sirk


İ
plere tutunanlar, ateş yutanlar, bıçak atanlar… Bükülenler, katlananlar, uzayanlar… Elastikler, devler, oransızlar… Tuhaflıklar bitiyor diye üzüldüğümüzde, yine de sirk var. En güzel tariflerden biri onu anlatır: Beş benzemez bir grup, bir çadırla dünyayı dolaşır. Olmadık parendeler, umulmadık taklalar, karnından konuşanlar birbirine karışır. İçimizde bir kaygı: Ya trapezci tutamazsa arkadaşının elini? Bir keder: Gülen makyajın altında nasıl boncuk boncuk ter gizli... İçimizde bir sevinç: Ne sevinci, düpedüz çocuk neşesi… Çünkü sirk, tüm hoyratlığına da rağmen, hayatımızın en çocuksu yorumlarından biri, değil mi?

2 yorum:

  1. Evet, aynen yazdığınız gibi Yenal Bey. Bir zamanlar dünyaca ünlü sirkleri ( Anadolu Kentlerinde bile ) izleme şansımız oldu. Sanırım hayal kumayı seven tüm çocuklar gibi; renkli, pırıltılı, müzikli ortamları severdik- ama buruk bir sevinçle izlediğimi hatırlıyorum- palyaçoları, hangi koşullarda eğitildiğini bilmediğimiz atları, maymunları, minik köpekleri, kocaman aslanları, filleri... Gerçekleri öğrenince daha çok üzüldüm...
    Meğer sirklerin o şaşaalı dünyasında , toplumun maskeli yüzlerini izlermişiz. Çocukluk işte...

    YanıtlaSil

Sen ne dersin?

kedilerin kitapları

Bir berber dükkânı vardı; kanalın öte yanında, köşede. Mahallenin delikanlıları oradan ispirto alırdı. Hep tekinsiz tipler...  Berberin yanı...