şapkanın içi kadar karanlık


İstanbul gibi aydınlık bir şehirden sonra Amsterdam’da yaşamanın tuhaf yanları var. Sabah sekiz gibi uyandığımızda havanın halen karanlık olmasına alışamadım örneğin. Şafak geç söküyor, akşam erken iniyor burada. Işığın azlığı, İstanbul’dakinden çok farklı bir yaşam dayatıyor.

Civarda bir kafeye çöküp günün ilk gazetesine elimi attığımda, bisikletlerinin üzerinde yaşayan Amsterdam halkı, usul usul dağılan karanlığın içinde, çoktan işlerinin yolunu tutmuş oluyor. Kuzeyin diğer insanları gibi, karanlığa alışkınlar elbette; hatta onunla bir tür barış içindeler.

Onlar nihayet işlerine vardıklarında, günün gazete okumaktan ibaret ilk ayinini kaçırmak istemeyen ben, bir fincan kahve eşliğinde, sonu gelmez hikâyelerin içine dalıp gidiyorum. Üstelik bu işsiz günlerimde, aklıma esen her hikâyeyi didiklemek için bol bol vaktim de var. Öyle yapıyorum. Ama Hollandaca’yla aramız henüz limoni olduğundan, genelde İngilizce gazeteleri tarıyorum. Okudukça, ister istemez yabancı matbuat ile memleket gazetelerini de kıyaslıyorum. Hayıflandığım bir şey var. Bütçe, kalite, tiraj gibi kronik sorunlar bir yana, bizim gazeteler, haberlerde insan unsuruna artık giderek daha az yer açıyormuş gibi geliyor. İstanbul ve Ankara’da işler, yüksek politikadan, endekslerden, rakamlardan ve birtakım renksiz kokusuz beyanlardan ibaret sanki. İnsan, bütün çıplaklığıyla, kendine en fazla, kanlı, dertli, netameli üçüncü sayfalarda yer bulabiliyor.

Karanlık meselesine geri dönelim. Geçenlerde International Herald Tribune’un “karanlığa müdahale” üzerine yayımladığı bir haberi okuyordum. Biliyorsunuz, Britanya, Batı Avrupa’nın geri kalanından farklı bir saat diliminde yaşıyor. Örneğin Almanya ve Fransa’ya göre bir saat (Türkiye’ye göre iki saat) gerideler ve bazı İngiliz politikacıları yıllardır kendilerini kıta Avrupası’yla aynı zaman dilimine hizalamak için uğraşıyor. Bugünlerde bu mesele yeniden gündemde ve kendilerine has bir zaman dilimini yaşamaktan gayet memnun olanların tepkisini çekiyor. Tasarı, sabahtan bir saatin alınıp akşama eklenmesini (ve bu şekilde daha karanlık bir sabah, daha aydınlık bir akşam yaşanmasını) öngörüyor.

İlgili haberde gazeteciler halkın nabzını tutmak için en kuzeye, İskoçya’nın İnverness kasabasına gitmişler. Öyle görünüyor ki, zaman muhafazakârı İskoçlar bu işe toptan karşı. Birçok renkli yorumun yanında, Inverness’te doğup büyüyen bir adamın, beyaz eşya satıcısı 63 yaşındaki Robin MacDonald’ın bir yorumu özellikle dikkatimi çekti. MacDonald çocukluğunu, karanlıkta uyanıp okula gidişini ve yine karanlıkta okuldan dönüşünü hatırlıyor ve karşısındaki gazeteciye şunları söylüyor: “Şapkanın içi kadar karanlıktı hava”

Bu ifadeye bir Turgut Uyar şiirinde de rahatlıkla rast gelebiliriz. Özgün, rafine ve her şeyden önemlisi insanca… Rakamlar, istatistikler bir kenara, bütün mesele bir çırpıda özetleniyor. Sonuçta neden gazete okuyoruz ki? Yüksek siyaseti beylik cümlelerle tartışmak için mi sadece?

Bana gelirsek: Tez elden bir şapka alacağım ve Amsterdam’ın karanlığını onunla ölçmeye başlayacağım.

Fotoğraf: B. Katz (Flickr)

1 yorum:

  1. Yenalcım, yazına iki kısa ilave:

    1-İnsan unsuru: Gazeteler dediğin gibi uzun zamandır daha yüksek siyaset adına herhalde çok az aktörün sözlerine çok fazla kulak kabartıyor. Yorumlar, yazılarda çokluk ne gündelik hayatın sıradan aktörleri ne de onların muazzam hikayeleri yer alıyor. Ama zannedersem insan insanı yeniden keşfediyor şu sıralarda. Meydanlara ve kitlesel olarak dökülünce birileri bu defa da sanki daha önce hiç olmamış gibi hayretle ama yine büyük laflarla küçük insanlar yorumlanıyor.

    2-Karanlık ve şapka meselesi: İnsanın sıradan, neşe ya da acı içeren somut hikayeleri puslu havada kayboluyor, kimi zaman da ansızın böyle çıkıyor işte. Amsterdamın karanlığını birileri başka türlü keşfetmiş, galiba insanoğlu biraz da böyle, unutup unutup keşfediyor hemcinsini; haberi atlamamışsındır eminim,yine de okuduğumuz kadarı şu linkte:
    http://www.bbc.co.uk/news/world-europe-12256811

    Öpüyorum şapka kenarlarından!
    f.a r t v i n l i

    YanıtlaSil

Sen ne dersin?

yeşil sos niye bitti?

Şehrin merkezinde çok iyi bir patatesçi var. Merkezde ama azıcık da saklanmış bir yerde; oralardan geçiyorsam bazen uğruyorum. Kuyruktaki tu...