye bitti?

Şehrin merkezinde çok iyi bir patatesçi var. Merkezde ama azıcık da saklanmış bir yerde; oralardan geçiyorsam bazen uğruyorum. Kuyruktaki tu...