kitaplardan ne zaman kurtulacağız?

Dünyanın en çileli işlerinden biri: Kitapları başka bir eve taşımak. Ya da kitaplarla taşınmak. 

Koli bul, kitapları tasnif et, koli doldur… 
Koli aç, kitapları tasnif et, kitaplığa yeniden yerleştir…

Eh, en ağır yük zaten hep kitap kolisidir; beynim bunu nedense hâlâ öğrenemedi ama belim, sırtım, kollarım çok iyi biliyor. 

Sonuncu taşınmada, bu yüke ilk defa isyan ettim. Belki aynı sokakta başka bir eve taşındığımızdan… Kısa mesafeye yolcu götürmek istemeyen taksici gibiydim. Sonuçta deniz aşırı gitsen de 100 metre öteye taşınsan da hesap değişmiyor. Emek aynı. 

İlgi bekleyen yüzlerce kitap… Elbette hepsine ihtiyacım yok. Hatta çoğuna ihtiyacım yok. Bazılarının kapaklarını bile kaldırmış sayılmam. Peki neden onlardan kurtulamıyorum?  

Ne diyeyim, birçoğunun anısı var. Bazı kokular, şarkılar, görüntüler gibi; birer zaman makinesi onlar. Sizi zahmetsizce hayatınızın belli bir dönemine götürüyorlar. Sırf varlıkları, orada olmaları buna yetiyor. Bir de kapağını kaldırıp yeniden okumaya başladığınızda, sizi götürdükleri zamanı büküyorlar, esnetiyorlar, genişletiyorlar; şimdiyi, şimdiki sizi de içine alıveriyorlar. 

Eh, bazılarının kapakları güzel.
Bir kısmı imzalı; istesen de atamazsın. 
Kimisi de her daim danışılmak için bekliyor.
İyi kötü bir işleve sahipler yani.  

Twitter’da da yazdım; Umberto Eco’nun bir parçası olduğu bir söyleşi kitabı vardır, ismi ‘Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın’.* Kurtulmayalım tamam da çok ağırlar, onu ne yapacağız? 

Birkaç gün sonra kitaplarımı yeniden kitaplığa dizerken (ve sinirlerim biraz daha gevşemişken) raftan aldım da o kitabı okumaya başladım. 

Bakın ne diyor Eco: “Söylemiştim, [kitaplar] tek kişilik bir günahtır. Esrarengiz sebeplerden dolayı bir kitaba duyabileceğimiz bağlılığın, onun değeriyle hiçbir ilgisi yoktur. Çok bağlı olduğum kitaplar var ama ticari değerleri pek büyük değil.”

Kitapta, Eco ile karşılıklı söyleşen Fransız yazar Jean-Claude Carrière’in cümleleri de çok güzel: 

“Suçumuzu haklı göstermek için şunu söyleyeyim: Orijinal kitapla neredeyse bir insan gibi ilişki kurabilirsiniz. Bir kütüphane, bir arkadaş toplululuğu, yaşayan arkadaşlardan, bireylerden oluşan bir grup gibidir. Kendinizi biraz yalnız, biraz çökmüş hissettiğinizde, onlara başvurabilirsiniz. Oradadırlar. Hem arada sırada kazı çalışmaları yapar, orada olduğunu unuttuğum gizli şeyleri keşfederim.”

Bu kadarı beni -yeniden- ikna etmeye yeter. İnsan arkadaşını sokağa atar mı? Hem ev içinde, dolu dolu bir kitaplıktan daha iç açıcı bir görüntü var mıdır? Hayır, kitaplardan kurtulmaya niyetim yok.


*Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın, Umberto Eco, J.-C. Carrière, Can Yayınları, Söyleşiyi yöneten: Jean-Philippe de Tonnac, Çeviri: Sosi Dolanoğlu 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sen ne dersin?

oktay opaz

Ben Octavio Paz demiştim; yanlış anlaşılma işte, karşıdaki Oktay Opaz dediğimi sanmış. Öyle de yazmış.  Düzelttik sonra.  Ya Oktay Opaz? Sen...