amerika'nın en pis işi - bana yalan söyleme
Araştırmacı gazeteciliğin pirlerinden John Pilger'in harika derlemesi Bana Yalan Söyleme (Araştırmacı Gazeteciliğin Şahikaları altbaşlığıyla) Türkçe'de. Mehmet Harmancı agorakitaplığı için temiz bir Türkçe'yle çevirmiş. Yayımlanalı 3 ay oldu, ben ancak okumaya başlayabildim. Kitap otoritenin karşısında durabilen ender gazetecilerin, Dachau'daki toplama kampından, Çeçenistan'daki kirli savaşa, Felluce'de yaşananlardan Güney Afrika'daki Apartheid rejiminin kurduğu ölüm mangalarına kelle koltukta tanıklıklarıyla dolu. Pilger, toplumsal meselelerde söylenen yalanları da ıskalamıyor. Aşağıda, Fast Food Nation: What the All American Meal is Doing kitabının yazarı Eric Schlosser'in et kesimi işindeki dehşetli çalışma şartlarını anlatan makalesinden bir parçayı aktarıyorum. Schlosser'e göre ABD'deki en kötü iş bu.
"Bugün et kesimindeki en tehlikeli işleri gece geç saatlerde çalışan temizlik ekibi yapar. Bu işçilerden çoğu yasadışı göçmenlerdir. Bunlar ‘bağımsız anlaşmalılar’ olarak anılıp mezbahalar tarafından değil de, temizlik şirketleri tarafından tutulurlar. Saat başı ücretleri üretim işçilerininkinden üçte bir daha azdır. Ve işleri o kadar güç ve o kadar korkunçtur ki, tanımlamakta sözcükler yetersiz kalır. Bugün ülkenin mezbahalarını temizleyen kadın ve erkekler kesinlikle ABD’nin en kötü işini yapıyorlardır. Eski bir temizlik işçisi bana, 'O işi yapmak için insanın gerçekten umutsuz olması gerekir,' demişti.
Bir temizlik ekibi mezbahaya geldiğinde, ki genellikle geceyarısıdır, devasa boyutlu bir pislikle karşılaşır. O gün her biri 500 kiloluk üç ila dört bin sığır kesilmiştir. Mekânın güneş doğmadan temizlenmesi gerekmektedir. İşçilerden bazılarında su geçirmez giysiler varsa da, çoğunluğunda yoktur. Başlıca temizlik araçları 80 dereceye ısıtılmış yüksek basınçlı su ve klor karışımı püskürten hortumlardır. Su sıkıldıkça mekân yoğun bir sisle kaplanır. Görüş bir buçuk metreye düşer. Taşıyıcı bantlar ve makineler çalışıyordur. İşçiler bantların üstünde yürüyen kaldırımlardaymış gibi durup suları püskürtürler. Merdivenlere çıkıp üst geçitleri yıkarlar. Masaların ve taşıyıcı bantların altına, kanlı pisliğin içine girip yağ, dışkı ve et parçalarını temizlerler.
Gözlükler ve güvenlik gözlükleri buharla kaplanır. Tesisin içindeki ısı bir süre sonra 40 dereceyi geçer. Makineler çalışırken ekip üyeleri birbirlerini göremez ve duyamazlar. Yakıcı derecede sıcak ve kimyasal karışımlı suyu birbirlerine püskürtürler. Çıkan buhardan mideleri bulanır. IBP’nin tesislerinde çoğunlukla kullandığı DSC Sanitation Management şirketinin işçilerinden Jesus işte geçirdiği her gece sonunda feci baş ağrılarına tutulduğunu anlattı. Bir arkadaşı her temizlikte kusarmış. Diğer işçiler kusan gençle alay ederlermiş. Jesus kokunun yıkanmakla çıkmadığını, vardiya sonunda ne kadar sabun kullansa kokuyu eve taşıdığını söylemişti."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
yeşil sos niye bitti?
Şehrin merkezinde çok iyi bir patatesçi var. Merkezde ama azıcık da saklanmış bir yerde; oralardan geçiyorsam bazen uğruyorum. Kuyruktaki tu...
-
Bazı filmler kendinden başka hiçbir şeyle anlatılmıyor. O kadar yoğun oluyorlar ki ne bir kitap ne bir film ne de bir geçmiş an geliyor ...
-
The Village from Pedro Sousa | visuals on Vimeo . Arkadaşlarım bir bir tatile gidiyor. Öyle tatil köyü, otel motel sevmiyorlar. Küçücük kö...
-
Şehrin merkezinde çok iyi bir patatesçi var. Merkezde ama azıcık da saklanmış bir yerde; oralardan geçiyorsam bazen uğruyorum. Kuyruktaki tu...
-
Berlin'de yaşayan Güney Koreli yazar Byung-Chul Han'dqan özgürlük üzerine... Sözcükler arasında ilginç bir gezinti... “Halbuki özgü...
-
İnsanın bir 'akışı ' var, onu öğrendik, tamam. Ya da öğrenmediysek de bildik. Acaba evrenin de mi bir akışı var? En azından kişinin...
-
“Güliver kompleksi. Kendini ölçüye vurabilmek. Mağdurluk numarasına yatmadan, mazoşizm şehvetine yaslanmadan gerçek hüviyetini tespit edebil...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen ne dersin?