bu sene o sene





Futbol belki yalan dolan ama seviyorum hâlâ.
Beşiktaş’ı, sanırım, futbolu sevdiğimden daha çok seviyorum.
Bir süredir şampiyonlukmuş, oymuş buymuş umrumda olmadığını fark ettim. Ama bu sene Deniz’le seyrederken maçları yine de şampiyon olsun istedim takım.
Oldu da şükür.  
Ne geçti peki elimize? 34 haftalık bir yarışın gazı iki-üç saatte bitiyor. Sonrası, yıllara referans verilecek istatistikler, maç anıları, “o sırada” diye başladığımız hikâyeler…
Benim tüm istediğim, televizyonda yanıp sönen “Şampiyon Beşiktaş” ibaresiydi. Her şampiyonlukta en çok ona sevinirim. Doksanda hakem düdüğünü çalar, reji de ekrana yazıyı basar: Şampiyon Beşiktaş…
Bu sene daha teknik takılmışlar (belki geçen senelerde de böyleydi, bilemiyorum, malum, yedi senedir şampiyon olamıyoruz biz); yanıp sönen yazıları bırakmışlar. Koca kadro alttan fotoğraf fotoğraf geçiyor… Şık görünüyor… Geriye kalan her şey gibi…
Ama kesmedi beni.
Yanıp sönen yazıyı görmeden anlamıyorum şampiyonluğu ben…

Bu arada… Ne sezondu ama! Şenol Güneş’iyla başta, Gomez’i Oğuzhan’ı Quaresma’sı Atiba’sı Sosa’sıyla… Güzel seneydi. Darısı daha güzellerine.
 
Bir de şu: Bu blogun da ilk şampiyonluğu... 
 

mükemmellik sertifikası

Yeni hayat, hızlı hayat… Hiçbir şey yeni olanın önünde duramıyor. 

Sonunda her şey koca bir şakaya; bir saçmalığa dönüşüyor. 

500 küsur yıllık Topkapı Sarayı, kıçıboklu TripAdvisor’dan sertifika alabildi diye seviniyor. Daha beyhude bir şey olabilir mi?

Bir yandan da o kadar absürt ki iyi geliyor. 

Otostopçu’nun Galaksi Rehberi’ne yeni ciltlerin yazılacağı tuhaf zamanlardayız. 

Şu aralar Topkapı Sarayı’nın web sitesine girerseniz bu dünyaya siz de anında ışınlanırsınız. 


yeşil sos niye bitti?

Şehrin merkezinde çok iyi bir patatesçi var. Merkezde ama azıcık da saklanmış bir yerde; oralardan geçiyorsam bazen uğruyorum. Kuyruktaki tu...