havalimanında kütüphane

İstanbul Havalimanı’na bir kütüphane kurmuşlar. İç Hatlar Terminali’nde, kapılara giden büyük salonun orta yerinde. Rahat koltuklarla döşeli, açık bir alan. Kitaplarla tıka basa dolu raflar. Pek bir beklentim olmadan girdim, beğenerek çıktım.

İlk gözüme çarpan kitap Orhan Pamuk’un ‘İstanbul’uydu. Karıştırayım derken, içinden bir kitap ayracı düştü. Üzerinde bu kitabın ödünç alınabileceği yazıyordu. Beklemiyordum doğrusu. On beş gün içinde yine aynı kütüphaneye veya herhangi bir halk kütüphanesine bırakmak gerekiyormuş. Baktım, elimdeki kitap bir defa ödünç alınmış ve getirilmiş bile. Hoşuma gitti.

Görevliye sistemin nasıl işlediğini sordum. Bir halk kütüphanesine üye olmak gerektiğini anlattı. Bir de, samimiyetle üzülerek, her okura sadece bir kitap ödünç verebildiklerini söyledi. Yoksa ellerinde kitap kalmazmış Kitaplar, ayraçta da yazdığı gibi herhangi bir şehirdeki kütüphaneye bırakılabiliyormuş. Oradan da kargoyla yeniden havalimanına gönderiliyormuş. Masraflı ve karbonlu, kabul ama yine de güzel. Uçmadan evvel bir kütüphaneye uğramak, kitapçıya uğramaktan çok daha iyi bir fikir. 

Başka havalimanlarında bu tür kütüphaneler olduğunu duymuştum ama ilkini görmek İstanbul’a kısmetmiş. Bir türlü beğenemediğim, ileride de beğeneceğimi zannetmediğim yeni havalimanına bir artı puan. 

Unutmadan, görevli yakında Esenboğa’ya da bir kütüphane açılacağını söyledi. İstanbul’un kütüphanesinde bizimle beraber sadece bir kişi daha vardı. Ankaralılar kitabın kıymetini daha çok bilir. Karada da havada da.

meksika'da mutluluklar

Kalabalık bulvarda, bir bisikletin tekeri altına sıkışmış bir kâğıt. Sanırım büyük harfler, ünlemler dikkatimi çekti. Ne yazıyor diye durup baktım.

Bir kısa notmuş. İngilizce. 

Sevgili Mihaela,
Geldin, bizi değiştirdin. Hiç tahmin eder miydin? Bir ufacık şey daha kalmıştı ama olsun. Seni çok seviyoruz. Meksika’da mutluluklar. 

Hediyeye sarılmış bir nottu herhalde. Kayıp düşmüş. 

Ne kalmıştı acaba
Ve ne kadar uzak Meksika...

okur mu yazar mı?

Tarık Buğra yazmış: 

Adamın biri, “Okuyucu yazarı değil; yazar okuyucusunu seçer” diyor. Doğru bulduğum bu sözün bir anlamı da “Yazar kaderini kendi çizer” demek değil midir?

*
O adam her kimse, bence de doğru demiş. Yazarların gözü üstümüzde. Kalabalığı tarıyorlar. 

Birilerini bulup, çekip alıyorlar. 

Sonrası bir ömür...

bir rüya gördüm sanki



Sesler… Yüzler… Haller...

‘Maestro’ Kamil Sönmez’in her zaman sımsıcak neşesi. 

Osman Yağmurdereli ile Tanju Okan'ın parçanın sonundaki havalı girişi. 

Rüyaydı sanki. 

yeşil sos niye bitti?

Şehrin merkezinde çok iyi bir patatesçi var. Merkezde ama azıcık da saklanmış bir yerde; oralardan geçiyorsam bazen uğruyorum. Kuyruktaki tu...