Jean-Claude Carrière’i ben Umberto Eco ile yaptığı söyleşi kitabıyla tanıdım: Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın.
Okudukça da sevdim. Sinemacı, yönetmen, aktör, senarist, yazar, her tarakta bezi olan eski usul bir entelektüel. Aynı masada oturmak isteyeceğiniz, sabaha kadar anlatsa dinleyeceğiniz insanlardan.
Geçtiğimiz günlerde Carrière’i kaybettik. Tam anlamıyla, geç bulup, geç tanıyıp da çabuk kaybetmiş olduk. ‘Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın’ın benim gibi hevesli çok fanı olduğunu biliyorum. Bu fanların Carrière’den yeni sözler duymak isteyeceklerini de tahmin ediyorum. İhtimaller tükendi. Onun masasına oturamazdık zaten ama başka bir masa olmayağını da şimdi idrak ediyoruz.
Aramızdan daha erken ayrılan Umberto Eco sanırım benim bu blogda adını en çok andığım yazardır. Carrière’i de burada anmış olayım. Kitabın parıltısı blogda da devam etsin isterim.
Beni çok düşündüren şu soruyu ortaya atmıştı Carrière: “Başımıza bir felaket geldiğinde hangi kitapları kurtarmaya kalkacağız? Evinizde yangın çıktı, ilkin hangi kitapları kurtarmaya çalışacağınızı biliyor musunuz?”
Çok kafa patlattım bu soru hakkında. Epey kitap var; sevdiğim, sakladığım, dönüp dönüp baktığım… Koleksiyon parçası, yazarından imzalısı, cildi havalısı… Hangisi, hangileri? Zihnimden onlarca kitap geçti. Hiçbiri, hiçbiri dönüp kurtarmaya koşacak kadar önemli gelmiyor şimdi. Yani önemliler elbette ama bir şekilde bende yer etmişler zaten. Nereye gidersem beraberiz. Kurtarmaya ne hacet.
Zaten ilk aklıma gelen eserlerin de artık kitaplığımda durmadığımı fark ettim. Çok taşındım, arada dağıldılar. Bazılarına herhalde arkadaşlar el koydular. Bende değiller. Kurtaramamışım zaten.
Bir de elbette anısı olanlar var. Başkalarının verdikleri, kendi kalplerini sayfalara yükledikleri… Benim başkalarının kitaplığından aşırdıklarım… Hatıralar. Ama insanları birer ikişer kitapla, objeyle sınırlamak olmaz. Hem böyle yapınca unutuşun da yolunu açıyoruz. Geçelim.
Belki sadece hayatın bir döneminde kalbime yerleşmiş, çok içimden sevdiğim, okuya okuya aşındırdığım bir kitabı o hengamede gözüme ilişirse raftan çekip almak, cebime koyup hayata yeniden tek o kitapla başlamak isterdim. Böyle birkaç tane var, hepsi de uyar, hepsi kabulümdür.
Ama ilk aklıma gelen de kitaplığımda artık olmayanlardan. Paul Auster’in Cebidelik’i… Kimbilir nerede? Ne yapalım, böyle denk geldi.
Benim cevabım böyle. Siz ne kurtarırdınız diye de soruyorum elbette. Hem Carrière’i daha güzel nasıl yad edebiliriz ki?