bütün şehir beden eğitimi sınıfı


Dükkânların kapanma serisi devam ediyor. 


Bir dönem, Kadıköy’deki yıllarımızda terzilerin, kırtasiyecilerin, tuhafiyecilerin art arda kapandığını görmüştük. Onların yerine hep üçüncü nesil kahveciler açıldı. Onlar da kapandı; üçüncü nesil kahvecilerin yeni sürümleri açıldı. Onlar da kapandı, İstanbul’un eğlence hayatının en az yarısı Kadıköy’e göçtüğü için tekel bayiler açıldı. 


Amsterdam’da da benzer bir süreç var. Pandeminin ve sonrasının da büyük katkı yaptığı bir süreç. 


Burada da her yer kapanıyor. Terziler, kırtasiyeler, restoranlar, kafeler ve restoranlar. “Tuttu” dediğimiz yerler de kapanıyor. 


Yerlerine tek bir şey açılıyor: Spor salonları. Yani ‘gym’ler. 


Herkes koşuyor. Yemiyor içmiyor üşenmiyor koşuyor. Herkes ağırlık kaldırıyor. Herkes spor yapıyor. Salonda koşmayan parkta koşuyor. En ufak açık alanda, en minik meydanlarda boks dersleri, fitness kursları var. 


Bütün şehir bir beden eğitimi sınıfı gibi. Taytlı, eşofmanlı, kulaklıklı…


Sağlıklı olmakta bir zarar yok ama bu endüstrinin bütün şehri yutması bir tuhaf. 


Yeni bir hayat geliyor…

acelecilik çağı

 


Televizyon kanalları hayatımdan çıkalı çok oldu; onların yerini bir süreliğine platformlar almıştı ama şimdi gitgide daha fazla YouTube videosu izliyorum. Dolu haber bültenleri, mini belgeseller daha çok orada. Hem mesleki ihtiyaç hem de gündelik geyikler için depo; bir tür gıda benim için. 


Video izledikçe, bir tür videoya daha sık rastlıyorum. Nasıl anlatmalı: Konuşma boşluklarının alındığı videolar… Teknik bir adı vardır mutlaka ama hakikaten bilmek dahi istemiyorum. Zamandan kazanmak için tüm ‘ııııı’lar, ‘hımmmm’lar gidiyor; kafa kaşımalar, düşünme payları gidiyor; geriye olmadık yerlerinden birleşmiş konuşma parçaları kalıyor. Tempolu görünen ama aslında tuhaf bir temposuzlukla akan diyalog ya da monologlar. Susmak da konuşmaya dahil değil mi? Bu temposuzluk kulağımı tırmalıyor; izlemek istesem dahi kapatıyorum. 


Buradan kazanılan vakit nedir? Ne kadar olabilir? 


Sızlanıyor görünüyorum ama aslında şikâyet etmek için de yazmıyorum bu satırları. Hayat bu istikâmette akıyor neticede. 


Ama istikameti tarif etmek için bir not olsun: Boşlukları alınmış konuşmaların hayatta sanırım bir karşılığı var. Çağa ilişkin bir karşılık… Acelecilik çağındayız. Hızlı gittiğimizi düşündüğümüz, hız çağı sandığımız ama sadece acele ettiğimiz bir çağ. 


Ne için bu acele?

Diğer seçenekleri kaçırmamak için. Başka bir yerde hep daha iyi bir parti mümkün. 


Ama o partidekiler de acele ediyor.


*

Resim, Edward Hopper'ın.


yeşil sos niye bitti?

Şehrin merkezinde çok iyi bir patatesçi var. Merkezde ama azıcık da saklanmış bir yerde; oralardan geçiyorsam bazen uğruyorum. Kuyruktaki tu...