insan cam gibidir

Sabah. Deniz şıkır şıkır, akvaryum gibi. 

Birkaç gün geçince, suyun o ilk, fena çarpan soğuğuna da alışıyorsunuz. İskele olsa iki saniyelik bir mesele bu. Ama denize kumsaldan yavaş yavaş yürüyerek girdiğinizde akıl oyunlarına dönüyor iş. “Üşümüyorum, üşümüyorum” diye kendinize telkinlerde buluna buluna yarı belinize kadar geliyorsunuz. 

Eh, ben her durumda atlıyorum suya. Hemen. O sadece üç-beş saniye süren şoku seviyorum. Hem bu akıl oyunlarına karnım tok. 

Yine aynısını yapacakken, kumsalımızın gedikli yaşlı adamlarından biri uzaktan komut veriyor: 

“Dur”

Duruyorum. Boynuna kadar suyun içinde adam. Dizlerini kırmış, yarı oturur halde, bulunduğu yerden mutlu, gözleri güneşten kısık, süzüyor beni. Ne diyecek diye bekliyorum. 

“İnsan cam gibidir” diyor. 

Afili laf ama sebep? Biraz bön bakıyorum belki. Açıklama geliyor. 

“Yine atlayacaktın suya, atlama öyle hemen”

Doğruluyor; su, şimdi olması gereken yerde, göbeği hizasında. Üzerine avuç avuç su dökünüyor. Ellleriyle göğsünü, sırtını ovalıyor. “İşte böyle yapacaksın” diyor. “Sen yapmıyorsun, hemen atlıyorsun suya, olmaz.”

İzlemiş beni. Benim de onu ve denizde kusursuz bir üçgen kurduğu arkadaşlarını izlediğim gibi izlemiş. Rutinimi çıkarmış. 1-1 berabereyiz. Güzel. 

Sırıtıyorum. “Haklısınız” diyorum. 

Onaylanan haklılıktan güç alarak konuşuyor şimdi: “Tek bir damar ya! Tek bir damara bakar. Birden bir şey olur; belli olmaz yani, aniden atlayınca, sakın. İnsan cam gibidir cam. Kırılır.”

Haklı mı haksız mı bilmiyorum; tartışmak da istemiyorum, suyuna gidiyorum. “Doğru” diyorum. “Yavaş yavaş gireyim bundan sonra.”

“Benim ayağımın altı odun gibiydi, odun” diye devam ediyor sohbete. “Kan çevrimi yoktu. Yeni mahalle doktoru ‘Suya gir’ dedi, ‘Ayağın yumuşasın; sonra kumda yürü, açılır’ dedi." 

“Açıldı mı" diye soruyorum, sohbetin buraya nasıl geldiğini bilemeyerek. 

“Açılmaz mı, rahatım şimdi. Yumuşuyor burada, sonra gidip orada yürüyorum.” Kumsalın ileride kimseciklerin olmadığı bölümünü gösteriyor. 

“Bu saate kadar kimse bir şey dememiş miydi; çok ağrınız olmuştur” diyorum. Bu sohbetin hür ve eşit iradeli bir ortağıyım artık.

“Acımıyordu ama kan çevrimi yoktu işte. Genç doktor dersin, hafife alırsın ama bildi adam. Odun gibiydi ayağım.”

“Keşke daha önce karşılaşsaydınız böyle biriyle” diyorum. Hayıflanıyorum hakikaten.

Karşılıklı susuyoruz. Yeni ısındığım sohbet bitmiş demek ki.

İleriye doğru hamle yapıyorum. Selamlaşıyoruz; ‘Bu kadar konuşmak yeter, artık yüzelim’, der gibi. Suya atlayamıyorum tabii. Çaresiz, yalpalaya yalpalaya biraz daha yürüyorum. 

“‘İnsan cam gibidir’ de iyi eğretileme yalnız” diye düşünüyorum. Nereye çeksen gelir. "Yazarım bunu" diyorum. 

Hafifçe arkama bakıyorum; kumsala çıkıyor adam. Yürümeye hazırlanıyor. 

Su boğazıma kadar geliyor artık. Kafamı sokup yüzmeye başlıyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sen ne dersin?

eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...